Suriye Savaşı'nın başlangıcı olarak 6 Mart 2011'deki Daera kentindeki ilk ayaklanmalar gösterilir. Yani savaş Suriye'de sekiz yılı tamamlamak üzere.
IŞİD'ın Suriye'deki etkinliği uluslararası güçlerin Suriye'de askeri varlıklarıyla yerleşmesine neden oldu ve Suriye düğümü çözülmesi güç bir hal aldı.
Yrd. Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu Lübnan ve Suriye üzerine çalışan bir akademisyen. "Değişen Orta Doğu'da Değişmeyen Sorunlar: Irak İşgali'nden Arap Baharı'na" (Dora Yay., 2014), Savaşta ve Barışta Lübnan Marunileri (Kaknüs Yay. 2014) ve Beşşar Esad Suriyesi'nde Reform (Tasam Yay. 2007) gibi kitapların yazarı.
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde Uluslararası İlişkiler bölümünde görev yapan Atlıoğlu ile Trump'ın 19 Aralık 2018'de çekilme kararı aldığını açıklaması ancak çekilmeyi sürüncemede tutmasının Suriye denklemini nasıl ekileceğini konuştuk.
Trump’ın çekiliyoruz açıklamasının ardından “ABD'nin Suriye’den çıkmasının PYD’yi yalnızlaştırdığını ve PYD için ‘en iyi yolun’ Şam yönetimiyle anlaşmak olduğunu”* söylemiştiniz. ABD çekilme sürecini sürüncemede bıraktı. Çekiliyoruz dedikten sonra süreci uzatmalarının nedeni ne olabilir?
Suriye’deki güç mücadelesi oyununda uzun süredir dinamik bir denge durumu hâkim, bu dengenin kilit aktörleri ise ABD ve Rusya. Dolayısıyla bu iki aktörden birinin oyunun dışında çıkması bu denge durumunu sarsacak ve diğer aktörleri pozisyonlarını ve ittifaklarını yeniden gözden geçirmeye zorlayacaktır. Dolayısıyla Suriye’nin geleceği konusunda farklı senaryolar gündeme gelecektir.
ABD’nin çekilmesi, Rusya’nın da teşvikiyle bölgenin geleceğine dair planların Şam ile PYD arasında yapılacak müzakerelerle çözülmesi girişimlerini daha fazla ön plana çıkabilir. Tabii PYD’nin müzakerelerdeki pazarlık gücünün doğrudan ABD’nin Suriye’deki askerî varlığı ile ilişkili olduğunu unutmamak gerekiyor.
Suriye yönetimi ülkenin siyasi bütünlüğünü ve üniter yapısını muhafaza ederek PYD’ye en az şeyi ki bu bazı kültürel haklar olabilir vermeye çalışırken PYD ise federal bir sistem çatısı altında geniş bir özerk yapı talebini kabul ettirmek istiyor. ABD’nin desteğini kaybetmiş bir PYD’nin Fırat’ın doğusu konusundaki taleplerinde ne kadar ısrarcı olacağı şüpheli. Fırat’ın doğusundaki Arap nüfus, aşiretlerin gücü ve Türkiye’nin askeri baskısı dikkate alınırsa PYD’nin yalnızlaşma tehlikesine karşı Suriye yönetimi ve Rusya ile yakınlaşma siyasetine kayması mümkün görünüyor.
"Rusya için öncelikli mesele..."
Öte yandan Rusya için öncelikli mesele Suriye’nin üniter yapısının muhafaza edilmesinden çok çatışmanın sonlandırılması, bölgedeki ABD nüfuzunun azaltılması ve kendi kazanımlarının sürdürülebilir meşru bir zemine oturtulabilmesi. Rusya, Suriye krizine müdahil olan tüm aktörlerle ilişki kuruyor ve onların taleplerini dikkate almakta bir mahzur görmüyor. Rusya aynı anda Suriye yönetimi, PYD, ABD, Türkiye, İran, hatta İsrail gibi farklı aktörlerle iletişim halinde ve bu aktörlerden gelen taleplerle kendi çıkarları arasında bir denge sağlamaya çalışıyor. Kuşkusuz ABD’nin oyunun dışında kalması bu karmaşık pazarlıklar zincirinde Rusya’nın elini güçlendirir.
