İnternette yayınlanan ses kaydında, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) temsilcileriyle Türkiye Devleti görevlileri arasında yapılan müzakerenin ne boyutta olduğu anlaşılıyor. 13 Eylül Salı günü Dicle Haber Ajansı'nda (DİHA) yayınlandıktan birkaç saat sonra kaldırılan kayıtta, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan, hem Abdullah Öcalan'la, hem PKK'lılarla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla ve "özel temsilci" sıfatıyla görüştüğünü belirtiyor.
Dönemin Başbakanlık Müsteşar yardımcısı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, KCK'den Mustafa Karasu, PKK'li Sabri Ok ve Zübeyir Aydar'ın katıldığı ve koordinatör ülke olan Norveç'in başkenti Oslo'da yapıldığı ileri sürülen görüşmenin içeriğiyle ilgili, barış için görüşmelerin başlamasını talep eden çağrı metninin imzacılarının yorumlarını aldık.
Gençay Gürsoy (Eski Türk Tabipleri Birliği Genel Başkanı, Celal Başlangıç (gazeteci), Melek Ulagay Taylan (yönetmen-yazar), Mebuse Tekay (avukat), Ersin Salman (reklamcı), Esra Arsan (Bilgi Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Yard. Doç. Dr.) ve Ali Nesin'in (Bilgi Üniversitesi, Prof. Dr.) değerlendirmeleriyle ses kaydı ve barış sürecinin yeniden tesisi için yapılması gerekenler:
Gürsoy: Görüşmeler, diplomasiye uygun
Çatışmanın olduğu her ülkede bu tür görüşmeler olur. Halklar da buna alışır, o yüzden bu diyaloğun kamuoyuna yansımasını tehlikeli görmüyorum. Türk kamuoyu bu konuda tedirgin değil. Görüşmelerde kullanılan dilden, görüşmelerin ciddiyet içinde, işin kurallarına ve diplomasiye iyi kötü uygun olarak yapıldığını anlıyoruz.
Bu süreç neden kesildi? Tüm sorun orada. Operasyonlar, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) tutuklamaları, Hatip Dicle'nin tutukluluğu devam ediyor. Durumun bu noktaya gelmesinde sorumluluğun yarısından fazlası siyasi iktidara ve devlete aittir. Çünkü tüm dünyada bu tip süreçleri kesen, iki taraftan da araya giren, zorluk yaratanlar olur. Bunların üstesinden gelmek devlete düşer.
Görüşmelerde Habur'da yaşananlara çok fazla atıfta bulunuluyor; o olaya bu kadar yükleme yapmak doğru değil. Habur'da olan bir halkın barış coşkusunun tezahürüydü; AKP kararlı davransaydı, durumu yatıştırmak mümkün olurdu. Bir olayla karşılaşınca hemen geri adım atılıyorsa, bu zaten iradenin başarılı olamayacağını gösterir. Yine de, bu görüşmelerde kullanılan dile tekrar geri dönülebileceğini düşünüyorum. Yeter ki kara harekâtı büyük tepkilere neden olacak düzeye gelmesin.
Başlangıç: Müzakereler sürüyor olabilir
Müzakereler kesintiye uğramamış olabilir. Görüşmelerin sürüyor olabileceğini göz önünde bulundurmak durumundayız yoksa açığa düşebiliriz. Ancak bu görüşmelerin kamuoyuna ulaşmasını olumlu olarak görmüyorum. Uzlaşma sağlanana kadar, silahlar susana kadar gizlilik de fayda vardır.
En iyi barışı savaşanlar yapar. Gizli kalsaydı daha iyi olabilirdi ama o şans kaçtı. PKK-MİT arasındaki görüşme kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, oraya Başbakan'ın özel görevlendirmesiyle gidilmiş. Durumu sakinleştirmeye yönelik bir buluşma, Türkiye Devleti'nden giden bir vaat ya da çözüm önerisi yok.
Önemli olan şu: Halk görüşmeleri büyük tepkiyle karşılamıyor ve Öcalan'ın muhatap olarak alınması konusuna alışmaya başlıyor; o noktaya kadar geldik. 12 Haziran Referandumu bunun göstergesidir. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Referandumu PKK üzerine kurmaya çalıştı ama yüzde 42'de kaldılar. Türk insanı çözümden yana.
Tekay: Bu dilin medyaya ve siyasete yayılması gerek
Görüşmeleri okuduğumda iki çelişkili şey hissettim; ilki öfke, ikincisi umut. Ortada konuşulacak bir masa, kurulmuş bir diyalog varken, çocuklarımız hala neden ölüyor? Bu bir soru işareti. Diğer yandan, iki tarafın diplomatik dilini de oturtmuş olarak diyaloğa geçmiş olmasını önemli buluyorum.
O gizli konuşmalardaki saygılı, dikte etmek yerine anlama isteği taşıyan dilin, aleni konuşmalara, siyasete, medyaya yayılması gerekiyor. Sürekli milliyetçiliği kışkırtan, savaşa sürükleyen söylemin bitmesi, müzakerelerin bir an önce başlaması zorunlu.
