“Bu uzun yazı ülkemizde kanser vakalarının en çok görüldüğü yerler olan Kocaeli Dilovası ile Ergene Nehri Havzasında yer alan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde (ve Antalya Kumluca’da) yürütülen kapsamlı bir halk sağlığı araştırma projesinin akıbetinin ne olduğunu sorgulamaya imkân verebilmek amacıyla yazıldı. Yazıda mecburen kendimden söz etmek zorunda kaldım; ama meselenin odak noktasının araştırma projesinden elde edilen çarpıcı sonuçların kamuoyuna açıklanmasını sağlamak olduğunu nezaketle hatırlatmak istiyorum."
* * *
Ülkemizde kanser vakalarının en fazla görüldüğü bölgeler olan Kocaeli (Dilovası) ile Ergene Nehri Havzasında yer alan Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde çevresel ortamlarda bulunan kanserojen (kanser yapıcı) kimyasalları tespit etmek amacıyla 2011-2016 yılları arasında kapsamlı bir araştırma çalışması gerçekleştirildi. Araştırma sonucunda halk ve çevre sağlığı açısından çok önemli bulgular elde edildi.
Çalışma ile Ergene Havzası ve Kocaeli (Dilovası) bölgesindeki binlerce yerleşim bölgesinden alınan toprak, su, gıda ve hava, akarsu ve deniz suyu gibi örneklerin analizi sonucu ciddi bir kimyasal kirlenme olduğu tespit edildi. Ergene nehrini kirleten kimyasal maddelerin nehre hangi noktalarda karıştığı da belirlendi.
Araştırma projesi “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi” ana başlığını taşıyor.
Proje Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından çeşitli üniversitelerden bilim insanları ve bakanlık personelinin katkıları ile yürütüldü.
Araştırma projesinin amacı endüstriyel üretimin yoğun olduğu Ergene havzası ve Kocaeli Dilovası bölgesinde kanser hastalığı görülme sıklığı ile çevresel ortamlardaki kanserojen madde kirliliği arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmaktı. Yani o bölgelerde yaşayan insanların soludukları hava, içtikleri su, yedikleri gıdalar ve çalışma ortamlarından bünyelerine kansere neden olan kimyasal maddeleri alıp almadıklarını belirlemekti. Bu çerçevede köy ve mahalle düzeyinde binlerce yerleşim bölgesinden analiz için örnekler alındı.
Bir halk sağlıkçısı gözüyle bakıldığında tenimize temas eden ve bünyemize giren her şey dış çevreyi oluşturur. Deriyle temas, soluma, yeme ya da içme yoluyla dış çevrede bulunan toksik etkili çeşitli kimyasal maddeleri bünyemize alırız. Kanser hastalığı ile bünyemize giren toksik kimyasal maddeler arasında güçlü bir bağlantı vardır.
Araştırma çalışmasında bölgede yer alan binlerce hanede aile soy kütüğünde kanser vakalarının görülüp görülmediği anket yolu ile belirlendi. Daha sonra hava, toprak, yeraltı ve yerüstü suları ve çeşitli gıda örneklerinde kanserojen etkili kimyasal maddelerin varlığı araştırıldı. Bir haritalama tekniği ile kanser vakalarının yoğun olduğu bölgelerde kimyasal kirliliğin de yoğun olup olmadığına bakıldı.
Araştırma projesinde Antalya Kumluca da yer alıyor
Çalışmanın odağında Ergene havzasındaki iller ve Kocaeli ili özellikle de Dilovası yer alıyor. Antalya ili Kumluca ilçesinde sanayi faaliyetleri yok. Dolayısıyla Ergene Havzası ve Kocaeli bölgesinde sanayi faaliyetlerinden ve atıklardan kaynaklanan kanserojen kimyasal madde kirliliğini kıyaslamak amacıyla uygun bir bölge olduğu için Kumluca seçildi. Ancak araştırma sonucunda Kumluca bölgesinde üretilen gıdalarda pestisit kalıntılarının çokluğu nedeniyle bir sağlık riski olduğunun tespit edilmesi şaşırtıcı olmuştu.
