Türkiye Barış Meclisi'nin çağrıcılarından Prof. Dr. Doğu Ergil, PKK'ye karşı Kuzey Irak'a operasyon"un aslında bir "gaz alma" operasyonu olduğunu söylüyor.
bianet'in görüştüğü Ergil, PKK'ye katılımlara neden olan ortamın dönüştürülmesi gerektiğini, PKK'nin operasyonu şiddet eylemlerini meşrulaştırmak için istediğini, ABD'nin PKK'yi Suriye ve İran'ı istikrarsızlaştırmak için kullandığını, Barzani'nin kendi iktidarını korumak için PKK'ye dokunmayacağını, Kürt siyesi hareketinin kendini şiddetten uzaklaştırması gerektiğini saptıyor.
Ergil'in uluslararası aktörlerin görmezden gelinemeyeceğini söylediği saptamaları şöyle.
Kuzey Irak'a operasyon: Şahinler diyebileceğimiz asker ve sivil koalisyonu Kürt sorununu bir asayiş sorununa indirgiyor. Sanki Irak'tan Türkiye'ye gelip burada kan döken PKK'li militanların olduğuna bizi inandırmaya çalışıyorlar; sonucunda da "Irak'a gidersek PKK'yi bitiririz" diyorlar. PKK, Irak'tan önce Türkiye'nin özel koşullarının ürünüdür. Tahribatını Türkiye'de kalabildiği, destek görebildiği için yapmaktadır. Bunları görmezden gelip saklandığı yerle irtibatlandırırsanız, kendinizi yanıltmış olursunuz.
Ya operasyondan sonra: Operasyon psikolojik olarak, ilk aşamada rahatlatabilir. Hükümetin ve askeriyenin üzerinde biriken büyük basıncın azaltılması için psikolojik tarafı daha ağır basan sınırlı bir harekat olacaktır. Bu gaz dışarı çıkar. Ama bundan sonra ne olacak? Karşımızda bir hedef olmayacak. PKK militanları olmayacak. Kuzer Irak'ın silahlı güçleri olacak.
Türkiye ordusu sadece PKK'yle değil, Irak'ın silahlı güçleriyle karşılaşırsa bütün Kürt kitlesini karşısına alabilir. Halka zarar verilirse, bütün Iraklılar ve uluslararası toplum buna karşı çıkar. Erdoğan'ın dediği gibi, ABD Irak'a geldi ama sonucu da ortada. O duruma mı düşmek istiyoruz?
Hükümet Orak yönetimiyle anlaşma yapıyor. Ama bu anlaşmanın Kuzey Irak'ta hükmü yok. Kürt yönetimi ekonomik sürdürülebilirliğini sağlamaya çalışıyor. Ayrıca birçok Türkiye firması, Kuzey Irak'ta iş yapıyor. Bütün bu sınırları kapatmak Türkiye'ye de zarar verecek.
PKK operasyonla şiddet eylemlerini meşrulaştırmak istiyor: PKK Türkiye'yi bu batağa çekmek istiyor. Çünkü şiddet eylemleri daha büyük bir güçle kendine yöneltilince, "mağdur" olacak "Türkiye'de Kürtler eziliyor, şimdi de koca bir devlet üzerimize saldırıyor" diyerek bir mağduriyet algısı oluşturmaya, böylece kendi kanlı mücadelesini meşrulaştırmaya çalışıyor. Bunu siyasal koz olarak kullanacaktır.
ABD PKK'yi İran ve Suriye'ye karşı kullanıyor: ABD PKK'yi Türkiye'ye karşı desteklemiyor. ABD büyük bir yanılgı olan "düşmanımın düşmanı dostumdur" prensibine sarıldı; düşman ilan ettiği İran ve Suriye'deki yönetimleri istikrarsızlaştırmak için, içerideki muhalif unsurları kullanmaya karar verdi. İran'da PJAK, Suriye'deki Kürt örgütlenmesi, PKK'nin yavrularıdır. Bunları bu iki yönetimine karşı kullanıyor.
Daha önce Abdullah Öcalan'ın ve PKK'nin söylemimde müthiş bir ABD düşmanlığı vardı; birden kesildi. ABD dolaylı olarak yardımını sağlayınca, PKK'nin elleri çözüldü. ABD PKK'nin Türkiye'ye saldırmasını istemiyor. Ama PKK de bu boşluktan yararlanıp bunları yapabiliyor. ABD Irak'taki en büyük müttefiki Kürt yönetimini kaybetmemek ve Irak'taki direnişi kırmak için kendine yardım eden Kürt güçleri kendi ülkelerini savunmaya gitmesin diye Türkiye'nin müdahalesini istemiyor Şimdiye kadarki politikalarının çıkmazında debeleniyor.
