Kalyon, ABD'nin kendi siyasetlerine uyumlu bir PKK istediğini saptıyor.
"ABD, eylemleriyle, politikalarıyla Türkiye'yi karşı safa itmeyecek, şimdilik ABD-Türkiye ilişkilerini zorlamayacak bir PKK istiyor."
Sabah gazetesi pazar günü (30 Temmuz) Aslı Aydıntaşbaş imzasıyla yayınladığı haberde, Türkiye'nin PKK'yi silah bırakmaya zorlayarak "akan kanı durdurmayı" hedefleyen gizli bir planı uyguladığını yazdı. Genelkurmay ertesi gün böyle bir planın varlığını yalanladı.
Bu arada, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Washington Times'a PKK'nin Bağdat, Süleymaniye ve Erbil'deki bürolarını kapatacaklarını söyledi. Irak Devlet Başkanı Celal Talabani de "PKK'ye karşı elimizden geleni yapacağız" diye açıklama yaptı.
Ülkede Özgür Gündem gazetesi de, Koma Komalên Kurdistan (KKK) Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık'ın sözlerini manşetten yayınladı. "PKK ile diyaloğa girin" başlıklı haberde Bayık, "Sorunu dışarıda aramak, operasyonda, ezmede aramak sorunu çözmeyeceği gibi daha da kangrenleştirir. Türkiye Kürtleri kaybeder" diyor.
Kenan Kalyon'la bu gelişmeleri ve ABD'nin "Yeni Ortadoğu"sunu konuştuk.
Son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ortada bir plan olup olmadığı henüz kesinleşmiş değil. Ama operasyon tehditleriyle birlikte, ABD yönetimi ve Irak'taki Kürt liderleriyle birtakım pazarlıkların döndüğü net. Pazarlıkların sonucu olarak kamuoyuna -"kamufle edilmiş" bir adlandırmayla- bir tasfiye planından bahsediliyor. Bir çeşit yoklama bu.
Bu bakımdan ortada yeni bir şeyin olmadığı söylenebilir. Iraklı Kürt yöneticiler ve kısmen ABD, bu koşulları, "biz bir şeyler yapalım ama tek taraflı olmaz, sizin de adım atmanız gerek" yaklaşımını eskiden beri dillendiriyor.
Talabani bunu kamuoyu önünde birkaç kere deklare etti. Eğer bunun adına "imha planı" değil de "tasfiye planı" deniyorsa, bir kere daha gündeme gelen bu aynı konudur.
Yoklamadan neyi kast ediyorsunuz?
Ne kamuoyu böyle bir plana hazır ne bu süreci sürükleyecek hükümet, siyasi kararlılık var. Ne de bunun ardında Türkiye'deki güç odaklarının Kürt sorunu konusunda uzun vadeli öngörülere dayanan stratejik kararları var. Tersine, Türkiye bu konuda çok dağınık bir görünüm sergiliyor.
Bu adıma, kamuoyunu bu fikre hazırlamak için "sızdırmak" denir. Tasfiye planı denerek kamufle ediliyor. Ama şunu anlayabiliriz. Tasfiye planı dendiğine göre, en azından imha planı değil.
Tasfiye planı ne anlama geliyor?
Tasfiye planı denen şey, basına sızdığı kadarıyla şu:
* PKK'nin lider kadrosu dışında bir genel af,
* Lider kadrosunun, üzerinde anlaşılmış bir ülkeye ilticası,
* PKK'nin bu yolla silahsızlandırılması.
Bu yeni değil; daha önce de birkaç kez bu plandan söz edildi. Üçüncü ülkenin İsveç veya başka bir İskandinav ülkesi olabileceğinden de daha önce söz edildi.
Böyle bir adım, hiç yoksa, PKK'yle dolaylı temastan bağımsız atılamaz. Kamuoyunun genel affa hazır olmaması bir yana, siz genel af ilan ederseniz, PKK'nin lider kadrosu ertesi gün ortada kalacak diye bir şey yok.