Araştırma projesi çalışma sahasının genişliği ve kapsadığı nüfus (5-10 milyon arası) açısından dünyanın sayılı büyüklükteki halk sağlığı çalışmalarından biridir.
Proje çalışması 2015 yılı sonu itibariyle büyük oranda sona ermişti. Sadece işçi sağlığı açısından çalışma ortamlarından kaynaklanan bir maruziyet var mı; sorusunun yanıtı araştırılacaktı.
2015 yılı sonunda saha çalışmaları bitti
Sağlık Bakanlığı tarafından Ergene Çayı Havzası, Kocaeli Dilovası ve Antalya Kumluca ilçesinde yürütülen araştırma çalışması tek bir araştırma projesinden değil yan yana yürüyen ve farklı akademik ekiplerce yürütülen pek çok araştırma projesinden oluşuyor. Ben gıda ve su ile ilgili araştırma projelerinin organizasyonu, analizlerin yapılması ve sonuç raporlarının yazımında görev almıştım.
Araştırma yapılan bölgelerdeki binlerce gıda ve su örneği Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde analiz edildi.
Ergene Nehri havzası, Kocaeli (Dilovası) ve Antalya Kumluca bölgelerinde yetişen çeşitli gıdalar ve yeraltı-yüzey sularından alınmış binlerce örnek üzerinde pestisitler, ağır metaller, poliaromatik hidrokarbonlar başta olmak üzere binlerce analizin yapılması işini üç yıl boyunca organize ettim. Proje ile asli ilintim de bu noktadadır. Diğer araştırma alt projeleri ile bir ilgim olmadı.
Proje 2015 yılı sonu itibariyle Ergene ve Dilovası bölgelerinde yaşayan insanların çalıştıkları iş ortamlarında kanserojen kimyasallara maruz kalıp kalmadıklarını belirleme çalışması dışında tamamlanmıştı.
İşçi sağlığı kısmı eksik kaldı
İşçi sağlığını ilgilendiren bu çalışmanın yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.
2015 yılı sonunda proje ekibi ile bu çalışmanın nasıl yapılacağını; çeşitli iş kollarında çalışan işçilerden kan ve idrar örneklerinin nasıl alınacağını, alınan örneklerin ArGe merkezine nasıl ulaştırılacağını ve hangi analizlerin yapılacağını planlamıştık. ArGe merkezindeki hazırlığımı da ona göre yapmıştım.
O zamanlar Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Araştırma Merkezi’nde çalışıyordum. Ancak Barış Bildirisine attığım imzadan on beş gün sonra görevimden uzaklaştırıldım ve içinde yer aldığım ya da yürütücüsü olduğum bütün araştırma projelerinden de çıkarıldım. 2016 yılı sonunda da KHK ile üniversiteden de çıkarıldım zaten. Böylece araştırmanın durumu hakkında bilgi edinme olanağım kalmadı. Ancak işçi sağlığı ile ilgili olarak iş ortamlarından kaynaklanan maruziyet çalışmasının ArGe merkezinde yapılamadığını biliyorum.
Sonuç raporu yazımı 2015’de büyük ölçüde bitmişti
2015 yılı sonunda neredeyse tamamen bitirilmiş olan genel değerlendirme ve sonuç raporu yazımı işinin 2016 yılında tamamlandığını düşünüyorum. Değerlendirilmesi gereken ve birbiri ile ilintili veri sayısı çok fazla olduğu için işin biraz sarkabileceğini de düşünmüş ve Sağlık Bakanlığı’nın yürütmüş olduğu bu projenin sonuçlarını 2017 yılı içinde kamuoyuna duyuracağını ummuştum. Oysa öyle olmadı.
Projenin yürütücüsü olan Sağlık Bakanlığı’nın milyonlarca insanın sağlığını ilgilendiren son derece kapsamlı bir araştırma projesinin kanımca son derece vahim sonuçlarını halktan gizlediğini düşünüyorum artık.