Müzakerelerin iki yönü var. Kürtlerin zaten şimdiye kadar çoktan almaları gereken, insana dair tüm haklarıyla ilgili kısım ki bu haklarla ilgili muhatap, Kürtlerin önemli bir bölümünün temsilcisi olarak Barış ve Demokrasi Partisi'dir (BDP). Savaşın bitmesiyle ilgili muhatap, savaşan PKK olduğuna göre ve lideri olarak Öcalan'ı işaret ettiğine göre, onlar olmalıdır.
Savaşın bitmesi, demokratikleşmenin önünün açılması için operasyonların durdurulacağını, PKK'nın eylemsiz kalacağını, meclis açıldığında blok milletvekillerinin mecliste olacağını umuyorum.
Salman: Barış görüşmesi gizli, savaş kışkırtıcılığı aleni...
Bu görüşmeler yapılmışsa, pekiyi edilmiş. Ama sokaktaki insanın da böylesi bir siyaseti normal sayabilmesi, benimsemesi için, tarafların en yetkili ağızlarının, görüşmelerin yapıldığını ve bunun doğal olduğunu açıkça söylemesi gerekiyor. Lakin bu tavır, büyük bir cesaret gerektirir.
Çünkü "Görüşmekteyiz, bu da iyidir," dedikleri anda, bugüne kadar üzerinde siyaset yaptıkları zeminin yanlışlığını kabul etmiş olacaklar. Tekrar ediyorum, bu görüşmeler doğruysa, "Şimdiye kadar yanlış yaptık, yanıldık, yanılttık" anlamına gelir. Ve bu, son derecede gerekli bir tür özürdür. Gizli gizli barış görüşmesi yapacaksın, açıkça ve aleni olarak savaş kışkırtıcılığı. İşte bu olmaz!
Devlet şeffaf olmazsa, barış uzak bir hayaldir.
Ulagay-Taylan: Olumsuz bir havada yansıtmak yanlış
Birincisi bu sızdırılan görüşmelerde, iki taraf için de olumlu bir üslup, uzlaşmacı bir tavır var. Bir barış arayışını, basına olumsuz bir havada yansıtmak yanlış. Gerçek Oslo görüşmeleri yani İsrail ve Filistin arasında olanlar, çok daha sert, çatışmacı ve uzundur.
Bu görüşmeler, çatışma olan her yerde olur. Ama barışa bu kadar yaklaşmışken çatışmanın içine nasıl döndük? Hangi güçler ve hangi etkenler bu noktaya getirdi? Bunun değerlendirmesinin iyi yapılması gerek.
Bu olay, Kuzey Irak ve Suriye de dâhil, bölge ülkelerini içine alan bölgesel bir olay halindedir. Birden fazla ülkenin yürüteceği diplomatik ilişki çok önemli. Sürekli kayıp verirken ve kan akarken, "Barış olsun" diye konuşmak boşa gibi duruyor. Ama tüm sivil toplum kuruluşların sesini yükseltmekten başka seçeneği yok. Başbakan'ın Ortadoğu gezisi önemli. Bu gezi, diplomatik yolu açıyor.
Arsan: Siyasal iletişim süreci normalleşebilir
Konuşmalardaki dil, hepimizin özlediği tonda; diplomatik, uzlaşmacı. Müzakereler olmalı, zaten anlıyoruz ki yıllardan beri yapılıyor. Bu devam etmeli. Sızdıranın PKK mı yoksa Türk tarafı mı olduğu önemli ve bu sızdırmanın amacını doğru okumak mühim. Toplumdan bir rıza alınmak isteniyor ve görüşme açık hale gelince bir politika oluşuyor.
Siyasal iletişim süreci, kamunun rızasını da alarak, böylece normalleşebilir. Mandela'nın halk kahramanı olarak dönüp temsil yetkisi kazanmasının arkasında da böyle bir süreç vardı. Türkiye, demokrasi de hala emekleme döneminde ama aşama kaydediyor.
Nesin: Sonunda barış olacaksa neden şimdi olmuyor?
Kamuoyu bu müzakereyi olumlu karşıladı; ters tepmedi. Türk insanı böyledir; en faşistiyle en komünisti kahvede buluşunca beraber okey oynarlar. Bu görüşmeler de, bu ters tepmeme hali de şaşırtıcı değil.
Ama gizli görüşmeler varken, Başbakan'ın çıkıp sert sözler söylemesi de şaşırtıcı değil. Çünkü o politikacı, bunları yapar. Biz bunları yapamayız o yüzden politikacı değiliz. Savaşın neden yeniden başladığını anlamış değilim. Ama anladığım kadarıyla AKP, sorunları çözmek istemiyor, sadece umut vaat etmek istiyor. Bildiğim de şu: Sonunda barış olacak. O zaman neden şimdi olmuyor? Daha fazla insan ölmeden barış olursa daha mantıklı olur. (IC)
* MİT PKK görüşmesinin tam metni için tıklayınız.