Birbirine bağlı üç konuya kısaca değinmeye çalışacağım.
Türkiye’nin ya da bir ülkenin çıkarları deyince, her şeyden önce o ülkenin dış politikası anlaşılır.
Bir devletin yürütücü gücü hükümettir, kraldır vs.
Temsil yetkisini nereden alırsa alsın, (isterse halkın ezici çoğunluğunun oyunu almış olsun) bu yürütme gücüne/iktidara karşı her zaman muhalif kesimler olmuştur, olacaktır. Toplumların tarihi esas anlamıyla, iktidar ve muhalefet mücadelelerinin tarihidir.
Her ne kadar dış politika daha uzun vadeli, geleneksel, hükümetlerden çok devlete endeksli ve diplomatik bir aks üzerinde yürütülse de, iç ve dış politika bir bütündür. Türkiye’de nasıl ki iktidarın vergi veya eğitim politikaları eleştiriliyorsa, dış politikaları da eleştirilebilir.
Saray liderliğindeki AKP iktidarının özellikle Suriye politikasını kimileri destekleyebilir, kimileri de muhalefet edebilir. Hele şu Rusya uçağının düşürülmesi sonrasında Havuz Medyası “Türkiye’nin çıkarları” başlığı altında bir saldırıya geçti ki, bu uçak düşürmeyi onaylamayan muhalif kesimleri vatana ihanetle suçlamaya girişti! (Ah bu rezil cümle! Tarih, vatana ihanetle suçlayanların, bir dönem sonra vatana ihanet ile suçlandıklarıyla doludur! Hem vatan ne, iktidar kim? Nazım Hikmet’in konuya dair “Nazım Hikmet Vatan Hainliğine Devam Ediyor Hala” şiiri epeyi bir fikir sunuyor).
Buradaki ince ve kurnaz çarpıtmaya dikkat edilmeli; AKP iktidarının Suriye konusundaki tutumuyla, yani dış politikasıyla Türkiye’nin çıkarları aynılaştırıyor! Aslında bu çarpıtma, iktidarların en eski ve en yaygın çarpıtmasıdır. Tarihin hemen her döneminde birçok iktidar tarafından kullanılmıştır.
Bir ülkenin dış politikasını o ülkenin iktidarı belirler. Bu belirleme, her zaman ülkenin çıkarlarıyla örtüşmeyebilir, hatta o ülkenin başını belaya da sokabilir!
Çarpıcı olması açısından şu örneği verelim: Almanya’daki Nazi iktidarının politik tutumu ve başlattığı İkinci Dünya Savaşı, Alman halkının çıkarına mıydı? Hitler iktidarı ve Alman basını, dönemin dış politikasını Almanya’nın çıkarı olarak savunuyor ve “Almanya’nın çıkarlarına karşı çıkmak, Almanya’ya ihanettir!” cümlesiyle halkı korkutuyor, kandırıyordu.
İktidarın ve yandaş medyasının AKP’nin dış politikasını ülkenin çıkarlarıyla özdeşleştiren propagandasına karşı şu soruyu sormalıyız: AKP’nin Suriye politikalarına karşı çıkmak, Türkiye’nin çıkarlarına ihanet midir?
İbretlik bir hakaret belgesi
20 Aralık 2015 tarihli Cumhuriyet’in web sayfasında yayınlanan Putin’in açıklamaları, ülkemizin dış politikası hakkında ibretliktir!