Bununla birlikte Rusya Suriye’de oldukça pragmatik ve esnek bir siyaset izliyor, federal bir yapının kurulmasından Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi yoluyla 2011 öncesi duruma dönülmesine kadar farklı seçenekleri göz önünde bulunduruyor.
ABD'nin çekilme sürecini uzatmasının nedeni
Suriye’deki askerî kuvvet bulundurmanın maliyetleri ve müdahalenin temel gerekçesi olan IŞİD tehdidinin neredeyse ortadan kaldırılması karşısında Başkan Trump’ın geri çekilme kararı vermesi uzun süredir beklenen bir gelişmeydi. Bununla birlikte çekiliyoruz dedikten sonra süreci uzatmaları büyük ölçüde ABD yönetimi ve kamuoyunda fikir ayrılıkları ve çekilme sonrasında Rusya ve İran’ın Suriye’de nüfuzunu arttırması olasılığıyla yakından ilişkili. Rusya ve İran’ın Suriye’deki varlığı hem bölgedeki ABD’nin çıkarları hem de İsrail’in güvenliği bağlamında endişe verici bir durum. ABD’nin askerî çekilmesi Rusya’ya karşı Orta Doğu bölgesinde bir mağlubiyet olarak algılanabileceği gibi bölgedeki aktörlerin ABD’ye duydukları güven ve ihtiyacın azalması gibi netice de ortaya çıkarabilir.
Rusya Suriye’deki kazanımlardan sonra ABD’nin nüfuz sahibi olduğu diğer ülkelerde de daha etkin bir siyaset izlemek isteyebilir. Nitekim 2011’den beri Rusların Ortadoğu’nun her yerinde daha etkin olmaya çalıştıklarına dair emareler mevcut. Ayrıca ABD’nin kendi çıkarlarına tehdit olarak gördüğü İran ve Hizbullah’ı yakın dönemde hedef tahtasına koyması beklentisi ile bu iki aktörün bölgede güçlerini en üst düzeye çıkardığı bir dönem yaşaması birbiriyle çelişen bir durum.
ABD, Suriye’den çekilmesinin ardından bu aktörlere yönelik doğrudan olmasa da dolaylı yollardan, bölgedeki müttefikleri yoluyla, bir takım girişimlerde bulunmak isteyebilir. Örneğin İsrail aracılığıyla Lübnan’da Hizbullah’a yönelik girişilecek bir askerî saldırının daha öncekilerden çok da kolay olmaması, ciddi bir direniş ile karşılaşması, hatta 2006’dan daha kötü neticelenmesi muhtemeldir.
ABD’li yetkililer bu olasılıkları dikkate alarak çekilme sona erene kadar Suriye’nin belli bir kısmında kendi müttefikleri yoluyla Rusya ve İran nüfuzuna karşı bir güvenli bölge kurma fikrini dile getiriyor. Bu güvenli bölgeden ne kastedildiği ise oldukça muğlak. ABD yönetimi, Fırat’ın doğusunda bir özerk veya bağımsız bir Kürt devletinden Körfez’deki Arap devletlerinden oluşan bir uluslararası güç veya Türkiye’nin doğrudan müdahil olduğu bir güvenli bölgeye kadar farklı seçenekleri gündeminde tutuyor.
PYD'nin müzakereleri
ABD’nin çekilme sürecini uzatması, Suriye’deki iç savaşın son çıkar çatışmalarına sahne olan Fırat’ın doğusundaki ve İdlib’deki karmaşık durumun sürmesine hizmet edecektir. ABD’in askerî varlığı sona erene kadar Rusya ve Suriye yönetiminin Fırat’ın doğusuna yönelik askerî veya diplomatik müdahalelerinin sınırlı olacağı aşikârdır. Bununla birlikte PYD bu süreçte kendi taleplerini kabul ettirebilmek için Şam’la müzakerelerini sürdürüp mümkün olan en fazlasını almaya çalışacaktır. Muhtemelen Suriye yönetimi de PYD ile giriştiği pazarlıklarda ABD faktörünü dikkate alarak bu pazarlıkların ABD çekilmeden neticeye ulaştırmak istemeyecektir.
