Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne başörtüsü ile girilebilmesi için önerge sunan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ağır söylemlerine maruz kaldı. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 18. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nda konuşan Erdoğan: "Bir grup çıkıyor, pat diye bir önerge sunuyor. Benim başörtülü kardeşlerimi ne diye istismar ediyorsun? Dini Zerdüştlük olanın böyle bir derdi olabilir mi?" diyerek, BDP'lilere ağır ithamlarda bulunuyor. Her konuda olduğu gibi, dini konularda da nerede durmaları gerektiğine dair sınırları gösteriyor. Neden mi?
Din ya da dinle alakalı her konuyu kendi mahremiyet alanı olarak gören ve öyle de ilan eden Erdoğan, bu alana dokunan her kim olursa olsun, onu ya samimiyetsiz, ya fırsatçı ya da kudretsiz ilan ediyor. Nedeni ise belki de bu alanı kendi 'özel alanı' olarak görmesi; çünkü Erdoğan'ın gözünden din, onun ve partisinin işi.
Öyle ki Erdoğan, bu konuda BDP'ye karşı daha ayrılıkçı ve sert bir tutum sergiliyor.
Erdoğan'ın Eski-Yeni Paradoksu
Her defasında -özellikle 2011 seçimindeki parti mitinglerinde- Kürtlerin atalarının eski inancı olan Zerdüştlüğe atıfta bulunarak, onları Müslümanlık çeperinin dışına itmeye çalışan Erdoğan, İslami olan herhangi bir tartışma konusunda onlara bu konuda konuşmayı fazla görüyor.
Zerdüştlüğü hedef alarak, her fırsatta bunun üzerinden BDP ve PKK nezdinde Kürtleri aşağılayan Erdoğan, din eksenli her türlü politikasına ayrılıkçı bir söylemi de oturtuyor. En 'ilk'e kadar giderek buradan BDP'yi zayıf düşürmeyi amaçlayan Erdoğan, ilkliği yeniymiş, şimdi oluyormuş gibi sunuyor. Oysa BDP cephesinden kimse çıkıp da Türklerin Şaman olduğunu haykırmıyor ya da böylesi bir ilkliğin altını eşelemiyor. Bu Erdoğan'ın basit bir manevrası olarak görülebilir tabi, ancak sıkça dile getirilmesi bu manevralardan medet umulduğunu da bize gösteriyor.
Başbakan, mecliste başörtüsü serbestîsi ile ilgili önergeyi meclise sunan BDP'lilere, özellikle de önergeyi meclise bizzat veren BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'e işaret ederek: "Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi? Derdi istismar. Acaba AKP'yi köşeye nasıl sıkıştırırım. Geç bunları geç," diyor.
Erdoğan'ın güç isteminin yakarışları bu hakaretlerle vücut buluyor kendine. "Din benim alanım, oraya giremezsiniz!" tehdidini savuruyor Başbakan. Kendini kutsal bir emanetin koruyucusu ilan edip, bu alanda da muktedir gördüğü için, bu alana değil dokunmak, burayı okşamaya teşebbüs etmek bile onu çileden çıkartıyor. Öyle ya BDP'nin girişimini kendine yönelik bir komplo olarak algılıyor. Bu algının nedeni ise belli ki, dinle alakalı her alanı kendi zanaatı olarak görmesi. Önergeyi kendi alanına yönelik bir saldırı olarak algılamasında da aynı neden yatıyor.
Aslında çift yönlü bir ayrımcılık dönüyor Erdoğan'ın din merkezli bu çarkında: Bir taraftan salt bir inanış olarak Zerdüştlük aşağılanıyor, hor görülüyor; diğer taraftan ise bu inanışın temsilcisi olarak görülen BDP'liler aynı aşağılanmışlığa maruz bırakılıyor. Özünde ise hakaretlerin BDP özelinde Kürtlere yöneltildiğini görüyoruz.
Nereden bakılırsa bakılsın Erdoğan'ın bu tavrında hem köktendinciliğin nüveleri, hem ayrımcılığın katı hali, hem de bahsi geçen konuya dair kendini tek muktedir olarak görme durumu söz konusu.
Friedrich Nietzsche'nin Zerdüşt'ü ile Erdoğan'ın düşman ilan ettiği Zerdüştlük arasında bir bağ yoktur elbet; olsa olsa "bilgelik" noktasında ortaklaşır her ikisi de. Ama Nietzsche'nin Zerdüşt'ünün Erdoğan'a söyleyecek birkaç sözü olsaydı eğer, onlar neler olurdu?
Zerdüşt'ün Dilinden
"Sen yeni bir kudret ve yeni bir hak mısın? Bir ilk hareket misin? Kendi kendine dönen bir çark mısın? Yıldızları da zorlayabilir misin senin etrafında dönsünler diye?"
Soruyor Zerdüşt! Ama bu Ahura Mazda'nın ulvi sesiyle Erdoğan'a yöneltilen ruhani sorulardan değil elbet; bu, Nietzsche'nin bilge Zerdüşt'ünün karşısındakine dünyanın nasıl döndüğünü anlaması için yönelttiği basit sorulardan sadece.
O kadar gezdi ki Nietzsche'nin Zerdüşt'ü, o kadar çok şey gördü ki; sayısız halklar, sayısız ülkeler dolaştı... İyiyi ve kötüyü keşfetti: Ve Zerdüşt, iyi ve kötüden daha büyük bir güç bulamadı şu yeryüzünde.
Şimdi söyleyecek nasıl bir söz var Erdoğan'a ya da ne söylemeli? Her şeyin altında haset arayan, her şeyi kendisine yönelik bir "şey"miş gibi algılayan, her şeyden koskoca bir hiçbir "şey" çıkaran Erdoğan'a ne söylemeli?
Bırakalım da, onu da bilgeler bilgesi gezginimiz söylesin:
"Her zaman ilk olmak, diğerlerinin önüne geçmek istiyorsun: Kimse sevmeyecek senin kıskanç ruhunu, dostundan başka."
Ve böyle buyurdu Zerdüşt... (BA/HK)