“Putin 17 Aralık’ta 2 bin gazetecinin izlediği basınla buluşmasında kendini aştı: “Türkiye yönetiminden biri ABD’nin bir yerini yalamak istediyse, doğru hareket edip etmediklerini, Amerikalıların buna ihtiyacı olup olmadığını bilmiyorum... Mevcut Türkiye iktidarı, Amerikalılara ve Avrupalılara, ‘Evet, biz ülkeyi İslamlaştırıyoruz, ama biz çağdaş İslamcılarız’ı göstermeye çalışıyor olabilir. Reagan’ın Somoza hakkında söylediği gibi: ‘Somoza, tabii ki, alçaktır, ama bizim alçağımızdır.’... ‘İslamcı olduğumuzu, ama sizin İslamcılarınız olduğumuzu göz önünde bulundurun.’... Bir kez daha yinelemek istiyorum: Türk halkını dost bir halk görüyoruz. Türk halkıyla ilişkilerimizi bozmak istemiyoruz. Türk liderliğine gelince... Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez.”
“Yalamak” ve “Alçağımız” sözcüklerindeki hakaret dozu, diplomatik dili aşmış!
Burada Putin’i savunmuyorum. Ancak Erdoğan’ı ve AKP iktidarını da savunmuyorum. Putin’in nobran dilini bu ülkenin bir yurttaşı olarak üzerime almıyorum. Putin’in saldırısını (iktidar ve halk ayrımı yapmış olmasına rağmen), ülkemle özdeşleştirmiyorum! Fakat bu sözlere muhatap olan bir iktidar tarafından yönetilmek, doğrusu ağırıma da gidiyor.
Dış politikadaki tehlike ve tutarsızlıklara şu son on gün içinde bir yenisi daha eklendi: Musul Başika bölgesine gönderilen askerlerin geri çekilmesi söz konusu dahi edilemez diyenler, üç gün sonra o askerleri geri çektiler.
Ne oluyoruz?
Neyin peşindeyiz?
Şu kadarını söyleyeyim ki, ideolojik körlük ve tarihten kaynaklı siyasal saplantılarla bir ülkenin çıkarları yürütülemez! Saray’ın ve AKP’nin siyasal İslamcılığı da, Yeni Osmanlıcılığı da bizi batırıyor! Dış politika da tokat yiyip yiyip oturuyorlar yerlerine!
Peki, Türkiye’nin onuru nerede?
Ülkemizi ihbar ediyorlar!
“Ülkemizi ihbar ediyorlar!”, “Türkiye’yi jurnalliyorlar!” diye feveran etmek, eski bir teranedir.
Gazeteci Can Dündar, Erdem Gül, milletvekili Eren Erdem vd. ülkemizi ihbar ettiler diye suçlanıyorlar.
Cumhuriyet tarihimizde iktidarlar bu suçlamalarla nice muhalifleri hapishanelerde süründürdüler, ekmeğinden aşından ettiler!
Haydi, geçelim eski az buçuk bulunur telefon iletişim ve basının rotatif dönemi haberciliğinin imkânları çerçevesinde, bu iftiraların bir ölçüde inandırıcılık gösterdiğini varsayalım!
Ya şimdi…
İletişim teknolojilerinin bu denli geliştiği bir dünyada ülkemizi dış güçlere ihbar ediyorlar demek, ne demek?
Çok acı ve çok da komik bir iddia, değil mi?
Can Dündar’ın, Erdem Gül’ün yaptığı haberden dünyanın haberi yok, öyle mi? Ayrıca onlar mesleklerinin gereği olan habercilik yapıyorlar.
Eren Erdem’in konuştukları ortada. MİT tırları ve sarin gazı olayına dair Türkiye Cumhuriyeti savcısının hazırladığı iddianameler ortadayken, Eren Erdem gizli bir bilgiyi mi ifşa etmiş?
Dünya âlem bütün bunları biliyor; o TIR’ların kime ne götürdüğünü, IŞİD faaliyetlerini, sarin gazı malzemelerinin Avrupa’dan temin edildiğini vs.
Bunlar mı gizli bilgiler, el insaf!
İktidar cenahının her türlü muhalefeti susturma çalışmaları bunlar.
Ülkemizi ihbar ediyorlar demek, bir acizliğin ve keyfi suçlamanın bir ifadesidir. (HŞ/HK)