Roboski hakkında iktidarın söyleyecek sözleri, kaçılacak, saklanacak yerleri kalmadığı anda nur topu gibi bir kürtaj meselemiz oldu birden... Birden mi?
Bu konuda pek emin değilim. Başbakan'ın "Her kürtaj bir Uludere'dir" söylemi aslında bu konunun habercisiydi. Bir itiraf mı, yoksa saptırma mı olduğu üzerine tartışma başlanmadan ne yazık ki üzeri başka bir şeyle örtülmeye çalışıldı. Fakat söyleyenin, tutanın elinde kalacak gibi görünüyor.
Kadınlar kürtajı yasaklamak isteyenlerin kulaklarını çekeceklerdir.
Her zaman olduğu gibi bu ülkede gündem çok hızlı bir şekilde değişiyor. Ana gündemin Roboski olduğunu bilen yaverlerin, danışmanların, "toplum mühendislerinin" elbette ki çıkınında her zaman yedek başka konular olacaktır; bunu kullanmak sadece zamanlama sorunu ve bunun idrakindeler.
Roboski'nin bir kürt-aj olduğu konusu Baskın Oran'ın da dediği gibi "Kürt sorununun barışçı çözümünü rahimdeyken öldürmüştür."
Hükümetin yaptığı her düzenlemeyi -yasaklamayı- kendisine oy veren çoğunluk oranına bağlayarak kendini haklı çıkarma hezeyanları, bu ülkedeki herhangi bir konuda ve alanda azınlıkta kalanları nelerin beklediğini tahmin etmek için ne müneccim olmaya gerek var, ne de fal bakıp yıldız okumaya.
Yeni anayasa çalışmalarında da, tiyatroların özelleştirilmesinden de, orduya-askere karşı takınılacak tavırdan da -ki bu konuda bir tek ben kötü söz söyleyebilirim, eleştirebilirim anlayışı bariz bir şekilde ortadayken- anladığımız ve gördüğümüz kadarıyla iktidar, kendini bu ülkenin tek sahibi-babası görme psikolojisine sahip görüyor. Gördük ki bu anlayış ve psikolojiyle istedikleri gibi at koşturabiliyorlar.
En yakın örneği onca kamu emekçisinin sokaklara dökülmelerine aldırmadan yapılan değişiklikler ve uygulamalardır. Seçim barajını kaldırmak için kılını kıpırdatmayan CHP ve MHP, AKP'nin istediği yasayı da kanunu da çıkarmasına etkisiz eleman gibi daha çok bakıp duracak. AKP'yi iktidardan uzaklaştırmak için sadece ağlayıp sızlanmalarına kimse prim vermez; barajı kaldırma konularındaki istekleri o primi çoktan silip götürdü.
AKP iktidarı kürtajı yasaklamak için Sağlık ve Aile Bakanlıklarından aldığı desteğin yeterince ikna edici olmadığını düşünüyor olmalı ki; Diyanet'ten de icazete gerek duyuyor. Gören, duyan bu ülkede canı sıkılan her kadının kürtaj yapmak için can attığını sanır. Çocuk yapmak için üç kere düşünen, kürtaj için beş kere düşünüyordur. Kolay değil canından can aldırmak. Kürtajın aynı zamanda hayat kurtardığını bu günlerde sesi soluğu çıkmayan en çok doktorlar bilirler.
Kürtaj cinayet değil; asıl bu konudaki yasak cinayet olacaktır. Çocuk yapmaya karar vermiş birinin herhangi bir sağlık problemi olmadığı sürece neden kürtaja başvursun ki? Kaldı ki böyle bir karar sadece kendisini ilgilendirir, başka kimseyi değil.
Devletin işinin namus bekçiliği değil hayatı korumak, kollamak olmalı. Devletin zihnindeki namus kavramını yeniden güncellemesi gerektiğini devlete duyurmak için sokağa dökülen kadınların daha ne kadar bağırması gerekiyor; ki kürtajın namusla değil hayatla bağı vardır, anlaşılsın. Yasakların bir kuşatma, alıştırma ve hareketsiz kılma operasyonu olduğunu herkes bilir.
Yaşama hakkını savunduğunu iddia ederek kürtaja karşı olan devleti, kanser hastalarının yakınlarına sorun. Yaşama hakkını savunan bu devlet neden kanser hastalarının tedavisini karşılayarak daha inandırıcı olmuyor. Yaşama hakkına ne kadar saygı duyulduğunu Uludere'de gördük, tersanelerde, inşaat şantiyelerinde ölen işçilerde görüyoruz. Biraz samimiyet ve ahlaktır tek ihtiyacımız olan, yasaklar değil. (HB/HK)