1995'ten bu yana her yıl düzenlenen "Türkiye'de İnternet Konferansı" bu yıl 8-10 Kasım'da Bilkent Üniversitesi, Ankara'da yapılacak.
Bu yıl konferansın ağırlık noktaları Bilgi Toplumu, İnternet ve Toplum. Güncel sorunların, sivil toplum kuruluşlarının İnternet projelerinin tartışılacağı oturumlar; internet yayıncılığı ve geniş toplum kesimlerine hitap edecek seminerler programda yer alıyor. Konferansı düzenleyen Inet-tr'den Mustafa Akgül'le İnternetin Türkiye'de geçmişi, geleceği ve yaşanan sorunlar üzerine bir söyleşi yaptık. Tabii İnternet üzerinden...
Konferans en genel anlamda neyi amaçlıyor? Bu seneki ana temanın anlamını biraz açabilir misiniz?
Bu konferans fikri henüz Türkiye'de İnternet iki yaşında iken, tabiri caizse Türkiye'de İnternetin karanlık günlerinde doğdu. Tüm yurt dışı kapasite 64K idi. 1994 krizi İnternetin gelişmesine ciddi bir darbe vurmuştu. Türkiye'de İnternetle ilgili gruplar birbirlerine girme noktasındaydı. İnterneti sahiplenen bir kurum yoktu. Tüm telekomlarla birlikte, Türk Telekom da İnternetten pek haberdar değildi. Böyle bir ortamda, "gelin bir masa etrafında toplanalım, sorunlara bir çare arayalım" yönünde bir çağrı yaptık. Bir başka deyişle, İnternet Konferansı, Türkiye'de İnternetin sorunlarına yönelik bir ortak akıl, bilgi ve deneyim paylaşımı platformu olarak düşünüldü. Türkiye İnternetin önemli parçalarının bir araya geldiği, yıllık buluşma noktası, gelişmeleri birbirine aktardığı, yeni fikir, ürün ve önerilerin tartışıldığı bir ortam, bir platform olarak düşünüldü.
Konferans aynı zamanda, topluma İnterneti anlatmak, toplumun İnterneti konuşması, düşünmesi, sorunlarına kafa yorması ve İnternetten nasıl yararlanırız sorusunu irdelemesi için bir vesile olmayı hedefliyor. Türkiye İnternetine entelektüel liderlik aklımızda olan, gerçekleştirmeye çalıştığımız önemli bir hedef.
Türkiye İnterneti sorunlarını çok hızlı çözemiyor, hatta teşhis bile koyamıyor. Bu nedenle, biz her yıl bir başka temayı öne çıkartmaktan çok, ana temaları toplumun hafızasına kazınsın, doğru dürüst anlaşılsın diye aynı temayı bir kaç yıl taşıyoruz. Uzun yıllar, "Türkiye'yi İnternete Taşımak" tema ve sloganını kullandık; hala toplumun önemli bir kesimi İntenretten bihaber. Son bir kaç yıldır, "Bilgi Toplumuna Doğru" ve "Internet ve Toplum" slogan ve temasını kullanıyoruz. Topluma bilgi toplumu yönünde bir geçişin
olduğunu söylemek istiyoruz, öte yandan da bilgi toplumuna geçiş sürecini irdelemek istiyoruz. Bunun bir yansıması olarak da "İnternet ve Toplum" temasıyla Türkiye'de toplumun İnternetle ilişkisini incelemek, onu anlamak ve yön vermek çabalarına odaklansın istiyoruz.
Gerek İnternetin geçmişi gerekse de konferanslar nedeniyle Türkiye'de bu konuda oldukça gelişkin bir birikim oluştuğu söylenebilir mi artık?
Türkiye İnterneti, eskiye göre önemli ölçüde gelişmiş durumda. Dünya ortalamasını yakalamış durumdayız. Avrupa Birliği ortalamasının epey altındayız. Türkiye'de eşit olmayan bir gelişmeyi görüyoruz. Profesyoneller, kentliler, gençler İnterneti daha yoğun ve etkin kullanıyor. Büyük özel sektörümüz yoğun kullanıyor, ama KOBİ'ler, çiftçiler, esnaf, ev kadınları, emekliler, işçilerin aynı ölçüde kullandığını söyleyebilmek mümkün değil.