Çalışma sonuçları neleri içeriyor?
Araştırma çalışması çok kapsamlı olduğu için burada ayrıntılı bir bilgi vermem olanaksız. Sadece su ve gıda çalışmasının sonuçları bile 200 sayfaya yakın. Dolayısıyla özetleyerek, bazı önemli bilgilere yer vereceğim.
Çalışmada Ergene Havzası, Kocaeli Dilovası, Antalya Kumluca ilçesinde yeraltı ve yerüstü suları, atık sular, toprak, hava gibi ortamlarda ve çeşitli gıda ürünlerinde bulunması muhtemel pestisit ağır metal, uçucu organik bileşikler ve aldehitler, poliaromatik hidrokarbon kalıntıları (PAH’s) gibi yüzlerce farklı toksik kimyasal maddenin kalıntı analizleri yapıldı. Ayrıca İzmit, Saroz ve Antalya körfezindeki balıklarda, kabuklularda, deniz suyunda toksik kimyasal kalıntıları da araştırıldı.
Arpa, Bakla, Bezelye, Biber, Buğday, Çilek, Dereotu, Domates, Erik, Havuç, Hıyar, Isırganotu, Karalahana, Kabak, Kanola, Karpuz, Kayısı, Kiraz, Marul, Mısır, Muz, Nohut, Patates, Pirinç, Roka, Sarımsak, Semizotu, Şeftali, Şeker Pancarı, Yer Fıstığı, Yeşil Soğan, Yumurta başta olmak üzere çeşitli gıda ürünleri analiz edildi.
Araştırmada 1440 su örneği ve 1380 gıda örneği çalışıldı. Her bir örnek belli bir yerleşim yerinden alındı. Bu örneklerde toplam olarak 15 bin civarında analiz yapıldı. Çalışma esnasında İngiltere’de düzenlenen “Uluslararası Yeterlilik Testlerine” girilerek yapılan analiz çalışmalarının doğruluk ve kesinliği garanti altına alındı.
Yüksek Çözünürlüklü LC MS, LC MSMS, GC MSMS, ICP MS çalışmada kullanılan cihazlardan bazıları.
Araştırmada 1380 gıda örneğinde insanlarda çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığı bilinen ağır metaller başta olmak üzere; Alüminyum, Antimon, Arsenik, Bakır, Baryum, Berilyum, Bizmut, Civa, Çinko, Demir, Gümüş, Kadmiyum, Kalay, Kobalt, Krom, Kurşun, Manganez, Molibden, Nikel, Selenyum, Sezyum, Stronsiyum, Lityum, Vanadyum ve Talyum elementlerinin kalıntı düzeyleri araştırıldı.
Bütün gıda örneklerinde 330 farklı pestisitin kalıntı analizi yapıldı. Hormonal sistem bozucu olarak nitelenen pestisitlerin tamamı analiz kapsamındaydı.
Çalışma sonuçlarından bazı örnekler
Ergene Havzası ve Kocaeli’nde araştırılan ağır metallerin toprak, su ve gıda gibi örneklerdeki miktarları Antalya Kumluca ilçesine kıyasla daha yüksek çıktı. Bu beklenen bir sonuç zaten denilebilir. Ama elde edilen bilgilerin kıymeti hangi mahalde ne düzeyde bir kirlenme olduğuna işaret etmesi ve o mahalde bulunan endüstriyel tesislerin çevreye yaydığı kirleticilerle bir ilişki kurmaya imkân sağlamasında yatıyor. Yıllardır dile getirilen kirlilik iddiaları için ilk kez somut ve üstelik örneklem büyüklüğü açısından da eşsiz bir kanıt var elimizde.
