Güzelyurt'a doğru yol alırken, bu ülkede çok daha aydınlık yarınlar için cepheye koşan insanları düşündüm...
Ve onların çocuklarını....
Ne ilginçtir, Güzelyurt'ta elini sıktığım bir şehit çocuğu ifade etti, benim belki anlayamayacağım ve asla onun kadar güzel anlatamayacağım duyguları...
"Sırf, birilerine tepki olsun ve siyaset yapsınlar diye mi otuz yıl sonra bir barış gününde, şehitler için camiye gitmek geldi aklılarına.... Hem bu hakkı kim verdi kendilerine... Kaldırım üzerinde oturup, mevlit okunmayacağını öğrenseler, önce caminin içerisine girmeyi bilseler, daha sonra kameralar önüne geçerek şov yapma derdine düşselerdi en azından..."
***
Bu, hassas bir konu...
Söyleyecek ne var ki daha fazla!..
Aylarca meydanlarda buluşarak, barışa şarkılar söyleyen ve geleceklerini görmek isteyen insanların....
Ve referandumda 'evet' diye yüreklerini ortaya koyarak, tüm dünyayı şaşkına çeviren insanların...
Ve bize hep küçük dünyalar öneren, sadece üleşen, nemalanan bu akvaryum balıklarına karşı uyanan insanların....
Ve Kıbrıs'ın her iki yanındaki, Türkiye'deki hatta Avrupa'daki statükoculara karşı "vatan-şehit-kan" üzerine edebiyat yapanlara artık karnı tok olan insanların...
Hangisi şehit vermedi... Hangisi savaşmadı... Hangisinin ailesinde, gece mazgal deliklerinden dünyayı izleyen bir baba yok ki!..
Geçiniz bunları artık...
Yeteri kadar istismar ettiniz...
Bu adada dökülen kanın, verilen mücadelenin, emeğin, gözyaşının, yaşanmamış onca yılın, korkunun üzerinden çekiniz ellerinizi ve ayaklarınızı...
Geçmişe mahkum ettiğiniz geleceğimize "karanlık bir örtü" örtmekten vazgeçiniz artık.
Sizi istemiyorlar... Sizi dinlemiyorlar... Ve size inanmıyorlar, ne olur anlayınız...
***
Güzelyurt böylesi bir kalabalık görmedi herhalde...
Her gördüğümüz önce, "İyi ki hatırladınız Güzelyurt'u" dedi, aldık mesajı bir 'sitem' vardı bu sözlerin içerisinde, ardından da ekledi, "Keşke her gün böyle olsa!"...
Aslında, biraz da 'şaşkın' bir bekleyiş vardı Güzelyurt halkında, esnafta... Kimi çok daha büyük ya da farklı hayaller kurmuş, arıyordu hayallerini; kimi hazırlıksız yakalandığına dert yanıyordu.
Ama...
Huzursuz, mutsuz kimseye rastlamadık doğrusu...
***
Kilisedeki ayine yoğun ilgi vardı ama...
Oradaki herkesin dikkati, ayindeydi doğrusu...
İnançları doğrultusunda insanlar, yüzlerinde belki bizim çözemeyeceğimiz bir huzur, politikadan ve kirlerinden uzak dünyanın, bir başka alemi uçup gitmişlerdi sanki...
Bu 'insani', bu 'vicdani' ihtiyaçlarına yanıt veren Kıbrıslıtürk yönetimine teşekkürleri, Başbakan Talat'ın kısa ziyareti sırasında alkışlarla yanıt buluyordu, Ay Mamas'ta...
***
Ay Mamas'ta ne bizi rencide eden tek bir görüntü vardı, ne de Kıbrıslı Türklerin yüzünü kara çıkaracak en küçük bir olay...
Ama "ay mamma da bitti, hamma da, ne yapacağız" derdine düşenlere de aldırış eden yoktu doğrusu...
İnsanlar, dünün acılarının üzerini örterken, bir yanda kilisede ayin sürüyordu, öte yandan meydanda şarkılar, barışa atılan sloganlar...
İkisi de kutsaldı...
'İnsana dair' duygular kazanmıştı bir kez daha...
İçten, samimi ve çıkarsız duygular... (CM/BB)