Clinton'un güven veren ılımlı ve şark efendi anlayışına uyar tutumu yerini, Texas'ın kabadayı yapılı silaha dayalı kaba kuvvetine benzer bir davranışa bırakması, kuşağın kurulmasını hızlandırdı. Amerika bu sonucu sadece Başkan Bush'un zamansız ve sert beyanlarıyla mı yarattı? Şüphesiz hayır.
Esas sorumluluk Şahinler olarak adlandırılan bir grup yönlendiriciye aittir. Bunların kurdukları yarı resmi Savunma Politikası Kurulu (DPB-Defence Policy Board) ile Yürütme'de görevli başta Başkan Yardımcısı Dick Cheney olmak üzere birçok görevli, etkin şahinler olarak nitelenmekteler. Çoğunluğu, halihazırda Yönetimde bulunmayan bu insanlar, yönetimde bulundukları sürede çok kredi ve güven kazanmış olan değerlerdir. Uluslararası ilişkilerle ilgilenmiş benim kuşağımın araştırıcıları bunları çok iyi anımsayacaklardır.
Beyanları yayın kurullarında hala büyük ilgi görmekte ,güç kaynaklarına yakın bulunabilmekte ve çok güçlü ilişkiler kurabilmekteler. Kısacası Washington politikasında hala söz sahibidirler. Bunların eski görevleri ve halihazırdaki durumları adları ile beraber Gözlem'de açıklanmıştı. (Politik Kumar Masası ve Irak,Sedat İlhan, Gözlem, 10 Aralık 2001) Bu grubun telkiniyle uyguladığı politika ile Amerika'nın , Ortadoğu'da yeni bir "İttifak Kuşağı" yaratılmasına neden olma olasılığı doğunca, ülkemizi çevreleyen bu konuyu ve Türkiye'ye etkisini inceleme gereği duyuldu.
Olayların gelişmesinin kısa öncesini, halihazırdaki aldığı şekli ve bunlar konusunda dış yayın organlarının ve akademik çevrelerin görüşlerini, olayların beklenen tırmanışına uyar şekilde, ittifak kuşağının Batı ucundan başlayarak sunmaya çalışacağım. ( *)
İki Terör Destekçisi ve Kudüs
Filistin anlaşmazlığı Kudüs'te, Müslümanların kutsal saydığı bölgeye o zamanki muhalefet lideri olan Şaron'un girmesiyle tırmanışa geçmiştir. Filistinlilerin Şatila kampının katliamını yapan teröristlerin destekçisi olarak adlandırılan bu İsrailli, iktidara geldikten sonra, anlaşma zeminini bozmuş ve anlaşmazlığı tırmandırmıştır. Politika hayatına terörizm ile başlamış olan Arafat ise, bildiği tek şeye; genç ve çocukların beyinlerini yıkayarak intihar katliamlarına yönelmiştir. Geçmişte uçak infilak ettiren ve gemiler kaçırıp rehinler alan, 1973 Münih Olimpiyatı'nda İsrailli atletleri katleden Filistin Kurtuluş Örgütü'nün destekçisi durumundaki Arafat, Şaron'a intiharlarla yanıt vereceğine suskun kalmayı becerebilseydi, uluslararası destek yanında olacaktı. O ise ancak bildiğini yapabildi. İran'dan gelen 50 ton silahın Kızıl Deniz'de yakalanmasından sonra olayın Arafat'ın üzerine yıkılmasında Şaron başarılıydı.
Bu arada, 1982 Şatila kampında Filistinlilerin katliamının duruşmasında kendisi aleyhine itirafta bulunacağını söyleyen Lübnan Hıristiyan liderlerinden Elias Hubeyka, helikopterden açılan ateşle evinde hunharca katledildi. Şaron aleyhindeki tanık ortadan kalkmış oldu. Bu liderlerin terörizm ile ilgili yaptıkları bu kadar değil.
Bu kısa bilgiden amacım, bu iki insanın, Şaron ve Arafat'ın her ikisinin de terörist girişimleri desteklediğini ve kanlı olayları yaşattığını belirtmektir. Filistin'deki gerginliği bu iki insan yaratmıştır ve barış bugünkü kan gölü düzenini yaratan bu insanlarla, Arafat ve Şaron ile sağlanamaz. Bozuk bir düzen onu bozanlarla düzeltilemez. Uluslararası kamuoyu ve özellikle Amerika her ikisini de, ayırım yapmadan kınayarak, görevden ayrılmalarını istemeliydi.
Amerika'nın Tutumu
Kanımca ABD, bu olayda Şaron yanlısı olarak, dünya kamuoyunda desteğini kaybetmiş bulunmaktadır. Clinton'ın sabıra dayanan becerisini gösteremeyen Başkan Bush, Arafat'ı dışlamak ve Şaron'u desteklemek suretiyle İttifak Kuşağı'nın Batı ucunu yaratan lider durumuna düştü. Başkan Bush, hızla ABD'nin silah olarak benimsediği ambargoya başvurarak, Arafat için aşağıdaki önlemleri aldırdı:
* Arafat'ın kişisel güvenlik kuvveti ile Filistin gençlik hareketini -Tanzim- Dışişleri Bakanlığı'nın terörist grupları listesine aldırdı,
* Filistin'in Washington ofisini kapattırdı,
* ABD Ortadoğu temsilcisi E. General Anthony Zinni'nin İsrail ile Filistin arasındaki ateşkes düzenleme gayretlerini askıya almasını istedi.