Hava kalitesi ölçümleri, atıksu ölçümleri, Ergene çayı boyunca alınan ölçümler, toprak, gıda, su, körfezdeki su ürünleri, balıklar ve deniz suyunda yapılan analiz çalışmaları incelenen bölgelerin ciddi bir kirliliğe maruz kaldığına işaret ediyor.
Kocaeli’nde 1 karalahana (0,003 mg/kg) ve Kırklareli’nde 1 marulda (0,1 mg/kg) olmak üzere toplam 2 gıda örneğinde kanserojen Berilyum elementi kalıntısı tespit edildi.
Kocaeli’nden alınan 1 karalahanada Bizmut elementi tespit edildi. Akademik yayınlarda gıdalardaki Bizmut düzeyinin genelde çok düşük olduğu ve 0.0001 ile 0.001 mg/kg arasında değiştiği belirtilir. Bizmut doğada elementel halde ya da saf olarak bulunabildiği gibi, endüstriyel olarak üretilen pek çok ürünün de bir hammaddesi. Ayrıca kurşun ve bakır işleme tesislerinin faaliyetleri esnasında açığa çıkan yan ürünlerden biri olarak nitelenmekte. Tespit edilen Bizmut miktarı düşük de olsa ülkemizdeki endüstriyel faaliyetlerin en yoğun olduğu bölgelerden biri olan Kocaeli yöresindeki kirliliğin gıdalara bir yansıması olduğu düşünülebilir.
Alüminyum, çinko, demir, manganez ve nikel analiz edilen gıda örneklerinin tümünde saptandı. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) çoğu işlenmemiş gıdanın 5 mg/kg’dan daha az alüminyum içerdiğini; ekmek, kekler ve mantarlar, ıspanak ve turp gibi bazı sebzelerin 5-10 mg/kg arasında alüminyum içerebileceğini belirtmiştir. Araştırma çalışmasında elde edilen değerler EFSA tarafından belirtilen değer ile karşılaştırıldığında, Ergene bölgesinde buğday, erik, ısırgan otu, roka, sarımsak, semizotu ve yeşil soğan örneklerinin bazılarının EFSA tarafından belirtilen değerin (5 mg/kg) üzerinde alüminyum içerdiği belirlendi. Bu yüksekliğin çevresel bir kirlenmeden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi için aynı bölgede yapılan toprak ve su analizlerinin de dikkate alınması gerekiyor; fakat o veriler ben de yok; nihai sonuç raporunda bulunabilir ancak.
Alınan gıda örneklerinde yapılan Arsenik analizinde 24 çeltik, 5 ısırgan otu, 1 kara lahana, 2 marul, 8 sarımsak ve 14 yeşil soğan örneğinde olmak üzere toplam 54 gıda örneğinde (yüzde 3.9) tespit edilebilecek düzeyin üstünde arsenik bulunmuştur. Kocaeli ve Ergene bölgesindeki örneklerin benzeri başka çalışmaların yapıldığı bölgelere kıyasla daha yüksek miktarlarda arsenik içerdiği belirlendi.
Antalya, Kocaeli ve Ergene havzasından alınan örnekler arasında bir kıyaslama yapıldığında Kocaeli ve Ergene bölgesinden alınan örneklerin Antalya ilinden alınan örneklere kıyasla daha yüksek miktarlarda Baryum, Vanadyum, Kobalt ve Molibden içerdiği ve bu durumun endüstriyel bir kirliliğin sonucu olarak görülebileceği düşünülmüştür. Aynı bölgeden alınan toprak ve su ölçümlerinde de benzeri sonuçların olup olmadığına bakmak gerekiyor ve bu sonuçlar projenin nihai raporunda bulunabilir ancak.
Ergene havzasında yer alan yerleşim bölgelerinden elde edilen kaynak sularında; Antalya ve Kocaeli iline kıyasla çok yaygın ve çok daha yüksek oranlarda Stronsiyum kirlenmesi olduğu tespit edildi.
Çalışmada 1 karalahana, 1 marul, 1 sarımsak, 4 yeşil soğan, olmak üzere toplam 7 gıda örneğinde ( yüzde 5,0) radyoaktif Sezyum tespit edildi.
