Makalenin İngilizcesi için tıklayın
17 Ağustos 1999'da merkezi Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan 7,5 şiddetindeki deprem sonucunda resmi rakamlara göre 17 bin 480 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı, 285 bin 211 ev ve 42 bin 902 iş yeri hasar gördü. Gayri resmi rakamlara göre ise kayıplar çok daha yürek paralayıcıydı.
Ancak bu korkunç afetin bir de siyasi boyutu vardı. Bülent Ecevit'in başbakanı olduğu DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin ve dolayısıyla devletin mutlak aczini gösterdi ve üç yıl sonra gelecek olan siyasi depremin habercisi oldu.
Gerçekten de devlet depremzedelere gereken yardımı yapamadığı için yöreye su, yiyecek, ilaç ve giyecek taşımak, hatta enkazları kazıp yaralıları ve cesetleri çıkarmak işlerini büyük ölçüde çevreden gelen alelade vatandaşlar üstlenmişti mecburen. Ve bu da halkın devlete -devletin hem sivil hem askerî kurumlarına- olan güvenini sarsmış, derinden gelen bir kökten değişiklik arzusu uyandırmıştı insanlarda.
Yüzde 10 barajı da hesaba katıldığında 2002 genel seçimlerinde küçük partiler tamamen silinip süpürüldü, henüz yeni kurulmuş olan AKP ise ezici bir çoğunlukla iktidara geldi.
Haftalardır bütün Türkiye'nin nefesini tutarak (yalnız mecazi anlamda değil üstelik!) izlemekte olduğu korkunç yangınların benzer bir etkisi olacağı kanaatindeyim. Yıllardır verdiği her kararı kişisel menfaat ve/veya ideoloji üzerine bina eden AKP iktidarı, kurgusal değil de gerçek bir "olağanüstü hal" ile karşı karşıya gelince fena halde sınıfta kaldı.
Suç Türk Hava Kurumu'nun (THK) mu, belediyelerin mi, bakanlığın mı tartışmalarıyla gündem değiştirmeye, kafa karıştırmağa çok uğraştı hükümet ve yandaş medya, ama sonuç meydanda: 22 senedir karşılaştığı en büyük krizde vatandaş yanında devleti bulamadı, pet şişeleri su doldurup yangın söndürmeye çalışmak zorunda kaldı. Güzelim ormanlar kül oldu, milyonlarca hayvan telef oldu, sayısız insan evini, barkını, işyerini, ekili toprağını kaybetti, rızkından oldu.
"Doğru" ideolojiye sahip olduğuna inananlarımızı çok üzen bir gerçek var ortada: İdeoloji karın doyurmuyor. AKP iktidarının giderek baskıcılaşması, ifade özgürlüğünü, hukuk devletini, insan haklarını ayaklar altına alması ne yazık ki ekmek derdinde olan insanların birincil önceliği olmuyor haliyle. Ama köyleri, tarlaları, zeytinlikleri yanarken halkın kafasına otobüsün tepesinden çay paketleri atan bir hükümet daha ne kadar iktidarda kalabilir?
Dört ayak üstüne düşmekte son derece mahir olan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gölcük depremi olacak bu. Elbette hemen değil, şu anda önemli olan yangınları söndürmek, yardıma muhtaç olanları barındırmak, karınlarını doyurmak, yaralarını sarmak. Ama -Winston Churchill'in "Battle of Britain" diye adlandırılan büyük hava muharebesinden sonra dediği gibi- bu son değil, belki sonun başlangıcı da değil, ama başlangıcın sonudur. Kimse şüphe etmesin. (İCS /KÖ)