"Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ile arasında çatışmaya dönüşen çıkar ilişkisi nedeniyle, Türkiye'nin bu birliğe üye olmasındansa, kendisi ile işbirliği yapabilecek bir Avrasya Bölgesel Gücü olmasını destekleyebilecektir."
Sovyetler Birliği (SB) dağılmadan önce ABD, bu birliğin yarattığı tehdidi, NATO ile bütünleşen bir AB ile göğüslemeyi düşünüyordu. Tehdit şekil değiştirerek ortadan kalkınca da "Avrupa'nın savunmasında külfetleri paylaşır ve çatışmalarda etkin rol alır" düşüncesiyle AB görüşünü desteklemeyi sürdürdü. Ancak, umduğunu bulamadı. AB, külfetleri paylaşacak bir Avrupa Ordusu kurma ve Bosna, Kosova, Makedonya çatışmaları için politik karar alma yeteneğini gösteremedi.
Bu yetmiyormuş gibi AB, ABD'nin girişimlerini egemen güç olma emeline bağladı. ABD ile arasında var olan 10 trilyon dolara varan ticaret ilişkisinden ve 40 trilyon dolar kıymet biçilen karşılıklı yatırımlardan güç alarak, ona karşı ekonomik engeller yarattı. Bazı araştırmacılar, iplerin kopma noktasına geldiğini belirtti.
11 Eylül felaketinden sonra terörizm ile savaş çabasında AB'nin tam desteğini alamayan ABD'nin, Türkiye'yi bu birliğin dışında bir stratejik ortak olarak görmesi, AB'nin güven vermeyen tutumu nedeniyle uygulanabilecek bir politika olarak değerlendirilebilir . Türk-Amerikan ilişkileri ileride yeni yakınlaşmalara ortam hazırlayacak bir nitelik kazanabilir. Bekleyip göreceğiz.
ABD-AB ekonomik çatışması sürüyor
Bu iki ekonomik güç arasındaki çıkar çatışması 1997 yılında, ABD'nin, ihracatı için vergi indirimi uygulaması ile doruk noktasına ulaştı. Bu vergi indirimi, ABD dışsatımcılarına, AB firmaları karşısında büyük avantaj sağlıyordu. AB'nin bu konudaki sızlanmalarına karşın ABD, AB'nin de benzeri bir uygulamayı gerçekleştirdiğini, birliğin bir bütün olarak yürürlükte olan vergi yapısının da (Corporate tax structure) benzer olumsuzlukları içerdiğini ileri sürdü.
AB, Dünya Ticaret Örgütü'ne (WTO) o tarihe dek yansımış anlaşmazlıklarda çoğunlukla davaları kaybettiği için, bu dava ile bir zemin kazanma çabasına girişti. Nitekim, Caribbean adalarının muzunun ABD tarafından pazarlanmasına karşı çıkan AB, bu davasını kaybetmiş, fakat Amerikan hormonlu dana eti satışı ve genetik olarak geliştirilmiş yiyecekler konularındaki çatışma WTO gündeminde kalmıştır.
Vergi indirimi davası: Karar ABD aleyhine
Yirmi farklı konuda sürdürülen ekonomik çatışma içinde en uzun süreni, bir başka deyimle WTO'yu en çok uğraştıranı vergi indirimi davası oldu. Bu dava, bu yıl sonuçlandı:
WTO; "General Electric (GE), Boeing ve Microsoft firmaları için uygulanan vergi indirimlerinin haksız kazanca neden olduğu" sonucuna vararak, AB'ye, ABD mallarına karşı 4 milyar dolar düzeyinde bir ambargo uygulama yetkisi tanıdı. WTO, Washington'u kural ve önerileri uygulamamakla suçladı. ABD; kuruluşu için büyük çaba harcadığı bir kurum tarafından, AB'nin uğraşıları ile suçlandı.
Bu çatışmaların nelere kaynak oluşturacağını ilerideki günlerde göreceğiz.
