Şeriat, dominyon ve Afganistan
SEDAT İLHAN
"BATI YAYIN ORGANLARINA GÖRE İNGİLTERE; ŞERİAT YÖNETİMİNE SICAK BAKAN AFGANİSTAN'IN HÜRRİYETE KAVUŞTURULMASINI SAĞLAMA GİBİ BİR ROLÜ BENİMSEYEREK, DOMİNYON GÜNLERİNİ ANIMSATIR TARZDA, DÜNYANIN SAYILI BİR GÜCÜNE SAHİP OLDUĞU GÖRÜNTÜSÜNÜ VERME ÇABASINDADIR."
AFGANİSTAN İÇİN SÖYLENENLER
"ABD ulus bilincine dayalı yeni bir yönetim kurmadan, 1992 yılında yaptığı gibi Afganistan'ı terk ederse, arkasında bir kaos ve politik husumet bırakır."
"Demokrasi, insan hakları, hakça yönetim, hukukun üstünlüğü... ABD'nin ulusal çıkarları karşısında bu gereklerin, Afganistan'da unutulduğu anlaşılıyor."
"Pederi Irak, özellikle Kuzey Irak için ne yaptı ise, korkarım mahdumu da Afganistan için aynı şeyi yapacak."
"Bonn'da toplanan temsilciler ve bundan önce yönetimde bulunmuş Afganlı yöneticiler Afganistan'ı kurtaramazlar; çünkü, bozulmuş bir düzeni onu bozanla düzeltemezsiniz."
"Afganistan'ın altı temel özelliği var: En uzun süreli iç savaşı yaşamış ve yaşamakta, halkı büyük göçlerle karşı karşıya, dünyanın en çok haşhaş eken ve uyuşturucu üreten yöresi, topraklarına en çok mayın döşenmiş ülke, İslam'ı en fanatik duruma getiren Müslüman bir toplum, Kocaeli ilimiz kadar dahi üretimi bulunmayan ve açlığı en çok yaşayan insanlar. ABD ve bu konuda uydusu gibi hareket eden İngiltere, bu özellikleri çözümlenmesi gereken sorunlar olarak kabul edip çarelerini araştırmadıkça, çıkar çatışmalarına ve isyana hazır kabileleri karşılarında bulacaklar."
Yukarıdaki görüşler, Afganistan olayını ilk gününden itibaren yakından izlemeyi ilke edinen GÖZLEM gazetemizde belirtmeye çalıştıklarım. Üzülerek belirtmeliyim ki endişelerimi ortadan kaldıracak girişimler ile karşılaşamıyoruz. Ülkenin altı özelliği dikkate alınırsa, Afganistan için yapılan hiçbir şey yok denilebilir. Bugün ABD ve özellikle İngiltere'nin sadece, kendi çıkarlarını ön planda tuttukları bazı girişimlerini gözlemliyoruz. Üstelik bu girişimler nerede ise bir sır perdesi altında yürütülüyor. Bütün Batı kaynaklı yayınlarda, sadece söyleniyor, ortada Afganistan'ın altı özelliğine çözüm getirmeye değer işlemlere rastlayamıyoruz.
ABD'NİN TUTUMU
Genelde ABD, sanki başka hiçbir konu kendisini ilgilendirmezmiş gibi, Güney ve Batıda, Kandahar ve çevresinde Ladin ve Al Kaide avında. Nispeten yenilenen bir hava alanı ile bölgede 5000 kişilik bir kuvveti rahatlıkla iskan edebilecek ve her türlü ulaştırmayı sağlayabilecek duruma gelen, gücünü her gün artıran ve hiçbir uluslararası bağlantısı bulunmayan özgür bir ABD konumu. Bu kuvvet ilk defa 2 Ocak 2002 tarihinde 200 kişilik bir bölükle kışlasını terk ederek Taliban'ın lideri Molla Muhammet'in peşine düşmüştür. Bu kuvvetin diğer barış gücü kuvvetleri ile ilişkisinin düzeyinin ne olacağı açıklığa kavuşturulmamıştır. Kabileler arası anlaşmazlılardan kaynaklanan maksatlı ihbarlara güvenen ABD hava saldırılarının neden olduğu 80 kişilik konvoy kaybına ek olarak, son zamanlarda cephane bombalaması adı altında vurulan köylerdeki yüzlerce ölümün, Afgan halkı ve yeni yönetim tarafından suskunlukla karşılanması da beklenmemelidir. Yakında bu gerekçelere dayalı bir ayaklanma şaşırtıcı olmayacaktır.