Başkan Yardımcısı Cheney, Dışişleri Bakanı Colin Powell, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve güvenlik danışmanı Condoleezza Rice bu önlemlerin genişletilmesi için ortak çalışmalarını sürdürüyor. Amerika, Arafat'ın Filistin Kurtuluş Örgütü'nü 1988 yılına kadar terörist ilan etmiş ve Başkan Reagan döneminde listeden çıkarılarak, Arafat Başkan Clinton'ı en sık ziyaret eden insan olabilmişti. Ancak, terörizm ile iç içe yaşamış olan Arafat, Eylül 2000 tarihinde, kendisine en büyük desteği vermiş olan Başkan Clinton'ın başkanlığının son günlerinde barış planına karşı çıkmıştır.
Özetlenecek olursa, bütün bu olayda ne ABD terörizmin desteklenmesinin cezalandırılması konusunda dürüst, ne de Şaron ve Arafat, terörizmi terk eden bir davranışı benimsemişlerdir.
Nitekim, Arafat'a karşı davranışı onaylamayan eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Edward Walker bu durumu bir Amerikan atasözü ile belirlemiştir: "Yüzümüze uyması için burnumuzu kesiyoruz."( U.S May Move To Punish Arafat, Barbara Slavin, USA TODAY, 24 Ocak 2002 )
Yukarıda çok özetlenen tutumu ile ABD, bu bölgede, terörizmi ortadan kaldırmada inandırıcı olabilir mi? Kötülük mihverinde üretilen kitle imha silahlarının benzerleri İsrail'de üretilmiyor mu? Veya başka bir anlatımla, bu yanlı politika Amerika'yı bu konuda nereye götürür? Bu sorulara olumlu yanıt bulmak olanaksız gözükmektedir.
Gerçek nedir sorusuna şu yanıtı verebiliriz: Bugün Kudüs ne İsrail'in ve ne de Filistin'in malıdır. Çünkü kronolojik sırayla ele alırsak :
* Hazreti Davut burayı Ken'an ülkesinin başkenti yapmış olup bu kentte en eski yerleşenler Musevilerdir ve kent onlar için kutsaldır.
* Hazreti İsa bu kentte çarmıha gerilmiş ve mezarının burada olabileceği inancı mevcuttur. Kudüs Hıristiyanların kutsal mekanıdır.
* Hazreti Muhammed Kudüs'ü İslam'ın ilk kıblesi olarak ilan etmiş ve kent Kur'an'da isimlendirilmiştir. Kudüs Müslümanlar için de kutsal kabul edilmektedir.
Bu durumu ile Kudüs, bütün dünya Musevi, Hıristiyan ve Müslümanların kutsal ortak yeridir; Arafat ve Şaron gibi kişilerin savaşa neden olan yeteneksiz ve terörizmden başka bir şey bilmeyen ellerine terk edilemez. Bu kan muhakkak durdurulmalıdır. Burada akla hemen şu soru geliyor: Amerika son tutumu ile bu kan gölünü durdurabilecek mi? Hayır.
O halde Amerika neden, BM-Birleşmiş Milletler'in 1948 yılında aldığı karara benzer bir girişimle, Kudüs'ün yönetimini bu üç dinin temsilcilerinden oluşan bir uluslararası kuruluşa vermeyi ileri sürmüyor ve Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyarak neden Müslümanları tahrik ediyor? ( Barış ve Yönetimimiz, Sedat İlhan, Gözlem, 06 Ağustos 2001 )
Sonuç
İttifak Kuşağı'nın ilk batı ucunda, Amerika'nın İsrail yanlısı davranışı nedeniyle, barış ve terörizmi önleme konusunda inandırıcı olduğunu söyleyemiyoruz. ABD buradaki haksızlıklara bir son vererek, yansız ve adil bir tutum benimsemedikçe, şu gerçeği kabul etmelidir: Ortadoğu İttifak Kuşağı ABD'ye karşı anlaşma zeminini, gün geçtikçe kuvvetlendirebilecektir. Ortadoğu'da
Şahinler artık rahatlıkla uçamayacaklar! (**)
---------------
(*) Bundan sonraki beraberliklerimizde sırası ile; Suriye'yi ittifaka sıcak baktıran BM Güvenlik Konseyi'ne yapılan İngiliz şikayetinin esasını, Afganistan batı bölgesinde şeriat düzenini yerleştirmek isteyen İran'a ABD'nin tepkisini, Suudi Arabistan Kral Naibi Abdullah'ın inanılması güç itirazlarını, bütün bunların ABD'ye karşı nasıl bir İttifak Kuşağı'na dönüştüğünü ve son olarak da Türkiye'nin durumunu inceleme konusu yapacağız.
(**)Nasıl ki, Amerika'nın Şahinleri uçakları ile sonuca gitmekten hoşlanıp onları savunmasız ülkelerin toprakları üzerinde uçuruyorlarsa, her zengin Arap da bir şahine sahip olarak onları avlayacakları savunmasız kuşların peşinden uçurmaya özen gösteriyor. Ancak, korkarım çok yakında bir-ikisi de şahinlerini rahatlıkla uçuramayacak!