Azınlık hakları ve Romenler
AB içinde Almanya'nın; bütün Avrupa'yı küçük halk grupları şeklinde bölüp, eyaletlerden oluşan bir federatif yöntemle yönetmeyi öngören ulusal hedefinde, azınlıklar konusu önemli bir yer tutuyor. Kürt kökenli vatandaşlarımız, bütün vatandaşlık haklarına sahip olmalarına karşın, Almanya'nın onları azınlık olarak görmek istemesi, "böl ve yönet" şeklindeki Alman ulusal hedefinden kaynaklanıyor.
AB içinde Almanya'nın bu tutumunu, Fransa'nın İçişleri eski Bakanı Jean Pierre Chevement şöyle belirtti: "Almanya Nazizim'in etkisinden kurtulamadı ve Kutsal Roma İmparatorluğu'nun modern bir şekliyle egemen olmanın yollarını arıyor." (Quite Wuake in Europe, by William Antony Hay, FPR, Oct. 2000)
Azınlık konusunda AB içinde en zor durumda olanlar ise kendilerini Avrupa'da Roma, Türkiye'de Roman olarak adlandıran Çingenelerdir. Asırlardır Avrupa'da aşağılanan, azınlık muamelesi gören bu insanların hakları için uğraş veriliyor, ancak kısa dönemde iyileştirme beklenmiyor. AB içinde dışlanan bu insanlar, Türkiye'de farklı muamele görmeyen vatandaşlardır. Yakında AB bu vatandaşlarımızı da, Kürt kökenli vatandaşlarımız gibi, azınık olarak niteleyip ikinci sınıf vatandaş statüsüne sokmak isterse şaşmamalıyız.
ABD ve Özbekistan
Bugün Türk kamuoyu, Özbekistan'ın sözde rejim muhaliflerini himaye eden Türkiye ile Özbekistan arası ilişki sorununda tam bilgi sahibi değildir. Ayrıca Özbek General Raşid Dostum aleyhinde ABD yayınlarında; "taraf değiştirir, başka etnik grupları ezer" gibi suçlamalar varken, nasıl oluyor da Türkiye, Özbekistan'ın tam desteklemediği bu Afgan Özbek etnik grubu generalini destekliyor, bunun da yanıtını bilemiyoruz.
Ayrıca, ABD kaynakları da (Foreign Affair Magazin, V.81, No:2), Bush yönetiminin Özbekistan'ı destek sağlamak için zor ikna ettiğini ve pek çok yardım verdiğini , halbuki bu ülkenin, otoriter rejiminin aşırı İslam uçlarını tahrik edip, diğer istikrarsız komşularını da etkilediğinden söz ediyor, yardım ve yakın işbirliğini eleştiriyor.
Kısacası bizler Türkiye'de bu konuda da bilinmeyeni yaşıyoruz. Kanımca Türkiye, son on yıldır Orta Asya Cumhuriyetleri'ne en az önemin verildiği bir dönem yaşıyor.
Suudi-Rusya yarışı
Yakın zamana kadar Batı'nın petrol gereksinimini sağlayan kilit kaynak durumundaki Suudi Arabistan'ın konumu sarsıntıda. Son zamanlardaki petrol üretimindeki artış, Rusya'nın Suudi'lerin yerini almasını sağladı. Normal olarak krallık, Rusya'nın bu kazanımını hoş karşılamadı.
Ancak bu durum, Suudi'den aldığı her varilden 1 dolar tenzilatı bu ülkede bulundurduğu askerlerin masrafları için alan ABD'yi de etkiliyor.
Çünkü, petrolün sağladığı bu yeni statü ile Rusya'nın küresel etkinliği artacak, S. Arabistan'ın gücü ve Rusya'nın üye olmadığı Petrol Üreten Ülkeler Kuruluşu'nun (OPEC) durumu sarsılacaktır . ABD'den petrol alımının kendisinden yapılmasını isteyen Rusya, dış gelirlerini doğalgaz, petrol ve harp sanayi ile artırarak ABD ve AB dışında önemli bir bölgesel güç olduğunu kabul ettiriyor. SB'nin dağılması ile dizlerinin üzerine çöken Rusya, kalkmış ve ileriye doğru yürümektedir. (BB)