Doğadaki Sezyum kirlenmesinin ana kaynağı atmosferik nükleer silah denemeleri. Ayrıca nükleer kazalar ve kazara doğaya karışan radyoaktif tıbbi atıklar da sezyum kirlenmesine neden olan unsurlardır. Çalışma sonucunda analiz edilen örneklerdeki Sezyum düzeyinin 0.005 ile 0.05 mg/kg arasında değiştiği belirlenmişti. İngiltere’de yapılan bir çalışmada radyoaktif bir kirlenmenin söz konusu olmadığı durumlarda gıdaların içerdiği Sezyum düzeyinin 0.05 µg/kg düzeyinin altında olduğunun tespit edildiği bildirilmiştir. Bu veri baz alınarak duruma bakıldığında tespit edilen Sezyum miktarının doğal olmadığı açıktır. Ergene bölgesinin Çernobil nükleer kazasından etkilenen bölgelerden biri olmasının bu ürünlerdeki sezyum kalıntılarının yüksek çıkması ile ilgili olabileceği düşünülebilir.
Radyoaktif Sezyum ve Stronsiyum kirlenmesi birlikte ele alınmalı ve bu konuda daha detaylı analizlere ihtiyaç var.
Pestisit kalıntıları
Pestisit kalıntı analizi yapılan 1318 gıda örneğinin 794’ünde (yüzde 60,2) pestisit kalıntısına rastlanmadı; 524’ünde (yüzde 39,8) ise en az 1 pestisit olmak üzere 73 farklı pestisit kalıntısı tespit edilebilir düzeyin üstünde bulundu.
256 gıda örneğinde (yüzde 19,4) bir pestisit kalıntısı bulundu. 147 gıda örneğinde (yüzde 11,2) 2 farklı pestisit, 67 gıda örneğinde (yüzde 5,1) 3, 29 gıda örneğinde (yüzde 2,2) 4, 12 gıda örneğinde (yüzde 0,9) 5, 5 gıda örneğinde (yüzde 0,4) 6 farklı pestisit ve 8 gıda örneğinde ise (yüzde 0,6) 7-12 farklı pestisit kalıntısı tespit edildi.
Pestisit kalıntı analizi yapılan 1318 gıda örneğinin 794’ünde (yüzde 60,2) pestisit kalıntısı tespit edilemezken, 296 gıda örneğinde (yüzde 22,5) izin verilen limitin altında, 228 gıda örneğinde ise (yüzde 17,3) izin verilen limitin üstünde pestisit kalıntısı saptandı.
Türk Gıda Kodeksinde izin verilen limitin altında pestisit kalıntısı saptanan 296 (yüzde 22,5) gıda örneğinden 179 örnekte (yüzde 13,6) Türk Gıda Kodeksinde izin verilen limitin altında 1 pestisit saptandı. Ancak 79 örnekte (yüzde 6,0) 2 farklı pestisit, 23 örnekte (yüzde 1,7) 3; 12 örnekte (yüzde 0,9) 4 ve 3 örnekte ise (yüzde 0,2) 5 farklı pestisit olmak üzere 117 gıda örneğinde (yüzde 8,9) Türk Gıda Kodeksinde izin verilen limitin altında kalan birden fazla sayıda pestisit kalıntısı saptandı. Bu gıdalarda da pestisit miktarının kümülatif olarak değerlendirildiğinde Türk Gıda Kodeksinde izin verilen limitin üstünde olduğu düşünülebilir.
Gıdalarda bulunan çoklu pestisit kalıntılarının yol açacağı sağlık riskleri hakkındaki toksikolojik çalışmalar görece yenidir ve bu çalışmalarda bir gıda ürününde birden fazla sayıda pestisit bulunmasının sağlığı olumsuz etkileyeceği ve yapılacak değerlendirmelerin çoklu pestisit kalıntılarını dikkate alması gerektiği çeşitli akademik yayınlarda vurgulanmaktadır.
