“Erkekliğe eleştirel yaklaşırken, kendi özneliklerimizde var olan failliklerimizi yok saymıyor, aksine bununla yüzleşmek için bir araya geliyoruz. Mücadelenin sorumluluğunu kadınlara ya da diğer erkeklere yönlendirmiyor, doğrudan kendi üzerimize alıyoruz…..”
Eleştirel Erkeklik Datça İnisiyatifi’nin kurucularından Sedat Yağcıoğlu, yeni kurdukları inisiyatifi böyle özetliyor.
Bir yandan erkek şiddeti artıyor bir yandan mücadele.
Bir yandan kadınlar mücadele ediyor bir yandan sistem erkekliği pompalıyor.
Türkiyeli kadın, erkek ve LGBTİ+’lar farklı farklı alanlarda farklı mesleklerde farklı siyasi görüşlerde olsalar da şu sorulara yanıt arıyor: “Erkek şiddeti nasıl azalacak?”, “Erkekler kadın hakları mücadelesinin neresinde duruyor?”
Eleştirel Erkeklik Datça İnisiyatifi’nin kurucularından Sedat Yağcıoğlu hem bu soruların peşinden gidiyor hem de erkekliği yıkmaya davet ediyor:
“Hemen şu an yapabileceğimiz bir şey var: İşgal ettiğimiz tüm konum ve pratiklerden bir adım geriye çekilmek.
“Bu sefer, tüm erkekleri, 'hep beraber' kazanmaya değil, tek tek kaybetmeye davet ediyoruz.”
"Mücadelenin yönünü erkeklere döndürmek istedik"
Eleştirel Erkeklik Datça İnisiyatifi’ni kurmak nereden aklınıza geldi? Nasıl çıktı bu fikir?
Eleştirel Erkeklik Datça İnisiyatifi, Datça’da yaşamını sürdüren bir grup erkek tarafından, özellikle Muğla’da yaşanan Pınar Gültekin cinayetinden sonra artık katlanılmaz hale gelen “erkekliklerimiz”i konuşmak, kadına yönelik şiddetin tarafı olmayı anlamak, şiddete karşı “erkekler” olarak neler yapabileceğimizi düşünmek ve mücadelenin yönünü yeniden erkeklere döndürmek için ortaya çıktı.
Bir kasabada yaşamanın getirisiyle, birbirini farklı alanlardan tanıyan 15 erkek olarak bir araya gelmemizle oluştu.
“Biz sizin bildiğiniz erkeklerdeniz” şeklinde bir sloganınız var. Bu tam olarak ne anlama geliyor?
“Biz sizin bildiğiniz erkeklerdeniz”, çünkü kadına karşı şiddet başta olmak üzere, eril dünyanın, eril yıkımın paydaşları ve suç ortakları olduğumuzu biliyoruz.
Tamamen erkeklerin ele geçirdiği tüm iktidarlardan pay aldığımızı, eril dünyanın imtiyazlarını kullanmakta uzak durmadığımızı, günlük hayatın hemen her anında erkek olmamızın avantajlarını kullandığımızı, iktidarlarımızı yeniden ve yeniden ürettiğimizi, erkekliklerimize karşı en küçük saldırı algıladığımızda “güç” kullanmaktan, yani şiddet uygulamaktan çekinmediğimizi biliyoruz, kabul ediyoruz.
Erkekliğe eleştirel yaklaşırken, kendi özneliklerimizde var olan failliklerimizi yok saymıyor, aksine bununla yüzleşmek için bir araya geliyoruz. Mücadelenin sorumluluğunu kadınlara ya da diğer erkeklere yönlendirmiyor, doğrudan kendi üzerimize alıyoruz.
"Yüzleşmeyi hedef aldık"
“Özgürleşmenin yolu önce yüzleşmekten geçer” dediniz, dikkatimi çekti mesela nelerle yüzleştiniz? Yüzleştiniz mi?
“Yüzleştik” demek için daha çok erken, evet hedeflerimizden birisi bu olsa da. Son söz olarak “kaybedecek neyimiz var erkekliklerimizden başka” diyerek, yüzleşme sonucunda bizi şiddet ve tahakküm sarmalına hapseden erkekliklerimizi kaybetmeyi de hedeflediğimizi paylaşıyoruz aslında. Bu bağlamda, çağrımıza kulak verecek tüm erkekleri de kaybetmeye çağırıyoruz. Kaybetmenin ilk ve belki de en önemli aşaması olarak yüzleşme karşımıza çıkıyor.
Peki biz nelerle yüzleştik? Evet çok başındayız daha. Ancak örneğin bir arada olduğumuz anlarda kullandığımız dilin eril kodlarına karşı farkındalık geliştiriyor ve birbirimizi bu yönde uyarıyor, değiştiriyoruz.
Toplantılarımızda, örtük iktidar, öncül olma, manipüle etme gibi olası eril ilişki ve çalışma biçimlerine karşı farkındalıkla ilerlemeye çabalıyoruz.
Çalışmalarımızda başarılı olma, sonuçlara, çıktılara odaklanma gibi eril ihtiraslara karşı ihtiyatlı davranıyoruz. Ancak bunlar, belki de bir araya gelişimizin eril suretlerini ortaya çıkarma düzeyince kalıyor. Asli olarak, “o erkeklerden” olduğumuza işaret ederek, tüm süreçlerde yüzleşmeyi temel aldığımızı kabul etmiş oluyoruz.
“Eril tertibatın ürünleri olmaktan kurtulmak istiyoruz” bunu gerçekleştirmek zor değil mi?