Diğer taraftan bu süreçte Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda hissettiği güvenlik tehdidine vereceği karşılık büyük ölçüde ABD yönetiminin tavrıyla ilişkili olacaktır. Türkiye’nin sınırın Suriye tarafında kurmak istediği güvenli bölge planıyla ABD’nin sözünü ettiği güvenli bölge planının birbiriyle ne kadar uyumlu olduğu tartışmalı bir konu. Ayrıca ABD’nin çekilmesi geciktikçe PYD’nin Fırat’ın doğusundaki askerî gücünü arttırması riski Türkiye’nin bu meselenin çözümünde Rusya ve İran gibi aktörleri daha fazla ön plana çıkarmasına neden olabilir. Nitekim ABD’nin Suriye’deki askerî varlığını geç de olsa kısa vadede sona erdireceği düşünülürse Türkiye’nin hem Fırat’ın doğusu hem de İdlib’teki sorunların çözümünde Rusya, İran, hatta Suriye yönetimini muhatap alması bir zorunluluk gibi görünüyor. Son olarak ABD’nin Suriye’den çıkması kilit aktörlerden birinin bu güç mücadelesinin kısmen dışında kalmasına yol açacak, fakat Suriye’nin geleceğine dair belirsizlikleri bitirmeyecektir.
Müzmin Toplumsal Çatışma Teorisi
Uzmanlığınız Suriye ve Lübnan üzerine. Bu ülkeleri değerlendirirken Edward Azar’ın “Müzmin Toplumsal Çatışma Teorisi”ni kullanıyorsunuz. Savaş, barışa ya da silah bırakmaya ulaştığında Suriye'nin toplumsal çatışmasında ne gibi değişiklikler beklenebilir. Suriye’nin toplumsal çatışmasını federatif bir yapılanmaya gitmesi çözebilir mi?
Muhakkak ki Suriye’deki iç savaşın sona erdirilmesi ülkede var olan ve müzmin toplumsal çatışma kavramı çerçevesinde tanımlanan sorunların tamamen ortadan kaldırmayacak, belki sadece bu sorunların bir süre için hafiflemesi ve gündemden düşmesine hizmet edecektir. Etnisite ve dini/mezhepsel aidiyetlere dayalı toplumsal farklılıklar, sosyo-ekonomik eşitsizlikler, toplumsal gruplar arasındaki önyargı ve düşmanlıklar, dış müdahalecilik ve güvenlik ihtiyacı, devletin varlığı gibi faktörler müzmin toplumsal çatışmanın sona erdirilmesi için çözüm bulunması gereken temel sorunlar var.
Bu sorunlar dengeli bir biçimde çözülemediği sürece yakın bir zamanda yeni çatışmaların ortaya çıkmasını tetiklemeleri mümkün. Suriye’de savaş sonrasında öncelikli çözülmesi gereken sorunların güvenlik ihtiyacı ve sosyo-ekonomik meseleler olduğu aşikâr. İç savaş sırasında çok rastlanmayan bir biçimde devlet otoritesinin tamamen çökmemesi Suriye’de güvenliğin yeniden inşa edilmesi açısından bir avantaj.
