Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın Şehir Tiyatroları'nın başına bürokrat atamasıyla başlayan krizle ilgili yaptığı son konuşma tüm kamuoyunda ve sanat çevrelerinde büyük tartışma yarattı.
Konuyla ilgili bianet'e konuşan tiyatrocu Orhan Alkaya ve tiyatro yönetmeni Işıl Kasapoğlu, Başbakan'ın söyledikleriyle ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu.
Alkaya, sanatçılara yönelik "Sen kimsin?" diye çıkışan Başbakan'ın tavrıyla bir sonuç alınamayacağını söyleyerek "Ben bu mesleğe 36 yılımı verdim. Şimdi 'sen kimsin' sorusunun sonu nasıl gelecek?" diye sordu.
Kasapoğlu ise devlet ve hükümet ayrımını vurgulayarak, tiyatronun devletin kültür politikasının ayrılmaz bir parçası ve su gibi, metrobüs gibi bir ihtiyaç olduğunu belirtti.
Alkaya ve Kasapoğlu Başbakanın "hem maaş alıp alıp hem eleştiremezsin (...) Tiyatroları özelleştireceğiz. O zaman ne isterseniz yaparsınız. (...) Despot aydınların bize nasıl akıl vermeye kalktığını görüyoruz. O zavallılara acıyoruz. (...) Sen kimsin? (...) Gelişmiş ülkelerde devlet eliyle tiyatroculuk olmaz" sözlerini tartıştılar.
Kasapoğlu: Tiyatro "tek" değildir
Kasapoğlu öncelikle tek bir "Tiyatro" olmadığını, "tiyatrolar" olduğunu belirterek bu farkın tartışma içindeki önemine değindi.
*Gelişmiş ülkelerde tiyatroların hepsi aynı havuzda değerlendirilmez. Tamamen farklı iki "tiyatro" söz konusudur.
* Birincisi "hoşça vakit geçirtmek için" yapılır. Büyük ya da küçük sanatçılar tarafından oynanır. Seyirciye iki, üç saatlik bir zaman diliminde hoşlanacağı, hoşça vakit geçireceği "gösteri"ler sunarlar. Elbette diğer bütün meslekler gibi bu da saygın bir meslektir. Tek amacı para kazanmaktır. Bu nedenle bu tür tiyatrolara "ticari tiyatro" adı verilir ve patronun tek istediği ticaret yapmak, satıştan gelir temin etmektir. Özgürdür, ne isterse yapar. Büyük yıldızları taşır sahneye ya da seyirciye hoş gelebilecek ne varsa onu... Bunlar argo kelimeler de kullanabilir, özgürdürler. Devlet, bu tiyatrolara kültür ödeneğinden bir pay ayırmaz. Kendi aralarında yardım sandıkları kurarlar ya da başka "Patronlar" tarafından desteklenirler.
* Öte yandan bir de kamu tiyatroları vardır. Devletin (hükümet değil) kültür politikasının ayrılmaz bir parçası olarak. Su gibi, metrobüs gibi, tren gibi bir ihtiyaçtır. Daha iyi, daha doğru ve daha güzel için... Bu da kamu tiyatrolarının işidir. (Kamu tiyatrosu kavramı sadece Devlet ve Şehir Tiyatroları'nı kapsamıyor. Kamu tiyatrosu yapan tüm özel tiyatroları da içinde barındırıyor.)
* Orası, devlete ödediğimiz vergilerin bize kültür olarak yeniden döndüğü yerdir. Amaç anlatmaktır. Elbette anlatacak bir şeylerimiz varsa. Bu tiyatrolar adı üstünde "public"tir, kamuya aittir ve aynı politikalar içinde desteklenir. Kar amacı gütmezler, önemli olan evrenseli (elbette içinde Anadolu evrenseli de vardır) aktarmak, paylaşmaktır. Ve ticari tiyatroların yapamadıklarını ya da sergilemeleri olanaksız metinleri seyirciye ulaştırırlar.