Öyle yerinde bir soru ki, üstelik biz erkekler bunun tüm nimetlerinden yararlanırken çok daha zor. Buna benzer muratlarımızı ne kolay, ne imkânsız kabul ediyoruz. Farkındalık, yüzleşme, hesap verme ve erkekliklerimizden özgürleşme bağlamındaki dayanışma pratiklerimizle bunun mümkünlülüğünü hayal ederek bu yolda yürümek istiyoruz.
Aksi bizi boğuyor, eril tertibatın kimliksizleştirdiği, gayri insani kıldığı, sonuca ulaşmak için her yolun mübah olduğu süreklileştirilmiş bir erkek kalma krizi kadar zor olmadığının da farkındayız bir yandan da. Kaybettiğimizde, kazanacağımız eşit bir dünya tahayyülünün hemen yanı başımızda olduğunu bilmek, zora doğru mücadele etme gücünü sağlıyor belki.
"Erkek hallerimizden ne kadar sıyrılırsak o kadar iyi"
Erkekliğin pompalandığı özendirildiği bir dönemde “erkeklik hallerinden” sıyrılmak zor olmayacak mı? Bunun neresi çekici olabilir,kimilerine göre?
Bunun çekici tarafı, bizi “hep beraber” erkek yaparak tikelliklerimizi yok sayan erkekleşmeye karşı, özgünlüklerimizi ortaya çıkaracak olan bir yeniden var olma şansıdır.
Eril tertibatın uygulayıcıları, yeniden üreticileri ve bu tertibattan beslenenler olarak, sistemin dışına çıkamama krizimizden kurtulmak için bir imkân var karşımızda. Ya şiddetin, gaspın, tahakkümün parçası olacağız, ya da bu iktidarlarımızdan özgürleşmeyi başarırsak, daha eşit yaşamın özneleri olarak varlıklarımızı sürdüreceğiz.
Şüphesiz ki, her bir erkeklik kaybımız, özgür ve eşit dünya için var olma hanemize yazılacak bir katkı olacaktır. Erkeklik hallerimizden ne kadar sıyrılırsak, varoluşlarımızı da daha özgür inşa etme, yaşama imkânı elde edeceğiz.
Eleştirel erkeklik çalışması yapanlar var mı aranızda?
Şimdilik küçük ama oldukça heterojen bir toplamız. İçimizde akademisyenler de var, mühendisler de. Gençler de var, daha yaş almışlarımız da. Belki de böyle bir çemberde buluşma fikrinin olağan öncülleri olarak, içimizde toplumsal cinsiyet çalışmalarıyla daha yakından ilgili kişiler de var. Ancak, olabildiğince akademik ve teorik bir çerçeveyle ilerlememe derdimiz var. Akademinin de ne derece erilleştirildiği düşünüldüğünde, daha bir arada öğrenmeye dayalı bir yaklaşımı benimsememiz kaçınılmaz olarak ortaya çıkmış oluyor.
Ne gibi çalışmalar yapacaksınız? Panel söyleşiler olacak mı?
Çok yeni bir yola çıkıyoruz. İnternet sitemizde ve sosyal medya hesaplarımızda yer verdiğimiz ve tartışmaya açma muradımız olan temel politika belgemizde de yapmayı planladığımız çalışmalarımız yer alıyor. Her şeyden önce şunu belirtelim: Kadın ve LGBTİ+ hareketleriyle işbirliği ve dayanışma içinde olmak istiyoruz.
Pandemi sürecinin de kısıtlamalarının imkan verdiği ölçüde, mücadelemizi şu çalışma hatları üzerinde sürdürmek istiyoruz. Kadınların / feminist hareketin, şiddete karşı çok önemli kazanımlarından birisi olan İstanbul Sözleşmesi’nden bırakın geri adım atılmasını, eksiksiz uygulanması için verilen mücadeleyi doğrudan destekliyoruz.
Datça yereli temel olmak üzere; izleme, arşivleme ve yayınlama; şiddete uğrayan kadın, çocuk ve LGBTİ+larla dayanışma; bilinç yükseltme grupları oluşturma; yerel ya da bölgesel – uluslararası paneller, söyleşiler, konferanslar, sempozyumlar düzenleme gibi faaliyetler yürütmeyi hedefliyoruz.
Bütün bunlarla birlikte, EeDi olarak temelde farklı erkeklik hallerini görünür kılmak, erkeklik pratiklerimizle yüzleşmek, çeşitli erkekleşme biçimleri üzerine düşünmek istiyoruz. Ancak şunu da söyleyelim: Bütün bu hedeflerimizi hızla başarmak gibi bir hedefimiz yok. Çünkü Datça yerelinin “yavaş” yaşamına uygun biçimde ve sonuç, çıktı, başarı odaklı olma gibi eril baskılara karşı durarak bir dönüşüm yaratmayı arzuluyoruz.
"İşgal alanlardan çekilmek ilk adım"
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Temel politika belgemizin sonundaki çağrımızı yineleyelim: Tüm erkekleri bir adım geriye çekilmeye davet ediyoruz.
Tüm kamu güçlerine erkekleri silahsızlandırmaya, erkeklerin de kendilerini silahsızlandırmasına davet ediyoruz. Erkekler olarak ellerimizdeki, dilimizdeki, ceplerimizdeki, bedenlerimizdeki silahları yavaşça yere bırakmaya çağırıyoruz.
Hemen şu an yapabileceğimiz bir şey var: İşgal ettiğimiz tüm konum ve pratiklerden bir adım geriye çekilmek.
Bu sefer, tüm erkekleri, “hep beraber” kazanmaya değil, tek tek kaybetmeye davet ediyoruz.. (EMK)