Örneğin Irak’taki ABD işgalinin sonrasında devletin tamamen çökmesinin getirdiği tahribat üzerinden yıllar geçmesine rağmen onarılamadı. İç savaş sonrasında Lübnan’da da benzer bir durum yaşandı. Her iki ülke hâlâ ciddi güvenlik sorunları yaşıyor. Dolayısıyla Suriye’de güvenlik ve istikrarın tekrar sağlanması için gerekli olan mevcut devletin yeni şartlara uygun olarak dönüştürülmesidir. Bununla birlikte savaş sonrasında Suriye’de iktidarda kim olursa olsun ciddi ekonomik sorunlarla yüzleşeceği de aşikâr. Suriye’de yaşanan büyük maddi yıkım ve insan kaybının yol açtığı ekonomik çöküş ülkenin iç kaynaklarıyla onarılamayacak düzeyde. Tabii dışarıdan gelecek maddi destek ve yardıma duyulan ihtiyaç müzmin toplumsal çatışmanın faktörlerinden biri olan dış müdahaleciliğin uzun bir süre, en azından ülkenin yeniden imarı tamamlanıncaya kadar devamını getirebilir. Suriye’de güvenlik ve ekonomiyle ilgili sorunların çözülmesi açısında atılacak olumlu adımlar etnik ve dini/mezhepsel grupların arasındaki gerilimlerin hafifletilmesine yardımcı olabilir.
Federal yapı meselesi
Suriye’de iç savaş sonrası federal bir yapının ülkenin temel sorunlarına çözüm olacağını söylemek zordur. Daha önce Fransız mandası altında mezhepsel aidiyetler ve bölgeciliğe dayalı olarak oluşturulan yerel idarî yapılar kısa süre ayakta kalmış ve birleşerek bugünkü Suriye’yi ortaya çıkardı. Suriye toprakları tarih boyunca iki idarî ve ticarî merkez olan Şam ve Halep’ten idare edilmişti. Bu iki kent dışında gevşek bir federal yapı içinde de olsa kurulacak idarî yapıların yaşama şansı oldukça düşük. Öte yandan Suriye’deki siyasal sistemin dönüştürülmesinde ülke nüfusunun nitelik ve nicelik olarak dağılımını göz önünde bulundurmak gerekiyor. İç savaşta nüfusta yaşanan dönüşümlere rağmen hâlâ nüfusun büyük kısmı ülkenin batı kesimindeki büyük kentler ve çevresinde yaşıyor. Bu bölgelerde yaşayan ve ülkedeki orta sınıfın temsilcisi olan Suriyelilerin temel sorunu güvenliğin sağlanması, ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi ve mevcut otoriter devletin reform yoluyla demokratik bir yapıya kavuşması. Ülkede federalizm talebi devlet otoritesinin zayıfladığı iç savaş şartları altında sadece PYD’den geldi.
Öte yandan Fırat’ın doğusundaki topraklarda Şam’daki devlet otoritesinin kontrolü dışına çıkabilecek gevşek bir federal yapının kurulması Suriyelilerin büyük kısmı için kabul edilemez bir durum. ABD ve IŞİD gibi aktörlerin bölgeden ayrılmasıyla birlikte Fırat’ın doğusunda yaşayan Arapların ve Hıristiyanların, hatta Kürtlerin bir kısmının idarî olarak doğrudan Şam’a bağlı kalmak isteyecekleri söylenebilir. Suriye’nin enerji ve su kaynaklarını bulunduran Fırat bölgesinin federalizm veya başka bir yönetim modeli altında Şam’dan ayrılmasının ülkenin yeniden inşasını daha da zorlaştıracağı aşikâr. Ayrıca Şam’ın desteği olmadan Fırat’ın doğusunda kurulacak bir idarî yapının bölgede devletin tüm işlevlerini yerine getirmesi maddi kaynak ve yetişmiş insan gücü yetersizliği gibi nedenlerden dolayı imkânsız görünüyor. Dolayısıyla iç savaş sonrasında Suriye’deki devletin dönüştürülmesi, federal ve konfederal bir sisteme geçişten çok ülke bütünlüğünün ve mevcut üniter yapının muhafazası çerçevesinde yapılacak siyasî, ekonomik ve toplumsal alandaki reformla sağlanabilir. Suriyelilik kimliği ve anayasal vatandaşlığa dayalı demokratik bir sistemin oluşturulması ve ülkedeki sosyo-ekonomik eşitsizliklerin ortadan kaldırılması reformların temel hedefleri arasında olmak zorunda. Suriye artık eski Suriye olmasa da bu reformların ve değişimin oldukça sancılı olacağını belirtmek gerekiyor. Muhtemelen savaşın sona ermesinin ardından uzun süre Suriye siyasetini meşgul edecek olan başlıca konular güvenlik ve ekonomi olacaktır. Suriye’yi yönetenler, ülkenin dış destekle yeniden inşası sırasında siyasî yapıyı da demokrasi ve hukuka dayalı olarak yeniden inşa etmezlerse ülkede yeni bir çatışmanın veya iç savaşın patlak vermesi çok fazla zaman almayacaktır.