Başarılı firmalarımız, meraklı teknik ekiplerimiz var. Ama, ortada ciddi bir plan ve uygulayacak yapılanma olmadığı için, ciddi bir sıçrama yapacak kadrolarımız ve birimimizin olmadığını düşünüyorum. Türk toplumunun İnternetin ortaya çıkardığı değişimi anlama ve ona göre yeniden yapılanma arayışında olduğunu söyleyebilmek çok zor. İnternete uzun vadeli bir bakış açısıyla yatırım yapan pek yok. Pek çok holdingimiz, İnterneti hızlı para kazanmak için bir araç olarak gördü, öyle olmadığını anlayınca geri çekildi. Siyasal kadrolar, İnterneti ciddiye alan bir yapılanma içinde değiller. Üniversitelerde ciddi bir araştırma alışkanlığı yok. Devlet Planlama Teşkilatı içinde Bilgi Toplumu dairesi; dört yıldır varolan, e-dönüşüm İcra Kuruluna rağmen, Türkiye'nin rotasını "bilgi toplumuna" döndürdüğünü söyleyebilmek mümkün değil.
Önümüzdeki dönemde İnternetle ilgili olarak Türkiye'deki başlıca gündem maddeleri, tartışmalar ne olacak? Burada kime ne görev düşüyor?
Türkiye İnternetinde en başta siyasal sahiplenme ve örgütlenme sorunu var. Siyasal bir kimliğin ülkenin "bilgi toplumu" çabalarının başında olması gerekir. Bir siyasetçinin kaderinin buna bağlı olması lazım, işi ciddiye alması için. Geçen dönem Abdüllatif Şener, İcra Kurulunun başındaydı. Kamuoyu, Şener'e "bilgi toplumu" çalışmaları konusunda bir soru sormadı; diğer görevleri hep öne çıkıyordu. İcra kurulu toplantısında bile, basın diğer konuları soruyordu. DPT Bilgi Toplumu dairesi kadro olarak çok küçük, ciddi takviye gerekir. Bu süreçte, sivil toplum ve yönetişim ilkeleri kağıt üzerinde var ama pratikte yok.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kendini liberal, hatta kökten piyasacı olarak tanıtıyor. Telekom ve İnternet sektöründe bu gerçek değil. Telekom sektörünün, GSM hariç, serbest ve adil rekabet koşullarında olduğunu söylemek zor. Telekomünikasyon Kurumu'nun ana işlevini başardığını söylemek zor. Bağımsız bir kurum olarak algılamak çok zor. Ana işi dışında, telefon dinlemek, e-imza ve İnternet sansürünü üstlendi. Örneğin, kabloTV geçen yıl devletleştirildi; mahkemeler devam ediyor. Ama, ne zaman kabloTv ve kabloTV üzerinden İnternet sektörü serbestleşecek, kimse bilmiyor. Ortaya bir takvim bile konulmamış.
Türkiye'nin iyi kötü bir Bilgi Toplumu Stratejisi var. Bu geniş toplum kesimleri için en başta bir sır. Bunun uygulaması için ciddi paralar harcanacak. Bu konular yeteri kadar saydam değil. Bu projelerin uygulama ve geri beslemesinin kamuoyunca tartışılması gerekir. Türkiye'de e-devlet kullanım oranı düşük. Bunun nedenleri arasında sürecin yeterince saydam olmayışı, kamuoyunu bilgilendirmenin olmayışı var.
İnternet web2.0, web3.0 gibi adlarla yeni bir aşamaya geçiyor. Bunun temel özelliği kullanıcının güçlenmesi; onun kolay bir şekilde katkı yapabilmesi; işin içine girerek değişiklik yapabilmesi. İnternet hiyerarşik yapıları yıkıyor, bireye daha çok güç veriyor. Birey hem tüketici, hem üretici olarak, hem de bir katılımcı olarak kendini daha özgür hissediyor. Bunun sonucunda sahipleniyor. Youtube'un, facebook'un başarısının altına bu gözlem var. Tabii ki teknolojinin gelişkin olması, bireyin katkı yapmasının çok kolay olması tetikleyici etkenler arasında.
Türkiye henüz, bireysel ilgi ve arayışlardan, demokrasi, toplumsal hareketler boyutuna, İnternet bağlamında pek geçemedi. Bazı önemli çabalar oldu ama, daha işin başındayız. Önümüzdeki yıllarda, toplumsal hareketlerin daha öne çıkmasını, siyasal partileri zorlamasını bekliyorum.
Entelektüel kesimlerin, "ben İnterneti rahatça kullanıyorum, gerisi önemli değil"in ötesinde; "İnternet neyi temsil ediyor" sorusunu sorup, daha sonrada biz Türkiye'de demokrasi, kalkınma, bireysel gelişme, toplumsal hareketler için İnterneti nasıl kullanabiliriz sorusunu sorması gerekir. İnternet kendi yarattığı momentumla önemli ölçüde gelişiyor, ama toplum önderlerinin bunu ciddiye alması, İnternetin de bir ortam, bir araç olarak değerlendirilmesi ve İnternetin gelişmesi için de çaba harcanması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye İnterneti kafası gözü yarıla yarıla gelişmeye devam edecektir.(EÜ)