"12 yaşındayım kamyonla İstanbul’dan geliyorum. Hürriyet muhabiri Celalettin Çetin görüyor. ‘Koskoca kamyonu ufacık çocuk kullanıyor’ diye boy boy fotoğraflarımızı çekiyor... Medyayla ilk tanışmam böyle oldu. Fakirlik tabi, kamyonumuz var ama bir fotoğraf çektirecek paramız yok. Adam fotoğraf çekiyor ya ben gazeteci olduğunu bilmiyorum. ‘Bu fotoğrafları nasıl alırım?’ dedim. O zaman ortaokuldayım arkadaşlar koştu geldi ‘Her yerde fotoğrafın var’ diye.”
IPS İletişim Vakfı ve Press Now'ın Antalya’da gerçekleştirdiği habercilik atölyesinde tanıştığımız Burdur Gündem Gazetesi sahibi İbrahim Nanecioğlu medyada ilk yer alışını böyle anlatıyor.
Nanecioğlu 1963’te Burdur ili Bucak ilçesinde doğar. Babası nane şekeri yapan, halk arasında naneci olarak bilinen bir kişidir. Nanecioğlu babasından hiç harçlık almaz. Onun ürettiği nane şekerlerini satarak daha ilkokuldayken çalışma yaşamına atılmak zorunda kalır.
Burdur Teknik Lisesi’nde elektrik bölümünü bitiren Nanecioğlu, Ankara Öğretmen Okulu’na girer. Ne var ki 1980 öncesinin toplumsal karışıklık yıllarında babası okumasına müsaade etmez. Okul özlemi içinde bir ukde olarak kalır.
Siyasetle ilk tanışma
Nanecioğlu bu tarihten sonra bir yandan naneciliğe devam ederken bir yandan da çeşitli ticari faaliyetlerde bulunur. 1995 krizinde büyük zarar ettikten sonra küçük bir sağ partiden belediye başkanlığına adaylığını koyar. Seçimi kaybettiği günün akşamında elinde tezgahı Hükümet Konağı’nın önünde nane şekeri satmaktan da kendi deyişiyle "gocunmaz."
Gazeteciliğe giriş
Bu siyasi yenilginin ardından gazeteciliğe başlar. Amacı seçim sürecinde hakkında bilgi sahibi olduğu Bucak ilçesinin sorunlarını gazete aracılığıyla dile getirmektir. Başkalarının gazetelerinde köşe yazılarıyla başladığı meslekte zamanla sorumlu müdürlüğe yükselir. 2000’de de Gündem adını taşıyan kendi gazetesini kurar.
Gazetenin masrafları nedeniyle beş tane arsasını satmak zorunda kalan Nanecioğlu büyümeye karar verir. Burdur, Isparta ve Antalya’nın çeşitli ilçelerinde yerel gazeteler açar. Bunları internet cafe, fotoğraf stüdyosu gibi yan işletmelerle destekler.
Kimseye bağımlı olmayı sevmediğini söyleyen ve gazetesinin de bağımsız olabilmesi için para kazanmak zorunda olduğunu vurgulayan Nanecioğlu bunlarla da yetinmez ve büyük ticari faaliyetlere girer. Burdur’dan büyük şehirlere insan taşımak üzere hava taksiciliği çalışmalarına başlar. Bu amaçla da pilotluk eğitimi alır.
Öte yandan baba mesleği naneciliği de bırakmaz. Nanecilik onun için adeta varoluşsal bir uğraştır:
"Ben nane şekerinde benliğimi buluyorum. Bütün işlerimi bırakıyorum, nane satıyorum. Halkın içindeyim. Nane satarken çocuk geliyor, ‘Naneci’ diye bağırıyor, ‘Şu kaç para?’, ‘Beş lira’, ‘Şu para olmaz mı?’, ‘Olmaz’, ‘Almayacağım’ diyor. Bir tarafta 50 kuruşla uğraşıyorsun öbür tarafta milyarlarla. Nane şekeri bana nereden geldiğimi ve para kazanmanın ne kadar zor olduğunu hatırlatıyor. Takım elbiseliyken bana İbrahim Bey diyorlar, saygı gösteriyorlar. Nanecilik yapmasam kendimi fasulye gibi nimetten sayabilirdim."
"Gazeteciliğe bakışım değişti"
Tüm bu faaliyetler Nanecioğlu’nun gazetesinin daha bağımsız olmasını mümkün kılar. Öte yandan bu süreç onun gazeteciliğe bakışını da değiştirir. Para kazanmanın da önemini kavrayan Nanecioğlu artık gazetesinde ağırlıklı olarak güzel habere yer verir. Öyle ki kendi deyişiyle gazetesini okuyan "Yahu bu Bucak’ta hiç mi kötü şey olmuyor?" diye sorar.