Vesayet savaşı
Makalelerinizde İran'ın Suriye'ye desteğini sadece mezhepçi saiklerle açıklamaya çalışmanın yanlış olduğunu söylüyorsunuz. İran, Rusya ve Çin’in oluşturduğu bir bloktan bahsedebilir miyiz? Bunu şu amaçla soruyorum, Suriye savaşı için vesayet savaşı analizleri yapılageldi, bu kavram Suriye'ye uyuyor mu?
İran, 1979 İslam Devrimi’nden beri Orta Doğu’da Şiî nüfus bulunduran devletlere yönelik siyasetinde mezhepsel aidiyeti bir dış siyaset aracı olarak kullanmak istediği aşikârdır. Kuşkusuz Suriye’deki iç savaşın ortaya çıkışında ve gelişmesinde zaman zaman mezhepsel farklılıklar etkili olmuştur. Fakat bu demek değildir ki Suriye’deki çatışma sadece mezhep kökenli bir iç savaştır. Dolayısıyla İran’ın Suriye’deki siyasetinin mezhepsel aidiyetten çok realist bir zemin üzerinden belirlendiğini, bölgesel bir güç olma ve bölgede en büyük tehdit olarak gördüğü İsrail ve müttefiklerine yani ABD ve dolayısıyla Körfez ülkelerine karşı pozisyonunu güçlendirme isteğinin bir parçası olduğu söylemek mümkün. ABD’nin Suriye’den sonraki hedefinin İran olması muhtemeldir. İran gibi köklü devlet geleneğine sahip olan bir ülkenin karar alıcılarının bu tehdidi sürekli gündemlerinin ön sırasında tuttuğu da aşikârdır.
Suriye, Lübnan ve Irak gibi çatışma alanları İran üzerine yönelebilecek tehditlerin engellenmesi ve geciktirilmesinde önemli mücadele alanları olarak görülüyor. İranlı karar alıcılar için buralarda sağlanacak askerî ve diplomatik kazanımlar ABD ve İsrail’e karşı yürütülen güç mücadelesinin sürdürülebilir olması açısından stratejik önemde. Bu bağlamda İran’ın Rusya ve Çin gibi büyük devletlerle yakın ilişki kurması garipsenecek bir durum değil. Fakat bunu bölgesel veya küresel bir blok olarak görmek abartılı olacaktır. İran, Rusya ve Çin genellikle dış siyaset çıkarlarının kesiştiği noktalarda işbirliği yapıyor. Bunu ABD’nin Orta Doğu ve Orta Asya bölgesindeki nüfuzuna karşı geçici bir çıkar ittifakı olarak nitelendirebiliriz, ama daha fazlası değil.
Suriye’deki iç savaş bir vesayet savaşı mıdır? Suriye’de 2011’den beri süren çatışmada bir vesayet savaşı izleniminin zaman zaman ortaya çıktığını söylemek mümkündür, fakat savaşın seyrini asıl belirleyen ABD, Rusya ve Türkiye’nin yaptığı doğrudan askerî müdahalelerdir. IŞİD ve Hizbullah gibi devlet dışı aktörler bir yana bırakılırsa vesayet savaşını andıran çatışma 2014’ten sonra yeni bir boyut kazanmış ve dış askerî müdahalelerle şekillenmiştir. Nitekim bundan sonra da iç savaşın sonunu getirecek askerî veya diplomatik hamleler doğrudan krize müdahil olan bu devletlerden gelecektir. (HK)
* Sputniknews.com (26 Aralık 2018)