İNGİLTERE'NİN GİRİŞİMLERİ
Diğer barış adı altındaki girişimleri ise İngiltere üstlenmiş durumda. ISAF-Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü (International Security Assistance Force) MTA-Askeri Teknik Anlaşma (Military Technical Agreemenet) ile kurulma aşamasında. Bu arada ortada bir anlaşma yokken İngiliz birlikleri Kabil'de göreve başlamış bulunuyor. Anlaşmaları İngiliz Tümgenerali John McColl ile, Afgan yönetiminden, görevi açıklığa kavuşmamış Yunus Kanuni imzalıyor. Hangi ülkelerin ne kadar kuvvetle katılacağı belirlenememiş, ama İngiltere 5000 kişilik kuvvetin komutasını şimdiden elde etmiş. Bu girişimlere ek olarak, 16'ıncı Hava Saldırı Tugay Komutanı Tuğgeneral Barnet White ve kuvvete katılacak ülkelerin subaylarından oluşan 15 kişilik bir grup, yine bir İngiliz generalinin komutasında Kabil'de buluşuyor. Hangi ülkeler bunlar? Bilinmiyor, bilahare açıklanacağı bildiriliyor. Kuvvetin bütününün ocak ayının sonlarına doğru bölgede olması bekleniyor. Kısacası bu karmaşa ancak, ocak ayı sonunda açıklığa kavuşmuş olacak. Kuvvete verilen görev resmen belirlenmiş değil, ancak "Afganistan geçici yönetiminin istikrarını sağlamak ve 22 yıldır savaş ortamında yaşayan ülkeyi yeniden yapılandırmak" gibi genel ifadeler kullanılıyor. Bu kuvvetin Kandahar'daki ABD kuvvetleri ile ilişki düzeyi ise gizli tutuluyor. İngilizler, 3. Tümen ve 16. Hava Saldırı Tugayı'ndan getirdikleri 2. Tabur ile, kısacası 1500 kişilik bir kuvvetle Kabil'e yerleşmiş oluyorlar. ISAF kuvvetlerine İngilizlerin komuta etme süresi ise, başlangıç tarihi henüz belli olmamış bir üç ay ile sınırlandırılmış. Başlangıçta 17 ülkeye ait 40-50 askerin geldiği Kabil'de; ilk aşamada 550 Fransız, 770 Alman, 1500 İngiliz ve Türk birliklerinin görevlendirilmesinin sözkonusu oluşu, üç ay sonra komutayı alması beklenen TSK'nin göndereceği miktar önem kazanmaktadır.
İLK İSYAN
Afganistan'ı ortadan bölen Hindi Kuşi dağları silsilesini Güneyde Kabil'e bağlayan Salaga geçidinin Kuzeyinde, Bağlan Hava Meydanı'nın da bulunduğu eyaletin Darra Keyan kentinde, İsmaili'lerin ayaklanması ilk isyanı oluşturmaktadır. Özbekistan-Kabil güzergahı üzerinde ve dört ana istikamet kavşağı Mezar-ı Şerif istikametini de tıkayabilen bir boğazın yakınındaki ayaklanmaya çok önem verilmeliydi ve öyle de oldu. Ancak, bu isyanı bastırma girişimi 300 İsmaili'nin hayatına mal oldu.
Türkiye tarafından desteklenmesi nedeniyle başlangıçta Bonn'da yok farz edilecek derecede yönetimden dışlanan, Özbek etnik grubunun lideri General Raşit Dostum'a; sonradan yeni bir isyanın kapısını açar korkusu ile, diktatörlüklerde ve kötü demokrasilerde olduğu gibi, kendisine yetkisi olmayan bir makam, MSB Yardımcılığı bağışlanıyor. Bu tür örneklerle ileride daha çok karşılaşılacaktır. Yönetiminin bünyesinde her türlü katliamı yapmış aşiret reisleri (Warlords) barındıran Afganistan'da, ulus bilinci geliştirilmediği için, her an bir çıkar çatışması ve isyan beklenebilir.
YÖNETİM SORUNLARI
Bonn'da varılan anlaşma ile Yönetimin sadece Yürütme unsuru ele alınmış olup, gerek Yargı ve gerekse Yasama (Ioya Kırga olarak Farsça adlandırılan Büyük Meclis) için; yapı, işlem ve uygulama yöntemleri saptanmamıştır. Bir ulusal hedef belirlenmediğinden çatlak sesler duyulmaya başlamıştır:
* Kandahar Hakimi: "Biz Taliban yönetimi gibi astıklarımızı darağacında 3 gün tutmayacağız. İslama uymayanları kapalı yerlerde asacağız" diyebilmiştir.