* Bir ticari tiyatro, Anadolu kentlerine sadece para kazanmak için gider, her kentte iki bilemediniz üç kere oynar ve bir başka kente geçer. Haklıdırlar, başka türlü de yapamazlar. Oysa kamu tiyatroları bugün, Erzurum'da, Van'da, Sivas'ta, Gaziantep'te 30 kez, 40 kez seyirci karşısına çıkıyorlar.
Alkaya: Sanat, Anayasa'nın dışına itilecek
Alkaya ise, Başbakan'ın danışmanlarının dünyadaki devlet ve tiyatro ilişkileri konusunda yanlış bilgi aktardığını belirtti. Alkaya ayrıca tiyatroların özelleştirilmesiyle birlikte mevcut Anayasa'da çok sınırlı bir şekilde korunan sanatın tamamen Anayasal kontratın dışına itileceğini ifade etti.
* Dünyada tiyatrolar konusunda devlet ya da yerel yönetim sübvansiyonu çok yaygındır. Yani tiyatronun kendi gelirleriyle giderleri arasındaki farkı, kamu adına devlet ya da yerel yönetim karşılar. Amerika Birleşik Devletleri'nde de çok radikal bir vergi sistemi ve vakıf desteği sistemi vardır. Devlet hiçbir "gelişmiş ülkede" desteğini sanattan çekmemiştir.
* Başbakanın gelişmiş ülkelerin tiyatrolarıyla ilgili söyledikleri yanlış. İngiltere'de Royal Shakespeare Company ile National Theatre 15 milyon Sterlin'e varan devlet desteği alır. Fransa'da Kültür Bakanlığı üzerinden yeniden bir yapılanma oldu. Almanya'da yerel yönetimler tiyatroya büyük katkı sağlar; önemli tiyatroların aldığı para çok yüksektir. Devlet tiyatroları her yerde vardır ve tiyatrolara devlet katkısı bizimle kıyaslanamayacak derecede yaygın ve yüksektir.
* Devletin parası hükümetin özel parası değildir; kendi kazandığım paranın bir kısmını vergi mükellefi olarak ben de veriyorum. Başbakan'ın konuşması tuhaf bir itaat kültürünün tezahürü. Bu mantıkla bir üniversite profesörü dekanını, bir çalışan patronunu, bir hükümet üyesi başbakanını eleştiremez.
* Mevcut Anayasa'da çok sınırlı bir şekilde korunmakta olan sanat, tamamen Anayasal kontratın dışına itilecek. Başbakan'ın dün söyledikleri açıkça Anayasa'ya aykırı ama yarın o da değişince bir aykırılığı kalmayacak.
* Özelleştirmenin sonucu büyük prodüksiyonların, uzun provaların, kalabalık oyunların yok olması olacak. Piyasanın koşulları ve istekleri tiyatroya hakim olacak. Bu da tiyatronun temel metinlerinin sergilenememesi sonucunu doğuracak ve ancak gişeyle ayakta kalınabileceği için çoğunluğun azınlığa mutlak tahakkümü tüm süreci etkisi altına alacak.
* Bilet fiyatları da ister istemez yükselecek, aksi mümkün değil. Hiçbir özel tiyatro 7 ila 10 lira arasında değişen bilet fiyatı uygulamasını kaldıramaz, bu bilet fiyatlarıyla özel tiyatrolar ayakta kalamaz.
Alkaya, Başbakan'ın konuşmasındaki sözlere karşılık olarak, "Üslubu beyan ayniyle insan, diye bir söz vardır; ben bunu söylemek istemezdim ama Başbakan'ın dün söyledikleri kavgada söylenmez ve bu üslupla konuşulmaz" dedi.
Türkiye'nin zor bir dönemde olduğunu söyleyen Alkaya, "Bize despot diyen Başbakan'ın dili baştan aşağı despot. Kibirle suçlayan Başbakan, olağanüstü derecede kibirli. 'Sen kimsin?' en son denecek laftır, ondan sonrası iyi değildir. Ben bu mesleğe 36 yılımı verdim. Şimdi 'sen kimsin?' başlayınca bunun sonu nasıl gelecek?" dedi. (IC)