Sosyal araştırma dünyasında Milgram deneylerinden beri çok şeyler değişti. Hatırlayalım; psikolog Stanley Milgram, kişilerin bir otorite figürünün yönlendirmesiyle kendi vicdanlarına sığmayacak emirleri uygulayabildikleri yönünde sonuçlara ulaşmıştı*.
Deney sonuçları kadar deney yöntemi de çok tartışılmıştı. Kolay değil, işin içinde elektrik şoku filan vardı. Denekler, görmedikleri birine soru soruyor, uygun cevabı alamazlarsa elektrik şoku ile cezalandırabiliyordu. Yani, katılımcılar öyle sanıyordu. Bazılarının 450 volta kadar çıktığı görüldü.
Yayın sonrasında araştırma etiği konusu oldukça popüler hale geldi. Katılımcıları kandırmanın, onların duygularıyla oynamanın yanlışlığı üzerine çok şeyler yazıldı.
CIA için elektrik şoku deneyleri yapan Ewan Cameron’un** Amerika Birleşik Devletleri ve Dünya psikiyatri derneklerinin yönetiminde olduğu bir dünyada Prof. Milgram’ın deneklerine sanal elektrik sağlamasının tartışılması garip gelebilir. Ama bilim dünyası böyledir; bir gün tereyağı çok zararlı derler, öteki gün yemeyen ölüyor diye gazetelere demeç verebilirler.
Araştırmacı etiği tabii ki politikacıları bağlamaz. Onlar Milgram deneylerinin farklı uygulamalarını hala üstümüzde deniyorlar. Oldukça başarılı sonuçlar aldıkları söylenebilir.
Örneğin sadece iki seçenek olduğu fikrini uzun bir çalışma ve deneme-yanılma süreci sonunda ortaya çıkardılar. [Deneyin başarılı bir uygulaması için bkz. Rıfat Başarır; “Türk Basın Hayatında ROK ve y.ozdil Fenomeni: Karşılaştırmalı Yapıçözüm Analizi”, Kibele Üni. Yayınları, 2013]
Deneylerin ilk aşaması pilot uygulamalardı. Plak dinlemenin nostalji olmaya başladığı kaset teknolojisinin gelişip popun patladığı yıllarda başladı her şey.
Hatırlanacağı üzere bu kasetlerin A ve B olmak üzere iki yüzü vardı. İşte tam da bu özellikleri nedeniyle “sadece-iki-seçenek” deneyleri için uygun bir araç özelliği taşıyorlardı.
Müzik dinlerken ya neşelenmeniz ya da hüzünlenmemiz gerektiği bilgisini bu vasıtayla kafamıza soktular. A1 şarkısını dinlerken eğlen/dans-et/boş-ver-dünyaya sinyalini aldık. B1 ise geleneksel olarak üzül/kederlen/uzaklara-dal mesajı içeriyordu.
Bunlardan başka bir seçenek yoktu. Elektronik davullar DUP-TIS patlatıyorsa neşelen, kemanlar uzun uzun arşe çekiyorsa hüzünlen. Neredeyse kasetlerin üzerine “Dikkat! Yüksek derecede Alzheimer riski taşır” etiketi yapıştırılacaktı ki CD’ler ve rapidshare imdadımıza yetişti ama 20 senelik çalışma sonucunda zil çaldı mı ağzımız sulanıyor.
Müzik üzerinden yapılan çalışma genişletildi. Amaç çok basitti. Ülke koalisyonlarla bir kaosa sürükleniyordu. Her kafadan başka bir ses çıkıyor, aziz halkımızın kafası çok karışıyordu. Fikir dünyamızda da tam bir karmaşa hâkimdi. Aynı gazetenin yazarları birbirleriyle kavga ediyordu, daha ne olsun.
Aynı-kasetin-iki-yüzü modeli üzerine çalışmaların bulguları ortaya dökülmeye başlandı. A1’de neşeli, kıvrak, insanı coşturan demokratlar ile büyüyecek, kalkınacak, kendimizi tutamayıp uzaya çıkacaktık. Hüzünlü, melankolik ulusalcı B1 ile de geçmişe gidecek, eskinin fakir ama mağrur günlerini yâd edecektik.
Üstelik denemesi gerçekten bedavaydı. A ve B yüzü arasına sıkışan fikir ve siyaset dünyasında tabii ki araştırma etiği sorgulanmıyordu.
A1 dinlerken kendinden geçenlerin başkalarına elektrik vermesi, satır veya pala sallamalarını psikiyatri derneğine şikâyet etmek mümkün olamayacağından araştırmalar özgürce yapılabildi.
Milgram deneylerinde katılımcılar neden o kadar fazla elektrik verdiklerini anlamadıklarını söylüyordu.
Pop müzik pilotlarında da benzer bir eğilim görüldü. Şarkıyı söyleyen bile neden dans ettiğini veya ağladığını bilmezken, dinleyicinin anlamasını beklememek gerek.
Önemli olan, hangi yüzdeysen ona uygun davranmak. Darbukalar dövülürken ağlamanın gereği yok, eğleneceksin işte.
Şimdi de B yüzünün nostaljisine takılı kalanlar, andımızın arkasından dövünüyor, “bizim milliyetçiliğimiz etnik değil” diyorsa, Cumhurbaşkanlığı forsunda temsil edilen 16 Türk devletine ya da Kara Kuvvetleri armasında Hun Hakanı Mete’nin düzenli orduyu kuruşuna atfen “M.Ö. 209” yazmasına takılmayacaksın.
Deneyler tam olarak planlandığı gibi işledi.
Uygulamada ufak tefek çatlaklar var; onları da zımparaladıktan sonra cilasına sıra gelecek. Kafalar temizlendi, halkımız rahat. Coşup eğlenmek mi istiyorsun aç A1’i pencereleri titret.
Komşunun dans etmesinden rahatsız mısın; aç sesi, acıklı kemanlar, klarnetler sokaklarda yankılansın.
Tersi de geçerli, A1 konuşuyorsa zor tut kendini sokaklara dökülmemek için. Ya da tak B yüzünü andımızla kendinden geç. Otorite teybinin hangi yüzündeysen artık, seç ikisinden birini! (BT/HK)
* Milgram, Stanley (1963). “Behavioral Study of Obedience”. Journal of Abnormal and Social Psychology 67 (4): 371–8