İzmit belediye binasının dev gibi, pırıl pırıl, plazma ekranlar ve kavuniçi rahat koltuklarla dolu olması tesadüf değil. Şehir sanayi şehri; dört bir yanı fabrika, atölye, işletme; toplayacak çok vergi var.
Ama işte, her kentin olduğu gibi İzmit'in de bir "öteki İzmit"i var. "Ora"nın adı 28 Haziran mahallesi.
Yamru yumru sokaklarından, yol ortasındaki çamur gölcüklerinden belediye binasındakilerin bu tarafa pek bakmadığı daha girerken anlaşılıyor.
Rengarenk Okuma Evi
17 Ağustos depreminden sonra kurulan Sosyal Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği' nin Yüz Yüze projesi kapsamında 28 Haziran mahallesinde bir Okuma Evi kuruldu.
Okuma Evi de mahalledeki diğer evlerden biri gibi; üç küçük odası, soğuğu dışarıda tutmaya yeltenmeyi aklından bile geçiremeyecek pencereleri var.
Ama 5 Kasım 2004'ten beri bu üç göz odanın diğerlerinden önemli farkları da var.
Birincisi diğer evlerden çok daha fazla giren çıkanı oluyor: okuldan çıkınca evden önce oraya uğrayan öğrenciler, okuma-yazma öğrenmek için toplanan kadınlar...
İkincisi, Okuma Evi mahalledeki diğer tüm evlerden çok daha renkli. Çünkü içi çocukların yaptığı resimlerle, elişleriyle, mum heykellerle, aklınıza gelen en canlı renkte boyalarla ağzına kadar dolu.
Öyle dolu ki, eğer yeterince dikkat etmezseniz Okuma Evi'nin sorumluluğunu üstlenen ve tüm çocukların annesi haline gelen Sevim Bora'nın kurusun diye astığı resimlere değmeniz ve dışarıya renkli saçlarla çıkmanız kuvvetle muhtemel.
Çalışmak şart, okumak zor
Okuma Evi, diğer 12 kadınla birlikte okuma-yazma kursuna başlayan Bora'ya emanet edilmiş. Gelenleri karşılıyor, çocukları yönlendiriyor Sevim Abla; neler yaptıklarını anlatıyor:
"Çocuklar için yağlı boya, heykel, fotoğraf kursları var. Kadınlar okuma-yazma kursuna geliyor. Çocuklar okuldan çıkınca burada etüt yapıyor. En çok İngilizce'de zorlanıyorlar, yardım gerekiyor".
Üniversiteden gelen öğrenciler çocuklara yardımcı oluyor. Kadınlara kursu da Halk Eğitim'den bir öğretmen veriyor.
Katılan kadınların hepsi bitirmiş kursu ama Sevim Bora, "şimdi yaz geldi hepsi çalışmaya gidiyor. Kurs kışa" diye ekliyor. Ne de olsa, okumak yazmak iyi de, Okuma Evi'nden çıkınca yoksulluk baki.
Sevim Bora anlatıyor: 28 Haziran mahallesinde herkes kağıt toplayarak geçiniyor. Mahalleye girerken sağlı sollu dizilmiş olan derme çatma el arabaları, at arabaları her gün mahalleden çıkıyor; gün boyu toplanan kağıtlar hurdacılara satılıyor.
"Eskiden kalaycılıkla geçinirdi büyükler. Köylere gidilirdi. Artık çelik tencereler çıktı, biz de kağıt toplamaya başladık".
Bir günde bir aile 10-15 milyonluk kağıt toplayabiliyor. Bu hemen hemen 40 kilo kağıt demek. Sevim Bora "Aslında önemli bir iş yapıyoruz" diye ekliyor: "O kağıtlar geri dönüşüyor, yeni kağıt oluyor. Ama sokakta herkes bizi hor görüyor, sanki pis bir iş yapıyormuşuz gibi bakıyor".
Gönüllü aranıyor
Mahallenin çocukları da çalışmak zorunda. Mecburlar, çünkü yoksullar. Bu sene birinci sınıfa başlayan Bahriye önce utanıyor; konuşmak istemiyor. Sonra bir iskemle çekip anlatmaya başlıyor:
"Burası açılmadan önce evde otururdum; çalışmaya giderdim".
Şimdiyse, kalabalıktan bulamasa da evin duvarlarını onun resimleri de süslüyor.
Yakındaki Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu'na giden çocuklar, okuldan çıkınca çalışıyorlar. Ama Sevim Bora çocukları tek başlarına bırakmadıklarını üstüne basa basa söylüyor:
"Onlara 'sokak çocuğu' diyorlar; bu bizi çok üzüyor. Çalışmak zorunda çocuklar ama hep yanlarında bir büyükleri olur".
Gönüllü bekliyorlar
Mahallede her ailenin dört beş çocuğu var. Kızlar erkenden evlendiriliyorlar. 33 yaşındaki Sevim Bora'nın da üç çocuğu var; küçük yaşta evlenmiş, ailesi yoksul olduğu için ilkokuldan sonra devam edememiş.
"Gönüllülere ihtiyacımız var" diyor Sevim Abla; derneğin çalışmalarını yürütmesi ve daha fazla çocuk ve kadına ulaşabilmesi için bu şart. Çünkü en büyük dertlerini şöyle anlatıyor:
"Valla, bütün çocuklar her etkinliğe girmek istiyor ama biz yetişemiyoruz. Sonra ben niye ona giremedim diye kızıp ortalığı birbirine katıyorlar".
Burası oraya çok uzak
Sevim Bora'nın da, masaların altından girip üstünden çıkan çocukların da gözleri ışıldıyor Okuma Evi'nin hayatlarında neyi değiştirdiğini sorduğumuzda.
Yoksul mahallenin üstüne çöken gri örtü, ufak bir evin içinde dağılıyor. Çocukluğunu kaybetmiş çocuklar, kentin öbür yanındaki büyüklerin hırslarından habersiz boyamaya devam ediyorlar.
Çarklar öyle dönüyor ki, çalışmak üretmek zorunda kalanların katma değeriyle belediye binasına kaç kat çıkılırsa çıkılsın yoksullar görünmez olmaya devam ediyor. (EÜ)