Kandil'le, İmralı'yla şöyle ya da böyle bir temas olmadan böyle bir plan yürürlüğe konamaz. Temas olmazsa tasfiye değil, imha planı olabilir. Bu da başarısı tartışılır bir konu.
Bir başka nokta da şu: Tasfiye planı sözü, ertesi gün ortada bir özne ve muhatap bırakmamak değildir. Aslında bir siyasallaşma yolu açmak, bir çözüm paketi demektir. Niyet bu değilse, öznesiz ve muhatapsız bir süreç düşünülüyorsa -ki bu imkansız- Türkiye'de Barzaniciliğin önünü kendi elinizle açmış olursunuz.
Saklı anlamları irdelediğimizde, kamuoyunun önce buna hazırlanması gerek. Ancak bu ürkeklikle de, olacak gibi gözükmüyor.
Peki bu planı gündeme getiren sadece Türkiye'nin iç politika dinamikleri mi? Neden şimdi gündeme geliyor?
Bunun birkaç nedeni var.
1. Türkiye ABD'yle bir ortak vizyon belgesi imzaladı. ABD Ortadoğu'yu yeniden yapılandırma ısrarını sürdürüyor.
2. Irak bölünme eşiğine gelmiş durumda. Kürtler bağımsızlığın altypısını büyük ölçüde hazırlamış durumdalar. 2007'deki Kerkük referandumu bunun son adımı olabilir.
Bunlara bakıldığında, iki yol var. Birincisi, İran'ın teklif eder gibi göründüğü "birleşelim ve ezelim" yolu. Bu yol, sadece PKK konusunda bir İran-Türkiye işbirliği olarak kalamaz. Ama Türkiye için İran'la saf tutmanın başka anlamları da olacaktır: İran'ın bölgesel güç, nükleer güç olma hevesleri. ABD hegemonyasına karşı duruşu varken İran'la saf tutmak, Batı'dan ve ABD'den ciddi bir uzaklaşma demek. Türkiye'nin tercihleri buna müsait değil.
Öte yandan, "bir şeyler yapmak", düpedüz ezmeden öte başka önlemler de içermeli. "Türkiye buna hazır mı" derseniz, Türkiye, kendi iradesiyle verdiği kararlardan çok, dışındaki ortama geriden gelen, yarım yamalak ve ürkek bir şekilde uyum sağlamaya çabalıyor.
PKK ABD'nin "Yeni Ortadoğu"sunda nereye oturuyor?
Güç dengeleri, ABD planları açısından bakıldığında hâlâ birkaç etken var:
1. Türkiye kolay kolay karşı safa itilecek bir ülke değil.
2. ABD çıkarlarıyla Türkiye çıkarları artık Soğuk Savaş dönemindeki gibi büyük ölçüde örtüşür durumda değil. Çeşitli alanlarda farklılaşmalar ve sürtüşmeler var.
3. Bölgede ABD'nin Kürtlerle kurduğu bir ittifak var. Sadece Irak'taki Kürtlerde değil, diğer ülkelerdeki Kürtlerde de ABD yanlılığının gelişmesi anlamında bir ittifak bu; bu ittifak da kolay kolay harcanamaz. ABD'nin Kürtler arasında kamuoyu oluşturmak derdi var.
ABD kendi siyasetleriyle uyumlu bir PKK, eylemleriyle, politikalarıyla da Türkiye'yi karşı safa itmeyecek, şimdilik ABD-Türkiye ilişkilerini zorlamayacak bir PKK istiyor.
Buradan bakınca, daha büyük planlar var. Irak'taki Kürt yönetimi, ABD ve Türkiye anlaştı. Yarı tasfiye-yarı imhayla "PKK ortada kalmayacak" diye bir beklenti, abartılı ve gereksiz.
Peki bu tabloda öngördüğünüz sorunlar neler? Nasıl bir gelecek bekliyorsunuz?
