1979’da Nikaragua’da ABD’li bir muhabir olan Bill Stewart, Somoza hükümetinin Ulusal Muhafızları tarafından öldürülür. Birlikte çalıştığı kameraman arkadaşı, olayın ciddiyetini henüz anlayamadığından olsa gerek son ana kadar kayda devam etme soğukkanlılığını gösterir ya da bilemiyoruz işine devam eder “profesyonelce.” Öyle ki arkadaşının yüz üstü yere yatırılıp, kafasına kurşunlar sıkıldığı görüntüyü elde edecek kadar. Olaydan birkaç saat sonra dünya basınına sızdırabildiği görüntüler infiale neden olur. Sanki o ana kadar Somoza hükümeti ülkede vahşet yaşatmıyormuş gibi.
Bunun üzerine ABD, destek verdiği Somoza’dan elini çeker. Kısa bir süre sonra Somoza pılını pırtısını toplayıp ülkeyi terk edecektir ve Sandinista gerillaları yönetime el koyacaktır.
Uzaklarda bir yerlerde bir şeyler olurken ve o bir şeyler her ne kadar acıyken, dolaylı olarak ülke ekonomisine iyi gelecekse ve kullanmak üzere saklanılan müdahale gücüne, ekstra güç katacaksa bir süreliğine susmanın hiçbir sakıncası yok dünya devi ABD için. “Her şeyin başı ABD ve konjonktüre uygun ortakları” içerikli konuşmalar kulağa abartılı gelebilir ama şirketleşen devletlerin ortaklığı için birkaç bin insanın ölümü tali hasar olabilir sadece. Bir zamanlar Bin Ladin ile Bush’un Carlyle Group hissedarları arasında olduğu bilinir. Aynı şekilde, bumerang etkisi denilen, silahlandırılan ülkelerin, silahı tedarik ettiği ülkeye karşı silah kullanması riski göz önüne alınır. Usame bin Ladin ve Afgan mücahitleri buna bir örnek. Anti-terörizm yasaları, abartılı ya da hakikaten abartıldığı kadar salgın hastalık haberleri ile herhangi ilaç şirketinin elinde kalmış ilacı derhal pazara sunması gibidir. İlaç hazırdır, güçler hastalığın adını koyar.
Elde mal niye kalsın. Silah tüccarlığı yapan ülkelerin dış politika formülü basit:
bir bölgede sağlanacak savaş istikrarı -ki Ortadoğu buna örnek-,
savaşın sebepleri olan dinamikleri diri tutmak,
çıkabilmesi ihtimal iç savaşlara fırsatlar kollanarak, yol vermek.
Kabul etmekte bir sıkıntı yok. YPG, HPG, bir kısım peşmergelerin ve Şengal Direniş Birlikleri’nin ne yazık ki yetemeyeceği bir durum söz konusu. Resmi rakamlara ulaşmak şimdilerde mümkün olmasa da 2 milyon üzerinde insanın yerini yurdunu bırakmak zorunda kaldığı söyleniyor. Düşülen çaresizlik, İngiltere ve Fransa’nın bölgesel Kürt yönetimine silah yardımını iyi niyet olarak görmeye zorunlu. Çünkü bir diğer anlamı; oralarda vurun, öldürün birbirinizi, sevkiyatımız devam edecek gibi. Maliki’nin istifa kararını ABD memnuniyetle karşılıyor örneğin, çünkü bundan sonraki süreçte IŞİD’e karşı daha kolay mücadele edilebilecekmiş. Uyanan intibah, yürüyen ordu bir anda ortaya çıkmış da yeryüzüne konmuş. Troll BM örgütü de gören çalışıyor desin diye bir iki uçuşlar yapıverdi ki zaten BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri Fransa, Almanya, Rusya, Hollanda toplam silah transferinin çoğunu gerçekleştiren ilk ülkeler arasında yer alır.
Üstelik bu işler bir TV kumandasına uzanıp düğmeye basmak kadar kolay. Devamı kendi olağanlığında insana has nefret duygusuyla gelişiyor. A, B’yi öldürürse, bir gün mutlaka, B’de A’yı öldürecektir. Yalnız şu var ki bu soykırım sayesinde gezelim-görelim tadında öğrendiğimiz Ezidilerin, kesinlikle insan öldürmediği.
Sınırın bu yakasında ise senaryolara ilham verecek şeyler oluyor. Bir tek Türk ırkı kalana kadar öldüre öldüre bitiremediği 77 milletli Türkiye Cumhuriyeti, 3 yaşındaki bir bebeği pasaportu olmadığı için gözaltında tutuyor. Tam tekmil devlet ciddiyeti ile katil sürüsünden kaçan bir halka “turist” muamelesi yapan bürokrasiyi açıklamak hangi dış ilişkiler bakanının harcıdır kim bilir.
Hiçlikte asılı kalan binlerce Ezidi. Büyük olasılık hedeflenen müdahaleler olduktan sonra bu katliamlara son verilecek. Petrol bölgelerinin sahipleri el değişecek. Herhangi IŞİD üyesi ile aynı vapurda yolculuk edeceğiz ki kendisi de bilmeyecek caniliklerinin hangi üslere neler kazandırdığını. Boyunlarında taşıdıkları söylenen kaşık ve anahtarlar (Anahtar cennete girmek, kaşık peygamber sofrasında yemek yemek içinmiş) takı stantlarında yerini alabilir. Üstü başı toz, susuzluktan bitmiş tükenmiş çocuk fotoğraflarının altına yazılan “seni kim bu hale getirdi, sarı saçlı güzel çocuk” ise masaüstü fotoğrafları olarak yerini alır. Arap bir erkeğe satılmış küçük kız çocuğunun belgeseli de bir gün mutlaka yapılır. (FG/HK)