Ona göre eleştiri yapıcı olmalıdır, sorunları yıkıcı bir üslupla gazetede dile getirmektense yüz yüze halletmek gereklidir. Hem artık bir muhabir değil elinde sorunları çözme gücü olan bir gazete sahibidir.
"Hak odaklı habercilik dediğin kul hakkı işte"
BİA eğitim çalışmalarından son derece faydalandığını söyleyen Nanecioğlu, öğrendiklerini hem yerel gazeteciliğin şartlarına uyarlar hem de kendi dünya görüşü ve inançlarıyla bütünleştirerek özümser:
"‘Bana kul hakkıyla gelme’ diyor rabbim. Kul hakkı dediğimiz şey çok önemli. Burada da ‘hak haberciliği’ diyoruz değil mi? İslam’ın bir örneği burada yapıyoruz. Misal, bir adam hırsızlık suçlamasıyla yakalandı. Ben baktım bu adama, inanamadım hırsız olabileceğine. Fotoğrafını çekmedim de yayınlamadım da. Hak haberciliği bu değil mi? Şimdi çocuk suç işlemiş, hırsızlık yapmış. Çocuk yahu bu! Ben bunu manşete taşımam, haber de yapmam. Ben BİA’nın haberciliğini kendime yakın hissettiğim için buradayım, yoksa eğlenmeye gelmiyorum."
Milletvekilleri ve belediye seçimleri
Nanecioğlu, ülke sorunlarıyla ilgilense de bunları etkileme gücü olmadığı için gazetesinde genel değil yerel haberlere yer verdiğini söylüyor. Anlattıkları yerel medyanın yerel güç ilişkileri açısından konumunu da özetliyor:
"İlçeme benim bir milletvekili kazandırmam gerekiyor. Üç tane aday var. Bucak'ta biz ikinci sıradaki adayın kazanmasını sağladık. Siyasi anlamda düşünmedik. Kazanma şansı yüksek olabilecek ve ikincisi iktidara yakın birisini istedik. Bucak’ın gelişimini sağlayabilecek kişiye yönlendirdik vatandaşı.
Bundan önceki belediye başkanlığı seçimlerinde dört tane gazeteci anlaştık, dedik ‘para kazalım’. Kazanabilecek iki tane parti var: Doğru Yol Partisi'yle (DYP) Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP). Biri dayıoğlum biri de mahalleden arkadaşım. ‘İkisini karşı karşıya getirmeyelim, ikisinden de reklam alalım’ dedik. 2 milyar bir para belirledik. Diğer partilerin adaylarından para istemedik. DYP adayı pahalı dedi. AKP adayı kabul etti.
Seçim süreci daralırken bir gazetede bir yazar dedi ki ‘Bucak’ta AKP adayı hızla yükseliyor. Bir baktım öbür gazete -DYP adayının kiracısıydı- ‘DYP adayı önde gidiyor’ diyor. Seçimi 105 oy farkla DYP adayı kazandı. ‘Biz AKP’ye değil sana karşı kazandık’ dediler. Ben bu kadar işimin arasında, naneciliğin, hoşgörünün bir örneğini sergiledim. Seçimlerde oluşan gergin atmosferi yumuşatmak için kutlama töreninde gittik elini öptük milletin içinde. Bizim onunla mücadelemiz Bucak’ın kaybetmesi demekti."
"Sağ görüşlüyüm ama solcuları da severim"
Sertlikten hoşlanmadığının altını çizen Nanecioğlu herkese hoşgörü ve çok çalışma tavsiye ediyor, sağcı olmasına rağmen solcuları çok sevdiğini ifade ediyor:
"Hoşgörü, hoşgörü, hoşgörü… Bir de çok çalışmamız gerekiyor. Çocuklarımızın geleceği buna bağlı. Taraf olacaksın ama diğer insanlara senin tarafında değil diye zıt bakmak doğru değil.
Ben sağ görüşlüyüm ama solcuları çok seviyorum. Benden daha çok memleketlerini düşünüyorlar. Solcular benim inandığımı yaşamaya çalışan insanlar. Ben onlar kadar dürüst değilim, sağcı arkadaşlar o kadar dürüst değil. Ben hiçbir solcudan sıkıntı görmedim, darbe de görmedim, arkamdan da vurmadılar. Dürüstçe oturduk, dürüstçe konuştuk, kavga ettiysek de dürüstçe ettik.
Sağ-sol, Kürt-Türk, Alevi-Sünni kamplaşmaları çok yanlış. Bu oyunlara alet oluyoruz. Savaş olsun istiyorlar ki birileri silah satsın, birileri petrolden kazansın, birileri ülkenin zenginliklerini ele geçirsin. Dünyayı yöneten 6-7 tane büyük şirket var, bunların dini imanı para. İnsanlar ölmüş umurlarında değil. Tek çıkar yolumuz hoşgörü, çalışmak ve üretmek.” (KM/GG)