Ortadoğu'yu yeniden biçimlendirme konusunda ABD'nin fazlaca yol alabileceğini sanmıyorum. İnişteki bir hegemonik gücün bölge dinamiklerini ve dirençlerini ezerek Ortadoğu'yu kalıba dökebilmesi mümkün gözükmüyor.
Ama ABD'nin gerileyişi Britanya imparatorluğunun gerileyişi gibi olmaz. Her şeye rağmen dünya sahnesinde ciddi bir güç olarak yer alacaktır; gerilese bile. Gerileyen bir gücün bunu önlemek amacıyla giriştiği yer yer şuursuz hamleler var.
Ortadoğu da dahil olmak üzere, devletler ve karşı hegemonya odakları varken ABD planlarının ABD'nin istediği gibi yürümeyeceğini düşünüyorum.
Kürt sorunu bu durumda nasıl biçimlenecek?
Bu durum Kürt sorununda eski statükoya geri dönüş anlamına gelmiyor. Cin şişeden çıkmış durumda. Çözümün anahtarları da Türkiye'de.
Bu sorunun etnik, sosyal, kültürel veçheleri var. Kürt nüfusunun büyük çoğunluğu Türkiye'de yaşıyor. Sosyokültürel gelişme açısından en ileri Kürt bölgesi Türkiye sınırları içinde. Böyle olunca, birinci olasılık Türkiye'nin Kürt sorununun demokrasi dışı temelde çözümüne evrilmesi -ki şu anda böyle bir irade yok; artan sayıda kişi bölünme tehlikesinin kapıya dayanmakta olduğunu görüyor- ya da demokratik çözüme doğru gidecek.
Ama Kürt sorununun demokratik çözümü Türkiye'nin alışık olmadığı çok şeyi gerektiriyor. Yaratılan milliyetçi dirençler karşısında bunları uygulamaya koymak kolay değil.
Sonuçta Türkiye ya kendi inisiyatifiyle Kürt sorunun çözümünü üstlenecek, başkalarının elindeki kart olmaktan çıkaracak ya da kendi izlediği siyasetlerle Kürtlerin bağımsızlığa doğru ilerleyişini ivmelendirecek.
ABD'nin peşine takılmak Kürt sorununu çözümden uzaklaştırıyor. Kartlar hâlâ ABD'nin elinde kalacak çünkü. ABD de bu kartları elden çıkarmayacak. O nedenle tasfiye planı olarak sunulan planı bir imha ve düzleme planı olarak anlamamak gerekiyor.
Sorun biraz da şöyle: Irak ve ABD "Tamam, büroları kapatıyoruz, Kandil'deki varlığı azaltıyoruz, sınırdan sızmalara izin vermiyoruz, peki siz ne yapıyorsunuz?" diye sorar. Planlar operasyon gerekçesini Türkiye'nin elinden alacak, ama "sorun sizin içinizde" denecek.
Türkiye kendine şu soruyu sormuyor: PKK'yi tasfiye etmek ve Barzaniciliğin önünü açmak mı iyidir; yoksa PKK'yi silahsızlandırmak ve siyasallaşmasının yolunu açmak mı iyidir? Çünkü bölgede bunca hareketlenmeden sonra, diyelim PKK'yi tasfiye ettiniz. Burası yeni özneler üretmeye devam eder. Bu yeni öznelerin de gideni aratması mümkün.
Yani esas itibarıyla Kürt sorunun çözümünü Türkiye ekseni etrafında mı sağlayacağız -ki bu Kürdistan yönetimiyle çok sıkı ilişkiler demektir- yoksa katı tavırda ısrar ederek Kürtlerin bağımsızlık eğilimini mi güçlendireceğiz?
Mevcut tasfiye planı çok muğlak. Eğer bundan imha kast ediliyorsa, bağımsızlık eğilimi güçlenir. Kasıt bu değilse, sorunu siyasal, demokratik çözüm mecrasına taşıyarak PKK'yi silahsızlandırmak gerekli bir adım. Ama bu adım da ancak sonrasında Türkiye'nin cesur ve inisiyatifi ele alan yaklaşımlara devam etmesiyle olumlu olur. (TK)