"Cumhuriyet tarihinin kanlı sayfalarından, acı deneyimlerden sonra seçimle işbaşına gelmek ve seçimle de gitmek sindirilmiş görünüyor."
Yazar Yıldız Ramazanoğlu ile cumhuriyet algısının ne olduğu ve nasıl değiştiğiyle başladığımız söyleşimiz, 91. yılına gelindiğinde nereden nereye gelindiği, Cumhuriyet'in bu topraklarda ne gibi sorunlara yol açtığı, neleri onardığı ve nasıl değiştiğini ve eksikleriyle sürdü.
Cumhuriyet'in sizin için anlamı nedir?
Cumhuriyet benim için Ankara’da babamla birlikte gittiğimiz fener alaylarıydı. Askerlerin geçit törenini fenerleri meşaleleri izlerken içimiz sevinç dolardı. Üniversite yıllarında muteber bir yurttaş olmadığımı fark ettim. Çoğulculuğa hiçbir şekilde geçit vermeyen bir devlet yapısı inşa edilmişti. Kendi değerlerimize sırtını dönmüş olan mutena üniversitemiz de üniversal olmanın çok uzağında, ideolojik dayatma ve susturma noktasında lisenin devamı mesabesindeydi. Kendimize dair hakikate tek başımıza ulaşmamız gerekiyordu.
Cumhuriyet kuruluşundan bu yana genel perspektifini koruyor mu?
Cumhuriyetin temel paradigmaları değişmedi ama birçok alanda nispi aşınmalar söz konusu. Batıyı muasır medeniyetin beşiği olarak kodlayan ilkesel “Garplılaşma” yaklaşımı devlet bazında devam etse de artık o eski özgüven yıkımı hakim değil topluma. Hala ana istikamet olarak Avrupa Birliğine giriş söz konusu ve süreç içinde birçok tartışma yaşanabiliyor.
Ne gibi tartışmalar?
Laiklik ilkesinde mesela, baskılardan yasaklardan kurtuldukça dini baskı altına alan Fransız modeli laiklik anlayışından, dini özgürlüklere hak tanıyan ABD tipi zihniyete evrildik görece de olsa. Gerçi ABD’de de dini hayatın mümkün olduğunca dışında gören tanımlayan bir yaklaşım var ama burada Avrupa’ya göre daha dindar bir toplumun var olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olması gerektiğini ileri sürerken, bununla yetinmeyip inanç özgürlüğüne dair taleplere, dinin toplumsal hayattaki her türlü tezahürüne savaş açan TC devleti büyük acılar yaşattı. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında farklılıklar arasındaki uzlaşmalarla kademeli olarak ayrımcılıklar ve eşitsizlikler giderildi mütedeyyinler açısından. Zihinlerdeki önyargıların son bulması ve hakiki normalleşme ne kadar zaman alacak bakalım. Fakat Alevilerin talepleri birçok çalıştay düzenlenmesine rağmen yeterince karşılanmadı.
Temel haklar ve kamusal alan-özel alan tahayyüllerinde değişiklikler oldu mu?
Cumhuriyetle ulus devlet ulus toplum inşa edilmişti. Geldiğimiz noktada Kürtçe konusunda ilerlemeler kaydedilmiş olması tekçi anlayışın son bulduğu anlamına gelmiyor. Tek dil tek bayrak tek millet anlayışı içinde ne kadar olabilirse o kadar esneme oldu. Siyasi dengeler Kürt ve Türk halklarının eşitlenmesi lehine bozuldu biraz ama gelinen nokta yeterli değil. Helozonik bir ilerleme gerekiyor. Karşılıklı güven bunalımının aşılması için daha yolun başındayız sanki. Çözüm süreci mümkün olduğunca tek bir bireye bile kendini kötü, yenilmiş, sözü kesilmiş, susturulmuş, baskı altına alınmış hissettirmemeli bu ne kadar zor. Sürecin en önemli kazanımı yeni zihinsel yapının olgunlaşmış bir yurttaşlık bilincinin oluşmaya başlaması. Birçok gelişmenin yanı sıra ulus devletin yapı taşlarından biri olan “Andımız” kaldırıldı ve büyük bir tepki olmadı. Bunlar küçümsenemez.