Barzani'nin tutumu: Genelkurmay Başkanlığı, "Irak'taki otonom Kürt yönetimine sıcak bakmıyoruz, tepelemek istiyoruz" iradesini beyan etti. Elbette Barzani de kendi otonom yönetimini, iktidarını korumak için Türkiye'ye en muhalif unsurlara sarılacaktır.
PKK silahlı ve söz geçirilemeyen bir örgüt olarak Türkiye'ye karşı bir askeri kozdur. Kerkük referandumu olup da Kürtlerin çoğunluğu tespit edilince, Kürt yönetiminin ekonomik bağımsızlığı gerçekleşecek. Bu siyasal bağımsızlığa gidebilecek yolun başıdır. Dolayısıyla
Kürt yönetimi, kendini korumak için silahlı koz, Kerkük referandumu için de siyasi koz olan PKK'ye karşı herhangi harekette bulunmayacaktır.
PKK'ye katılımlara neden olan koşulları ortadan kaldırmak: Sorunun çözümüne Irak'tan değil, Türkiye'den başlayalım. Orgeneral İlker Başbuğ "PKK'ye katılımları engelleyemedik" dedi. Oradan başlayalım. Ortada kendi canlarını sakınmadan verecek Kürt gençleri varsa, PKK'ye katılmalarının gerekçeleri varlığını sürdürüyorsa, büyük sorun var demektir. Nasıl intihar bombacılarından en gelişmiş antiterör yöntemleriyle kurtulmak mümkün değilse, ölümü göze alanları yaratan şartları incelemeden, militanları tek tek öldürmekle bu sorun ortadan kalkmıyor.
DTP keşke arabuluculuk görevi üstlenebilse: Kürt siyasi hareketinin kendini PKK'den ve şiddetten uzaklaştırması gerek. Bütün dünya Demokratik Toplum Partisi (DTP) arabulucu görevi üstlenirse çözüm çıkacağına inanıyor ve bunu desteklemeye hazır. Ama DTP bu rolü oynayabilir mi? Bunu yapamayacağını kendisi itiraf ediyor gibi. "PKK'ye terörist diyemeyiz", "PKK'ye karşı tavır içinde olamayız" diyorlar. DTP içinde farklı eğilimler olabilir. Ama bu farklı eğilim, kuvveden fiile çıkmadı.
Silahsız siyaset olanakları açılmalı: PKK silahla siyaset yapıyor. İyi ama, bırakın da silahsız siyaset yapsınlar. Bunun olanaklarının açılması gerek. PKK'nin de buna karar vermesi gerek. Bunun için Türkiye siyasi sınıfının halkı inandırıp, bunun bütün ülkenin yararına olduğuna ikna etmesi gerek. Bu süreç karşılıklı olmalı.
Medya kışkırtıyor: Medyaya da bu süreçte büyük rol düşüyor. Medya sürekli intikamcı, kışkırtıcı çizgi izledikçe, bu mümkün değil.
Barış programıyla kimse ilgilenmedi: 1997 yılında, birçok Kürt ve Türk aydınının üzerinde anlaşma sağladığı ilkeleri, "Ortak Anlayış Belgesi" diye bir mutabakat metni olarak hazırladık. Her yere gönderdik. Genelkurmay'a bile. Kimse ilgilenmedi.
Türkiye Barış Meclisi'nin programı, bütün bölgelerden gelen insanların akıllarının, deneyiminin damıtılması sonucu ortaya çıktı. Ama DTP de dahil, yine kimse ilgilenmedi. Kimsenin böyle bir çözümden yana olmadığını görüyoruz. Barış olursa, çatışmacı tavrın var ettiği siyaset ortadan kalkacak. Oysa barışı savaşla sağlamaya çalışıyoruz. Barış mutabakatla sağlanır. Tarafların Barış Meclisi'nin ortaya çıkardığı Barış Programı dediğimiz şeyi ciddiye alıp, yol haritası olarak kabullenmeleri gerek.
Yeni bir Misak-ı Milli: Benim bir teklifim var. Yeni bir Misak-ı Milli. Karşılıklı bir antlaşma. Türkiye'deki Kürtler Türkiye'nin toprak bütünlüğünü kendilerinin namus borcu olarak ifade edecek. Aynı zamanda Türkler de bu ülkenin çoğulcu bir ülke olduğunu, herkese kendi kimlik ve kültürüyle yer olduğunu, hukukun bunu kapsayacak biçimde değişmesinden yana olduğunu ilan edecekler. (TK)