1994 yerel seçimlerinde Ankara da SHP’nin adayı Korel Göymen 387 bin oy aldı. Refah Partisi’nin adayı Melih Gökçek 393 bin. Göymen’in oy oranı yüzde 18.5, Gökçek’in ki yüzde 18.8 oldu. 6000 oy ve yüzde 0.3 kıl payı bir fark ile Gökçek Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandı.
Seçime gelene kadar SHP’de olup biten neydi, bakmamız lazım:
Eylül 93’te Erdal İnönü parti başkanlığından ayrıldı, aktif siyasetten uzaklaştı. Aynı ay Karayalçın Ankara Belediye Başkanlığı’ndan ayrıldı ve yapılan kongrede SHP’nin yeni Genel Başkanı seçildi. Büyükşehir Belediyesi SHP’li Başkan Yardımcıları’nca yönetilmeye başlandı.
Kış ayları ile, yaklaşan yerel seçimlerin kampanya dönemine girildi.
Yapılan nitelikli bir kamuoyu araştırması (*) Ankara’da Göymen’in önde gittiğini gösteriyordu. Araştırmadan elde edilen önemli bir bulgu da şuydu: Karayalçın’ın belediyeciliğini onaylayan seçmen, onu Korel Göymen ile aynı karede, destekler tutum içinde görmek istiyordu. Seçmen böylece Göymen’in belediyeciliğinin Karayalçın’ın devamı olacağına ikna olmak istiyordu.
Kampanya boyunca Karayalçın bu görüntüyü vermedi. Seçmenin zihninde kurmak istediği Karayalçın – Göymen özdeşliği görüntüsünü yaratacak hiçbir hareket yapmadı. Bunu bilinçli olarak yapmadı. Çünkü Karayalçın, adayı Göymen’in Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanmasını istemiyordu.
Korel Göymen, uzun yıllar Erdal İnönü ile yakın çalışmış, desteğini hep arkasında bulmuş bir isim olarak eğer Belediye Başkanı olur ise bir süre sonra kendisine rakip olurdu. Parti başkanlığına kendisi de bu makamdan sıçramamış mıydı?
Bu “siyaset tarzının” seçime iki gün kala son tasarrufu ise şu oldu: Aylar önce yapılmış belediyeye memur alma sınavının sonuçları, hiçbir mecburiyet yokken, seçimden iki gün öce Cuma günü ilan edildi. Sınava binlerce memur adayı katılmıştı. Belki 100 kişi sevindirildi, ama binlerce başarısız memur adayı da hakkının yenildiği, sınavda adam kayırıldığı inancı ile SHP belediyesine düşman oldu, diş biledi. Hafızalarını yoklayanlar, o Cuma, Cumartesi günlerinde Ankara’da belediyenin kapısında, SHP binaları önünde çıkan kavgaları, insanların infialini hatırlayacaklar.
Kampanya başında Göymen’in leyhine olan resim birkaç ay içinde böyle değişti ve bütün bu baltalamalar, bugüne dek süren Gökçek devrini açan kıl payı farkı yarattı.
Bugün yeniden
14 yıl sonra şimdi Baykal, Karayalçın’ı Ankara’da aday gösteriyor.
Hayatları birbirlerinin kuyusunu kazmakla geçmiş bu “siyaset adamları”, şimdi kol kola girmiş! karşımıza geçmiş, Ankara’yı Melih Gökçek’ten kurtarmak gibi “yüce bir amaca” bizi de ortak etmek için gözümüzün içine bakıyorlar.
Deniz Bey ne candan, ne samimi bir ümit besliyor Karayalçın’ın başarısı için... Bunu gözlerinden okumak mümkün... Tıpkı Karayalçın’ın Göymen için beslediği gibi...
Bırakalım ‘sol’u, ‘sosyal demokrasi’yi, bunların değerlerini filan, arkadaşlık, dostluk, birlikte yol yürümek, dayanışma gibi insan benliğinin en tabii özelliklerinden dahi zerre kadar nasibini almamış bu “siyaset tarzı”nın bugün hala “sol” olarak algılanabilmesini, bu algıya dayanarak devrimci – sosyalist solu yedeklemeye niyetlenebilmesini neyle izah edebiliriz?
Sosyalist solun burada önemli bir günahı var; görmemiz lazım. 1974 den beri devrimci – sosyalist sol’un tanzim edici güçleri, CHP’den ne kadar uzak bir ideolojik söylemi dillendirmiş olsalar dahi, seçim ortamına girildiğinde, ona hiçbir zaman sahip olmadığı bir solculuğu yakıştırıp kuyruğuna takıldılar. Bugün hala içimizde, Ankara’da Karayalçın’ı bilmem nerde bilmem hangi CHP adayını desteklemeyi vaaz eden “solcu” birileri var ise, bunun nedeni, tarihsel olarak çoktan yapılmış olması gereken bu ayrışmanın hakkıyla yapılmamış, yapılamamış olmasıdır.
