Yıllar evvel Fırtına Vadisi'nde santral yapılmaması için verilen mücadelede Danıştay 6. Dairesi, yerel halkın bölge idare mahkemesine açtığı yürütmeyi durdurma davasından çıkan kararı onayıp, şöyle bir hüküm vermişti: "Üstün kamu yararı çevrenin korunmasıdır."
Ben bu kararı hemen hemen her yerde dillendirmeye çalışıyorum ki, yargı bu konuda hala aklıselim sahibi davranıyor. Ancak yargının da elini kolunu bağlayıp hatta devreden çıkarıp, kötücül bir tasarıyı önümüze getiren, doğal yaşam alanlarımızın ölüm fermanını imzalayan bu anlayışa karşı kelimelerin hatta cümlelerin kifayetsiz kaldığı bir noktadayız ne yazık ki!
Bakın son dönemlerde yaşanan iki önemli gelişmenin doğal yaşam alanlarına geri dönülemez zararlar verebilmesi durumu nasıl bu aşamaya geldi, öncelikle onlara bakalım.
Meclis Komisyonu'nda kabul edilen Elektrik Piyasası Kanunu Tasarısı ile orada yaşayan insanların hukuki yollardan hakkını araması gasp ediliyor. Çünkü tasarının 25. sayfasında, "Kamu yararı ve Faaliyet durdurma" başlığı altındaki 'Geçici 14. madde' ile artık lisans işlemlerinde hiçbir koşulda iptal durumu oluşmayacak. Çünkü daha evvel birçok vadide kazanılmış olan davaların başka yerlerde de tekrar etmesini engellemenin en mantıklı çözümü bu! Mahkemenin yetkilerinin kısıtlandığını belirten Yakup Okumuşoğlu, bakın ne diyor bu duruma: "Geçici 14. maddenin yasalaşması durumunda mahkemelerin 'yürütmeyi durdurma' yetkileri sınırlandığından yatırımcı sahada 'yürütmeyi durdurma' kararı çıkana kadar yapabileceği azami çalışmayı yapmaya gayret edecek. Sonra da bu yaptığı çalışmaların artık geri dönülemez bir noktaya geldiğini iddia edecek ve lisansı iptal edilmiş olsa bile kendisine yeniden üretim lisansı alabilecek."
İşte bu kadar basit ve net. Artık yargıyı pas geçip, bakanlığı arkasına alan hangi yatırımcı böylesi bir ranttan vazgeçer? Onlar için nasılsa bir doğal yaşam alanının ve üzerinde yaşayan onlarca canlının bir kıymeti yok, onlar dereleri kurutup, binyıllardır akan derenin oluşturduğu yeşili başka bir yeşile tahvil etme derdinde. Yoksa işgüvenliği de umurlarında değil, onlarca işçi şantiyelerde ölmüş, kötü koşullarda çalıştırılmış, ne gam!
Yiyin efendiler yiyin!
Bu darbeye paralel bir başka garabet de yine HES ve baraj projelerine karşı kamuoyunun tepkisini aşmak için çıkarılması beklenen ve TBMM'nin gündeminde bulunan "Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı"nın yürürlüğe koyulmaya çalışılması. Aynı şekilde doğal yaşam alanlarının hiçbir şekilde korunmamasını getirecek bu tasarıyla 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu yürürlükten kalkacak ve doğa koruma alanında şimdiye değin elde edilen kazanımlar geçersiz hale gelecek. Bu ülke her konuda olduğu gibi ekolojik meselelerle ilgili atılan adımlar konusunda da oldukça tuhaf gelişmelere sahne olmaya devam ediyor.
Her iki tasarının da açıkça Anayasa'nın; Tarih, Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunması başlıklı 63. maddesine genel olarak aykırı olmasına rağmen, üç beş tane yatırımcının kabaran iştahlarını kapatmak için şıpınişi kotarılmaya çalışılması, burada bizlere ve doğal yaşam alanlarına verilen kıymetin ölçüsünü de gösteriyor.
Bize de Tevfik Fikret'in dizeleriyle seslenmek düşüyor: "Yiyin efendiler yiyin!" (ÇT)