Kıbrıs'ın AB üyeliği, bizi birkaç noktadan ilgilendiriyor. Her şeyden önce Kıbrıslı Türkler olarak yeni bazı olanaklara kavuşmuş olacağız. Herkes kendi hesabını yapar; bu nedenle bu haklardan kim nasıl yararlanır tam olarak bilemiyorum. Ama en azından gençlerin, hayatlarının ilk aşamasında yurtdışında eğitim görürken veya iş ararken bu olanaktan iyi bir şekilde yararlanacaklarını düşünüyorum. Son zamanlarda, gençlerin eğitiminde ve özellikle nitelikli işgücünün istihdamında önemli sorunlarla karşılaştığımız düşünülürse bu yeni bir açılım demektir.
Birlikte yaşama arzusu törpülenebilir
Ne var ki, bizim için asıl gerekli olan, kendi kültürel değerlerimizle birlikte yaşayabileceğimiz bir düzen kurabilmemizdir ki Kıbrıs'ın AB üyeliği en azından şimdilik bu konuda yeni fırsatlar kadar, yeni tehlikeler de içermektedir.
Kıbrıs sorununa çözüm bulunamaması halinde, Kıbrıs'ın AB üyeliğinin sağlayacağı kişisel olanakların toplumsal birliğimizi ve birlikte yaşama arzularımızı törpülemesi kuvvetle muhtemeldir. Bu üyelikten toplum olarak yararlanabilmemizin koşulu, Kıbrıs'ta bir çözüme varılması ve AB olanaklarından toplum olarak yararlanmamızın yolunun açılmasıdır. Bu açıdan bakıldığı zaman, Kıbrıs'ın AB üyeliğinin fiilen gerçekleşeceği 2004 yılı Mayıs'ına kadar Kıbrıs sorununun çözümlenmesi her zamankinden daha büyük bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır.
Türkiye'nin yeni pozisyonu
Yarın başlayacak yeni siyasal durum, daha henüz başlangıç aşamasında iken bile Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerini de etkilemeye başladı. Türk basını birkaç günden beridir, Türkiye'nin Atina'da yapılacak imza töreni sırasında nasıl bir tavır takınabileceğini tartışıyor.
Türkiye yetkilileri, törende nasıl tavır takınacaklarını adeta bilemiyorlar. Bir yanda, tüm Kıbrıs adına üyelik anlaşmasını imzalayacak olan Rum Yönetimi Başkanı Papadopulos'u alkışlamak; diğer yanda AB ile ilişkileri gerginleştirmek var. Sonunda bunun orta yolu bulundu ve törene katılacak olan Dışişleri Bakanı Gül'ün alkışlamak gerektiği zaman salondan çıkması kararlaştırıldı.
Türkiye, bundan sonra AB ile ilişkilerini devamlı olarak salon dışından mı sürdürecek?
Sanırım bunun olanağı yok... Türkiye-AB ilişkilerinin gelişebilmesi için Türkiye'nin her platforma aktif olarak ve üst düzeyde katılması, görüş ortaya koyması ve etkinlik kurmaya çalışması gerekir. Bütün bu platformlarda Kıbrıs Cumhuriyeti adına Kıbrıslı Rum liderlerle karşılaşması artık olağan bir hal alacak ve Türkiye istese de bundan kaçamayacak.
Yeni durum Türkiye'yi bir yol ayrımına getirmiştir: Türkiye ya AB üyeliği için mücadele etmekten vazgeçecek; ya da Kıbrıs Rum yönetimini Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yasal temsilcisi olarak kabul edecek.
"Ya çözüm ya da çözüm"
Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs'ın AB üyeliğinin sağlayacağı olanaklardan hem kişisel, hem de toplumsal olarak yararlanabilmeleri için Kıbrıs sorununun çözümlenmesi gerekir. Aynı şekilde, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini sürdürürken Kıbrıs sorunu engelli ile karşılaşmasını önlemenin yolu da bu sorununun çözümünden geçmektedir.
Türk basının verdiği haberlere göre, Belgrad'ta Yunanistan Başbakanı Simitis ile görüşen Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs sorununu çözme isteğini "ya çözüm, ya çözüm" diyerek o kadar kararlıkla vurgulamış ki, buna Simitis bile şaşmış...
Gerçekten de başka yolu yok: Ya çözüm, ya da çözüm!(NK/BB)