* Savunma Bakanı General Muhammed Fehim, Afganistan'da yabancı kuvvetlerin bulunmasından çok rahatsız ve bunu açıkça belli ederken, bunların kendi anlayışlarına göre İslami uygulamalara ters düşecek içki içmek ve kadınlarla birlikte olmak gibi davranışlarından şikayet ediyor.
* Dışişleri Bakanı Abdullah Abdullah da açıkça İslami bir yönetimi benimsediklerini belirtiyor.
GÖZLEM bu olasılığı dikkate almış, 3 Aralık 2001 tarihli "Bir Peder ve Mahdumu" başlıklı yazıda, şu şekilde belirtmişti: "Onlar da (Yönetimde yer alacak olan etnik grupların liderleri kastediliyor) Barzani ve Talabani'nin yaptıklarını uygulayacak (Kısacası ülkenin bütününü düşünmeden kendi çıkarlarını ön planda tutacak), ek olarak İran ve Pakistan'a uyumlu görünmek ve kendi çıkarlarını daha rahatlılıkla sağlayabilmek için İslami Yönetime, şeriata sığınacaklardır. Söylenen tahakkuk ediyor. Bugün Afganistan şeriata dayalı bir yönetim şeklini benimsediğini açıkça belirlemektedir. Dolayısı ile Başkan Bush'un konuşmalarında kötü örnek olarak değindiği şeriatla yönetilen ülkelerdeki kadın ve diğer insan haklarını sınırlayıcı fanatik kurallar konusunda bir değişiklik yaşanmayacaktır.
PETROL VE DOĞALGAZ
Sonuç:
Afganistan ile ilgili olarak iki önemli gelişme ile karşı karşıyayız. Birincisi ve en önemlisi bu ülkenin, komşusu İran ve Pakistan gibi şeriata dayalı bir İslami yönetimi benimseme olanağıdır. Bundan çok etkilenecek olan Rusya ve Özbekistan'a ek olarak Çin'de, içindeki Müslüman unsurların istekleri nedeni ile endişeli olacaktır. Nüfusunun üçte biri Müslüman olan ve Orta Asya'da milyonlarca vatandaşının yaşadığı Rusya, arka bahçesinin yanında böyle fanatik bir yönetimi yaşatmamanın yollarını arayacak, Taliban'a yapılan direnç bu defa da bu yönetime karşı olacaktır. Ayrıca Afganistan'da sosyo-kültürel yönde bugünkünden büyük bir değişiklik beklenmemelidir.
İkinci gelişme ise, ABD'nin uzaktan komutalı olarak, halkımızın deyimi ile taşeron olarak kullandığı İngiltere'nin tutumudur. Batı yayın organlarına göre İngiltere; şeriat yönetimine sıcak bakan Afganistan'ın hürriyete kavuşturulmasını sağlama gibi bir rolü benimseyerek, dominyon günlerini anımsatır tarzda, dünyanın sayılı bir gücüne sahip olduğu görüntüsünü verme çabasındadır.
Bir başka gerçeği her an akılda tutmamız gerekiyor: Afganistan Orta Asya'dan Hint Okyanusu'na uzanan petrol ve doğal gazın taşıyıcısı demektir. İlgilenen ülkelerin ve yönetimlerinin; güçleri artık bütün dünyaca bilinen, çok uluslu petrol şirketlerinin istekleri doğrultusunda hareket ettiklerini kabul etmeliyiz. Bunlar Afganistan'ı bu ülkeler aracılığı ile, üstü örtülü bir dominyon yönetimi ile kullanabilirler. Bütün Batı ülkeleri silahlı kuvvetlerinin, barışın muhafazası adı altında buraya üşüşmelerinin tek bir nedeni var: Petrol ve doğalgaz. Afrika'da sömürdükleri ülkelerde aç bıraktıkları insanlar birbirini katlederken bu ilgiyi göstermezler. Onlar için önemli olan çıkardır. Türkiye'nin bölgedeki ilgisinin temel nedeni ise, oradaki ve Orta Asya'daki Türk varlığının korunması olacaktır, bunun için orada olmalıdır. Türkiye, Afganistan ile ilgili olarak alacağı karar ve uygulamalarda bu sonuçları dikkate almak zorundadır.
Kaynaklar:
* Straw hails Britain's Afgan Role , BBC News, South Asıa, 1 January 2002.
* Bir Peder ve Mahdumu, Sedat İlhan, GÖZLEM, 3 Aralık 2001.
* Afganistan Çıkmazı,Irak Batağı ve Mehmetçik, Sedat İlhan, GÖZLEM, Kasım 2001.
* Afganistan Falı, Sedat İlhan, GÖZLEM, Aralık 2001.