Faşizme karşı İstanbul seçiminin kazanılması, 31 Mart günü halkın sabahın ilk saatinden, gecenin bir saatine kadar sokakta olmasına, oy kullanma, sayım ve kayıt sürecini sonuna kadar dikkatle izlemesine, mutlaka planlı olarak girişilecek türlü çeşitli, örtülü-açık hile, sahtekarlık, oy hırsızlığı girişimlerini açığa çıkararak engellemesine, ez cümle, oy hakkını savunmasına, seçim iradesinin gaspına meydan vermemesine bağlıdır.
Faşizmin sandık hakimiyeti
iddiası halk gücü ile yenilir
Faşizme karşı İstanbul seçiminin kazanılması için gün boyu sokakta olması gereken halk, sandık kurulu üyelerinden, gözlemcilerinden, okul sorumlularından, itiraza yetkili kişilerden ve hukukçulardan oluşan bir halk bölüğünden ibaret değildir. Kimlerdir dersek, bunlar, oy tercihlerini yaptıktan sonra seçim çevresinden ayrılmayan, öbekler, gruplar halinde bu mahallerde bulunan, birbirleriyle sohbet eden, kararlı, sakin, özgüvenli, birbiriyle göz ve kalp teması ile dayanışma içinde olan milyonlarca insandır; halktır.
Faşizmin emrindeki kolluk gücünden, beslediği lümpen çetelerinden alacağı destek ile kurmaya çalışacağı sandık hakimiyeti, bu sayede girişeceği her türlü hile, sahtekarlık, oy hırsızlığı, ancak bu halk gücü ile yenilir.
Oy hakkının savunulması için halkın örgütlü gücünün ortaya çıkarılması, seferber edilmesi.
10 yıldır bunun hayati önemini anlamamak, sağlamaya çalışmamak, bilerek görmezden gelmek, bu yöndeki her çabayı engellemek, ana muhalefet partisinin tutumu oldu. Bu politik suçun kahredici son örneği 14-28 Mayıs seçimlerinde liderinin “sokağa çıkmayın, evinizde oturun” söyleminde ifadesini buldu. Bu sokaktan kaçış siyaseti ile halkın oy hakkını savunma iradesi köreltildi.
Son seçim hileyle kaybedildi
Son seçim, diğer nedenlerinin yanı sıra, bu politik suçun eseri olarak iktidarın uygulama fırsatı bulduğu yaygın, büyük hacimli seçim hilesi ile kaybedildi.
Seçime 10 gün kala aynı tehlike ile karşı karşıyayız. Bugünden tezi yok faşizme karşı tutumu olan bütün yerel yönetim adaylarının, parti liderlerinin 31 Mart günü halkı oy hakkını savunmak, gaspına meydan vermemek için sokakta olmaya davet etmesi, teşvik etmesi önemlidir, gereklidir.
Bu davet, duruşun içeriğini, biçimini, özgüvenli, dayanışmacı karakterini ayrıntılı tarif eden, halkın yenilmez gücüne vurgu yapan bir çağrılar silsilesi olarak ele alınmalı, öyle değerlendirilmelidir.
Edilgenlik güven aşılayan
davetlerle giderilebilir
Halkın son seçimde uğradığı hayal kırıklığı ile seçime karşı ilgisiz, edilgen bir tutum içinde bulunduğu şeklindeki genellemelerin mutlak bir geçerliliği olduğu düşünülmemelidir. Varsa da, bu edilgenlik hali ‘özne olmak, kaderini sokakta eline almak’ fikrini savunan, hakkıyla ve ısrarla yapılan, güven aşılayan davetler ile giderilebilir.
788 bin kilometrekare ülke toprağında faşizme karşı her bir oy önemli olmakla beraber, seçimin galibi İstanbul’un galibi olacak. Bu anlamda hepsinin içinde İstanbul seçiminin önemi, İstanbul’da bu davetin önemine ve kapsayıcılığına ayrı bir önem katıyor, değer yüklüyor.
Yıllardır ülkede faşizmin dış politikası, iç politikasının aracı oldu. Geçen Aralık ayında ülke sınırının kilometrelerce ötesinde “müstahkem mevki” dedikleri kara gömülmüş çaputtan çadırların içinde göz göre göre ölüme terk ettikleri onlarca gencin yiten canları, bu dış politikanın tek aracı; maliyeti halkın derinleşen yoksulluğu, kazancı damatların silah satış geliri olan savaşın en kahredici sonucu oldu.
Şimdi beklenen uzun, sıcak yaz da faşizmin dış politikasında değişmez yöntemini, savaşı yükseltmek için pek kapsamlı dış temaslar trafiği içinde, anlaşmalar peşinde olduğunu görmekle kalmıyor, seçim meydanlarında birinci ağzından savaşı yükselteceğini gururla ilan ettiğini duyuyoruz.
Merakımız, dikkate alacağımız, eylemimize yön vereceğimiz, halkı faşizme karşı mücadelede özne olmaya davet edeceğimiz, ‘kaderini sokakta eline alması’ çağrımızın hayati önemini katlayan olgu herhalde şu:
1 Nisan’da karşımızda nasıl bir faşizm bulacağız?
Seçimde yendiğimiz, kolu kanadı kırılmış, planladığı kanlı savaş hayali suya düşmüş bir faşizm heveslisi mi?
Seçimde yenildiğimiz, canların yitiminin, yoksulluğumuzun, karanlığımızın katlanacağı kanlı savaşı yükseltmesinin önü açılmış bir dinbaz faşizm mi?
Ne yapmalıyız, neyi hangi şevkle yapmalıyız, kayıp nedir, kazanç nedir bahsinde düşüneceğimiz on gün yok; bir bugün bir yarın var. Sonra eylem zamanıdır.
(HA/AEK)