Kocaeli’nde alınan toplam 283 örneğin yüzde 38’inde, Antalya’da 572 örneğin yüzde 60’ında ve Ergene bölgesinde 463 örneğin yüzde 14’ünde pestisit kalıntısı tespit edildi. Antalya Kumluca bölgesi gıdalarda pestisit kalıntısı açısından en fazla öne çıkan bölge oldu.
Çalışmada gıda ürünlerinde saptanan pestisit etken maddelerinin yüzde 40’ının hormonal sistem bozucu nitelikte olduğu belirlendi. Bu pestisitlerin kullanımına yönelik ulusal ve uluslararası mevzuatta sınırlayıcı bir hüküm yok. Ancak hormonal sistem bozucu kimyasal maddelerin toksik etkilerini mevzuatlarda belirtilen kalıntı limitlerinin çok daha altındaki değerlerde göstermeleri bu konuda şimdiye kadar geçerli olan ve bir kimyasal maddenin zehirli etkilerinin alınan doz arttıkça ortaya çıkacağına dayanan akademik görüşü sorunlu bir hale getiriyor.
Yapılan araştırma çalışmasından elde edilen sonuçlara dair başka verilebilecek örnekler de var ama yazıyı uzatmamak için bu kadarının yeterli olacağını düşünüyorum. Temel meselemiz elde edilen çalışma sonuçlarının tamamının açıklanmasını sağlamak çünkü.
Veri dosyasının tamamı açıklanmalı
Bakanlık araştırma çalışmasına dair elde mevcut veri dosyasının tamamını açıklamalı. Sadece özet bir değerlendirme raporundan söz etmiyorum. Tıpkı bu yazıda verdiğim örneklerde olduğu gibi kapsamlı değerlendirme raporunun açıklanmasından söz ediyorum.
Çalışmanın nihai değerlendirme raporunun binlerce sayfa olabileceğini düşünüyorum. Çünkü sadece gıda ve su çalışmasının sonuç raporu 200 sayfaya yakın.
Araştırma projesi geniş bir coğrafi bölgede yaşayan en az 5 milyon insanı doğrudan ilgilendiriyor. Marmara körfezindeki belli bölgelerdeki dip çamurları, körfezdeki kabuklu deniz canlıları ile balıklarda yapılan çalışmalar da dâhil edildiğinde projenin çıktıları İstanbul ilinde yaşayanları da yakından ilgilendirmektedir. Buna ek olarak Türkiye’nin en önemli meyve ve sebze ürünleri üretim bölgesi olan Kumluca ilçesi de hesaba katıldığında araştırma projesinin sonuçları ülke genelini yakından ilgilendiren bir noktaya taşınmaktadır.
Bu konularda duyarlılık taşıyan siyasetçiler, akademisyenler, halk ve çevre sağlığını önemseyen kişi ve sivil toplum kuruluşları Sağlık Bakanlığı’ndan bu “olağanüstü kapsamlı” araştırma projesinin sonuçlarının açıklanmasını talep etmelidir.
Verilerin ilgili kişi ve kurumlarca gözden geçirilebilmesi ve kamusal bir tartışma (olabildiği kadarıyla!) başlatılabilmesi için bu kesin bir gerekliliktir. İçinde olduğumuz ve hukuku, parlamentoyu, kamu bürokrasisini, akademik kurumları, medyayı felç eden koşulların kamusal tartışmaları mümkün kılacak eylem ve çabalardan kaçınmamıza yol açmaması gerektiğine inanıyorum.
Her şeyin tarumar edildiği bu dönemde bizi birbirimizden sorumlu kılacak kamusal bir dilde ısrar etmenin daha da önemli olduğunu düşünüyorum.
Her şeyden önce, bunu yapmak kimyasal olarak kirletilmiş o bölgelerde yaşadıkları için çaresiz hastalıklara yakalanan insanlara karşı da bir borçtur. (BŞ/HK)