Devlet ile toplumun ilişkisinde bir değişiklikten bahsedebilir miyiz?
Kim seçilirse seçilsin yüzde doksan oy da alınsa yine bizim dediğimiz olur bu ülkede; jakobenliği, her fırsatta bazı işaretler verseler de, geriletildi ki bu önemli bir gelişme. İktidarların temel görevi incelikli bir katılımcılığın önünü açmak, herkesin yaşadığı şehirde beldede yaşamını doğrudan ilgilendiren her karara müdahil olabilmesini sağlamak olmalı. Dayatmaların yeniden üretilmesi kimseye yarar sağlamaz bu saatten sonra. Cumhuriyet tarihinin kanlı sayfalarından, acı deneyimlerden sonra seçimle işbaşına gelmek ve seçimle de gitmek sindirilmiş görünüyor. Dinin temel ilkesi üstünlük iddialarını ortadan kaldırmak, farklılıklardan cinsiyetçilik, ırkçılık ayrımcılık üretilmesini men etmek. İslami ilkelerin ışığının bu güne kadar radikal kopuşları engellemede muazzam bir destek sağladığını görmek gerekir. Farklılıklardan ancak hikmet ve kardeşlik oluşmalıdır çünkü, çatışma değil.
Ekonomik hedefler…
Sınıfsal uçurumlar ırk ya da bölge ayrımı yapmıyor ne yazık ki. Cumhuriyetin kuruluşunda İzmir İktisat Kongresinden itibaren “serbest teşebbüs” adı altında burjuva sınıfı oluşturma gayreti başlamıştı. Bu hedefte hala bir değişiklik yok. Temel bir mülkiyet, sermaye, üretim araçlarına sahip olma tartışması olmadan mevcut sisteme entegre olunacaksa, Adalet ve Kalkınma Partisi Anadolu burjuvazisini de geliştirmeye ve servetin ve sermayenin tekellerde toplanmasının önüne geçmeye çalıştı ki bu elbette önemli ve değerli bir çaba. Fakat bu köklü sistem eleştirisinin önünü kapatan da bir durum. Bu arada orta sınıf aşındı mesela. Orta sınıfın bir kısmı zenginleşip muhafazakar zenginler kulübüne katılırken, bir kısmı daha da yoksullaştı. AVM’ler arttıkça küçük esnaf işini kapatıp plazalarda işçiye dönüştü. Toplumsal dengeler açısından orta sınıfın güçlü olması bir zaruret. Fakat kapitalizmin bile öyle ilkel versiyonu yaşanıyor ki, emekçinin hakkı hukuku iş koşulları genelde hiç mesabesinde. Hala yaşam odası olmadan maden işletmek mümkün olabiliyor. Sermaye tarafında dindarlık işçinin hak ve hukukunu korumada bir işe yaramıyor.
Bir temsiliyet sorunu yaşanıyor mu?
Temsiliyete gelince bu örgütlenme hakkı ve ifade özgürlüğünde tecelli eder. Bu noktada cumhuriyetin kuruluş yıllarına göre çok mesafe kat ettik hatta on-onbeş yıl öncesine göre de ileri bir noktada olduğumuz çok açık. Her konuda basın toplantısı yapabilir ve iktidara da en ağır sözleri sarfedebilirsiniz, silahlı örgütler dışında her türlü örgütlenme mümkün. Silahlı örgütlenme ve yakıp yıkma ise hiçbir ülkenin izin vereceği bir durum değil.
Ama öte yandan insan hakları konusunda ciddi eleştiriler var…
Hür düşüncenin gelişmesi bakımından iyi bir noktada olmadığımızı söyleyebilirim. Ülkenin genelinde mensubiyetlerden politik angajmanlardan uzak özgür düşünce üretimini yazılı kurallara dayanmadan da olsa ketleyen bir atmosfer var. Ya bizdensin ya onlardan zihniyeti her kesimde yaygın. Bu da ülkenin fikir ve sanat atmosferini zehirleyen ve uzun vadede telafisi zor hasarlar açacak olan bir durum. (HK)