"Büyük memnuniyetle karşılıyorum."
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, El-Kaide lideri Usame Bin Ladin'in Amerika Birleşik Devletleri (ABD) özel harekatçıları tarafından Pakistan'da öldürülmesini bu şekilde karşıladı ve durumdan ders çıkarılmasını istedi.
"Bu şunu gösteriyor; teröristler ve terör örgütlerinin başlarının sonu, eninde sonunda canlı veya cansız ele geçirilmektir. Dünyanın en tehlikeli ve sofistike başının da bu şekilde ele geçirilmiş olması, herkese ibret vesilesi olmalı."
Gül, bir devlet başkanı olarak haberi sevinçle karşılayan tek insan değildi; göründüğü kadarıyla Bin Ladin'in öldürülmesi dünyanın farklı ülkelerinde de aynı hislerle kutlandı.
El Kaide'nin üstlendiği 11 Eylül 2001 saldırılarında yakınlarını yitirenler başta olmak üzere ABD'liler bir ulusal birlik ve gurur anı olarak başkan Barack Obama'nın ardından sokaklara döküldü. Bin Ladin lehineyse -en azından şimdilik- takipçileri dışında fazla söz söyleyen yok.
"Terörle savaş" ve öldürme yetkisi
Üzerinden günler geçtikçe -ismini eski bir İngiliz vali, James Abbott'tan alan- Abbottabad'da bulunan eve yapılan baskın ve Bin Ladin'in öldürülmesiyle ilgili detaylar da ortaya çıkıyor.
Bugünkü haberlere göre,
* ABD askerlerine baskın sırasında sadece El Kaide kuryesi olduğu söylenen Ebu Ahmed El Kuveyti tarafından ateş açıldı. El Kuveyti ve onunla birlikte misafir odasında bulunan kadın öldürüldü. Pentagon'un Salı günkü açıklamasının aksine, ABD'liler baskın sırasında başka silahlı muhalefetle karşılaşmadı.
* Bin Ladin -yine ilk bilgilerin aksine- silahsızdı. Karısını kalkan olarak kullanmamıştı.
* 12 yaşındaki kızı da Bin Ladin öldürüldüğü sırada odadaydı. Şimdi de yaralı olarak hastanede.
* ABD'li yetkililerin 1 milyon dolarlık süper korunaklı bir malikâne olarak tasvir ettikleri evin üç katlı duvarlarla çevrili betonarme bir apartman olduğu ve en fazla 250 bin dolar edeceği açıklandı.
Sonuçta Pazar akşamı yapılan operasyonda dört kişi öldürüldü. Bin Ladin ve oğlu Hamza'nın cesetleri evden alındı ve ABD'li yetkililerin açıklamalarına göre denize bırakıldı. Obama, Bin Ladin'in cesedinin fotoğraflarını yayınlamayacaklarını, aşırılıkçıları kışkırtmasını istemediklerini söyledi.
Ayrıntılar gün yüzüne çıktıkça, Bin Ladin'in kolaylıkla yakalanabilecekken başından ve göğsünden vurularak öldürüldüğü net bir şekilde ortaya çıkıyor. Aynı şey silahsız olan oğlu Hamza ve adı belirtilmeyen kadın için de geçerli. Ateş açan kuryeyi canlı yakalamanın mümkün olup olmadığı belirsiz. Zaten bir ABD'li yetkili de operasyonun "öldürmek üzere yapıldığını" söyledi.
Bu durum -başka bir ülkenin egemenlik alanına girerek, silahsız insanları öldürüp sonra da cesetlerini denize atmak-, 11 Eylül sonrasında ABD'nin başlattığı ve İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilmek ilmek kurulan insani hukuk ve insan hakları hukuku düzenini kökünden sarsan "terörle savaş"ın mantıki sonucu oldu. Kimsenin buna ses çıkarmayıp, operasyonu sevinçle karşılaması da verilen zararın boyutunu gösteriyor.
Nitekim İsrail parlamentosu Dışişleri ve Savunma Komitesi başkanı Şaul Mofaz durumdan vazifeyi çıkartmış görünüyor.
Jerusalem Post'un haberine göre Mofaz, ABD'nin "terörist liderleri" hedef alırken İsrail'in yaklaşımını benimsediğini sevinçle muştulayarak, hükümetten Filistinli liderleri hedef alarak öldürmeye artan şekilde devam etmesini istedi. Mofaz'a göre, yakalamak yerine öldürmek daha etkili oluyor.
Tartışmamın Türkiye ayağıysa tabii ki PKK üzerinden ilerliyor. Cemil Çiçek'in açıkça dillendirdiği meseleyle Gül'ün memnuniyeti aynı fikrin farklı ifadeleri: Devletlerin insani hukuk dışına çıkarak güç kullanmasının meşruiyetinin artması. Bunun bir adım ötesinin, idam geri gelsin tartışmaları olacağını kestirmek güç değil.
ABD'nin Guantanamo'su, gizli sorgu merkezleri ve işkenceli sorgu teknikleri, Türkiye'nin Terörle Mücadele Kanunu, İsrail'in suikastları... Irak'ın işgali, Afganistan, Sri Lanka.... Liste uzadıkça uzar, 11 Eylül'ün ardından dünyayı saran "güvenlik yalanı ve yalanın güvenliği" bugün Bin Ladin'in öldürülmesiyle parantezin kapanmayacağı kadar kökleşmiş görünüyor. (EÜ/EÖ)