Ama artık bu kokmaz, bulaşmaz kolaycılık denizi bitti; vakti geldi:
Bugün, yerel seçimler için devrimci – sosyalist güçlerin koşulsuz, teklifsiz bir imecesi, bunun için yerel platformların kurulması, ülke genelinde yapılabilen her ilçede, şehirde solun bağımsız ortak adaylarının belirlenmesi, ortaya bütünlüklü bir resmin, siyasi iradenin çıkarılması, solda geniş bir ortak fikirdir ve bunun çabası fiilen görülüyor.
Bugün askeri vesayet sisteminin ‘akredite edilmiş’ hükümeti AKP, muhalefeti CHP’dir. Sistemin oyuncularına kalacak olsa ufuktaki hiçbir seçim - ister yerel ister genel - bu tanımlanmış rolleri değiştirme işlevini üstlenmeyecek.
Her ikisi de yeni liberal saldırının gönüllü neferi, her ikisinin de yerel seçim adayları büyük çoğunlukla müteahhitlerden, giderek emlak komisyoncularından oluşan bu iki düzen partisinin karşısında, ezilenlerin üçüncü kutbunun yaratılmasında yerel seçimler önemli bir ilk adım olacaktır.
Solun bağımsız ortak yerel adaylarından bir Türkiye resmi çizmek ve bütünlüklü bir siyasi iradeyi ortaya koymak için elde bulunan üç buçuk aylık süre bu çaba için yeterlidir. Hatırlanmalıdır; 2007 genel seçimlerinde Bin Umut Adayları Hareketi ile bütünleşik olarak yürütülmüş olan Solda Bağımsız Ortak Aday Hareketi seçime dört ay kala filizlenmiş, başarılı olunan İstanbul Birinci Bölge’de kampanya süresi, adayın belirlenmesinde itibaren sadece 42 gün sürmüştü.
Solda Bağımsız Ortak Aday Hareketi’nin başaramadığı şey, hareketin ülke geneline yaygın niteliğini, illerdeki bütün adayların nihayet meclise yansıyacak bütünlüklü bir iradenin bileşenleri / temsilcileri olacağı tahayyülünü topluma verememiş olması idi. Eğer bu algıyı oluşturacak, ‘ülkeye yaygınlık’ ve ‘bütünlük’ mesajları kuvvetle verilebilmiş olsa idi, 22 Temmuz’da sadece İstanbul’da değil, batı illerinde birkaç şehirde daha kazanmak mümkün olabilirdi.
O nedenle bugün önümüzdeki üç buçuk ay içinde toplumda, ‘solun yerel bağımsız ortak adaylarının tek başlarına insanlar değil, ülke genelinde devinen, kendini yeniden kurma sürecinde yol alan bir sol iradenin temsilcileri olduğu’ algısını yerleştirmek, bunun için sistemli bir çaba göstermek, bu algıyı geliştiren tutumları sergilemek çok önemlidir.
Eğer bu çaba gösterilir, düzenin bütün çürümüşlüklerinden ayrışmış bir solun imecesi yerel seçimlerde sergilenebilir ise, ertesi günü, 30 Mart’ta, sola yazılacak olan şey, çeşitli yerellerde elde edilebilecek seçilme başarılarından çok daha önemli bir şey olacak: Toplumun indinde, sadece başlı başına bu imeceyi yapmış olmak, başarmak için birlikte çabalamış olmak, devrimci – sosyalist solun hanesine başarı olarak yazılacak, bakiye bu olacak.
Son olarak bu imkanı destekleyen bir veriye daha değinmemiz lazım: Bugün yapılan kamuoyu yoklamaları, kararsız seçmenlerin oranının yüzde 40’larda olduğunu gösteriyor.(**) Seçimlere üç ay kala gözlenen bu ‘kararsızlar’ oranı şimdiye kadar yapılan araştırmalarda gözlenen en büyük orandır. Bu sonucun işaret ettiği şey, seçmenin depolitizasyonu vb. değil, tam tersine, seçmenin düzen partilerinden kopuşmasının göstergesidir. Bu kopuşun aradığı şey üçüncü bir seçenektir. Bu üçüncü seçeneğin ezilenlerin sesi olacak, Solda Bağımsız Ortak Yerel Adaylar Hareketi ile var edilmesi, vücut bulması mümkündür.
Adayların bağımsız olmasının seçilme şansını azaltacağı, Belediye Meclisi adaylıklarını imkansızlaştıracağı gibi endişelere kapılınmamalıdır. Solda imece bir kez devinmeye başlar ise handikap gibi görülen konulara solun ne yaratıcı çözümler bulabildiği de görülecektir. (HA/EÜ)
______________________
(*) Veri Araştırma Şirketi tarafından SHP için yapılmıştır.
(**) Genar ve Metropol Araştırma Şirketleri tarafından birbirinden bağımsız olarak yapılan araştırmaların birbirini doğrulayan ortak bulgusudur.