Zaman, Ukrayna’daki savaşın sonuçları ile yüzleşme zamanı. Geçen yıl savaş başladığında Zaporojiya’nın Pologi şehrinden kaçan üç kişilik sığınmacıya, köyden sığınmacı olarak Almanya’ya giden Türkiyeli bir arkadaşın evini kiraya vermiştik. Evin sahibi Rusya’da çalışıyor ve artık buraya gelmesi mümkün de değil.
Pologi’den kaçanlardan ikisi başka bir yere gittiler ve evde sadece 65 yaşında emekli bir insan kaldı. Tek yaşadığı için zamanla onunla arkadaş oldum. Zaman zaman da ondan aldığım bilgileri önceki yazılarımda kullandım. Yazın oturduğu evdeki kuyunun suyu çekildi. Günlerce susuz kaldı. Ortalarda çaresiz bir biçimde dolaşıp durdu. Eşini Rus işgal şehri olan Pologide bırakıp yollara düşmüştü. Neden eşini yanına almadığını sorduğumda; eşinin sağlık sorunlarından söz edip, aynı zamanda bütün birikimlerinin bir ev olduğunu ve evlerini de kaybetmek istemediklerini söylemişti.
Son zamanlarda eşini bırakıp geldiğine pişman olduğunu biliyorum. Geri dönmesi de artık mümkün değildi. Oğlu Almanya’da kızı da İtalya’da yaşıyordu. Kendisinin de bir arabası vardı. Onların yanına neden gitmediğini sorduğumda da para sorunun olduğunu söylüyordu. Bir hafta önce köpekle sahilde gezerken onun evi yanında kendisi ile konuştum. Nasıl olduğunu sorduğumda göğsünü göstererek “İsmail bütün gece göğsüm yandı. Kollarım ağrıyor” dedi. Bu şikayetin anlamını iyi bildiğimden “Vova neden doktora gitmiyorsun?” diye sordum. Bana “İsmail 5000 TL emekli maaşım var. Elektriğe, gaza ve yiyeceğe zar zor yetiyor” dedi.
Köydeki sağlık kuruluşuna gitmek ve doktora muayene olmak bedava. Fakat iş tedaviye gelince para gerekiyor. Yani kağıt üzerinde burada hala sağlık hizmetleri ücretsiz. Analizler için iki üç ay için gün veriyorlar. Hemen analiz yaptırmak istiyorsan parasını da hemen ödemen gerekiyor. Yani parası olana hemen sağlık var. Yan komşumuz bir doğum evinde çalışıyor. Birkaç yıl önce safra kesesi sorunu oldu. Ameliyatı 900 dolara mal oldu. Ameliyat sonrası safra kesesinden çıkan taşları bize gösterdi. Yani bu para olmasa büyük olasılıkla ölüp gidecekti.
Bugün sabah Rusya’daki ev sahibi beni aradı ve Vova’nın öldüğünü söyledi. İki gün önce görüşmüştük. Dün köpekle onun evine doğru gittik. İnanılmaz bir soğuk vardı. Normalde onun evine de uğrardık. Fakat soğuk bizi eve uğramaktan alıkoydu. Meğer adam iki gündür evde ölü yatıyormuş. Telefon üzerine eve gittim. Evin kapısı açıktı. Mutfakta, buzdolabının önünde kaskatı kesilmiş bir biçimde yatıyordu. Olur da bir ses verir diye “Vova” diye seslendim. Ölüden ses mi gelir? Sanki durum tespitine gelmişim gibi iki kez fotoğrafını çektim. Bir süre bekledim. Gelen giden yok. Kim gelecek ki. Polise bildirilmiş.
Birkaç saat sonrasında gittiğimde cesedi almışlardı. Yapayalnız, çaresizlik içinde kıvranarak öldü. Vinç operatörü, emekçi bir iyi bir insandı.
Ölümü üzerine çevremdeki insanlara acaba Vova sözde sosyalizm döneminde olsaydı ölümden kurtulabilir miydi diye sordum. Hani genç yaşımda öğrendiğim; sosyalizmin, temel olarak emekçilere ve tüm topluma, iş, konut ve sağlık hizmeti güvencesini birden hatırlamıştım. Cevap aynen şöyle oldu: evet o dönemde de sağlık hizmeti bugünkü gibi kağıt üzerinde ücretsizdi ama iş tedaviye gelince parası olan gerçek anlamda sağlıkta yararlanıyordu. Yani bu toprakların kaderi sosyalizmde de kapitalizmde de hiç değişmemiş. Emekçiler, yoksullar açısından değişen bir şey yok. O dönemde de sınıf farklılıkları çok fazlaymış. Zengin ile fakirin sağlık hizmetlerinden eşit olarak faydalanması mümkün değilmiş. Şimdi neden o yıkılan sosyalizme halkın buralarda sahip çıkmadığını daha bir iyi anlıyorum. Yine de o dönemde bazı sağlık hizmetlerinden daha bir övgü ile bahsedildiğini hatırlıyorum. Özelikle doğum konusunda.
Dün Zaporojiya‘ya Rusya yine büyük bir saldırıda bulundu. Şehir merkezinde Şevkenko bölgesinde yaşayan yaşlı bir kadın sabahın erken bir saatinde yatağından nasıl sarsıntı ile fırladığını anlattı. Kedisiyle bir saat banyoda kalmış. Ağır yaralananlar var ve camları kırılan evlerin görüntüleri paylaşılıyor.
Bugün de ölü evine giderken sığınmacının şehri olan Pologi yönünden çok fazla patlama sesleri duydum. Yani ayaz, soğuk diyen yok. Her iki taraf da bombalamaya devam ediyor.
Hani bir eser var ya “Batı Cephesinde Değişen Bir Şey Yok”. Aynen öyle. Buralarda değişen bir şey yok. Ölümler, yaralanmalar devam ediyor. İlahlar kana ve göz yaşına doymadılar… Doyacakları da yok…
Birden 2024 yılının ilk yazısını ölümlü yazdığımı hatırladım. Keşke böyle bir yazıyı hiç yazmasaydım… (İD/AS)