Bir aylık Türkiye ziyaretinin ardından 21 Haziran’da Ukrayna’ya tekrardan döndüm. Zaporijya’ya tren ile gitmek sevdasıyla 15 saatimi Odessa’da geçirmek durumunda kaldım. Zamanımın tamamını şehir merkezindeki parklarda, yol yorgunluğunu da atmaya çalışarak savaş ortamında kenti gözlemlemeye çalışarak geçirdim. Zaman bol olunca aklıma nereden geldi tam bilmiyorum, bir film seyredeyim diye düşündüm. Her ne kadar Ukrayna’da sinemalarda Rusça film oynatılmıyorsa da yine de benim için iyi bir etkinlik olacağını düşündüm.
Sinema ve eğlence merkezini aramak için yola çıktığımda hemen otogarın yanındaki halk pazarını geçince kendimi jeneratör sesleri ile tam bir gürültü deryasının içinde buldum. Demek ki bu saatler burasının elektrik kesinti saatiymiş diye düşündüm. Sonrasında bu iş yerlerinde çalışanların ve de alışveriş yapacak olanların bu gürültü ortamında birbirlerini nasıl duyduklarını da düşünmekten kendimi alıkoyamadım. İnanılmaz bir gürültü vardı. Bir türlü navigasyonun gösterdiği eğlence merkezini bulamadım.
Sonrasında tekrar önceki yerime geri döndüm. Parkta insanlar çocuklarıyla oturuyor ve parkın ortasındaki fıskiyeden çıkan suyu seyretmenin tadını çıkarıyorlardı. Çocuklar ise bir başka alemde, su ile oynuyorlardı. Onları seyrederken sanki bu şehirde savaş yokmuş gibi bir duyguya kapıldım. Herkes sessiz sakin parklarda oturup sohbetini ediyor, çayını kahvesini içiyordu.
Bir süre sonra daha önce gittiğim ve alışveriş yaptığım büyük bir alışveriş merkezine gitmek istedim. Çünkü alışveriş merkezinin ortak kullanım alanında ücretsiz şarj üniteleri ve oturacak, dinlenecek yerler vardı. Oraya vardığımda bütün bir alışveriş merkezinin bir mağazası dışında karanlık ortamda olduğunu gördüm. Önce elektrik tasarrufu diye düşündüm, sonrasında baktım ki durum hiç de öyle değil. Elektrik kesintisi sırası şimdi bu bölgedeydi ve ünlü bir Türk giyim mağazası dahil bütün binadaki dükkanlar kapalıydı ve de ortak şarj ünitelerinin de elektrikleri kesikti. İyi ki daha önceden şarjımı yeteri kadar doldurmuşum diye sevindim. İnsanlar loş ortamda oturarak, sohbet ederek zaman geçiriyorlardı.
Sonrasında daha önceden buluşmayı kararlaştırdığımız Türk bir arkadaşla bir süre sohbet ettik. Şehrin elektrik sıkıntısının nasıl insanların hayatını etkilediğini, yeni seferberlik yasasının ne kadar sıkı uygulanmaya çalışıldığını dinledim.
Ardından o arkadaşımın tarifi ile yarım kalan sinema ve eğlence merkezini bulma sevdam için yeniden yola koyuldum. Büyük bir eğlence merkezini bulduğumda önünde onlarca insanı -özellikle gençler- bekler buldum. Bunlar neden içeri girmiyorlar diye binanın girişine yöneldiğimde güvenlik görevlisi şu an alarm durumu olduğunu ve o yüzden içeri kimseyi almadıklarını söyledi. İnsanlar sanki hiçbir şey olmamış gibi kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Bir süre sonra kapılar açıldı ve insanlar alışveriş merkezine sinema dahil kendi etkinlikleri ve işleri için girdiler.
16 saat süren Odessa-Zaporijya tren yolculuğundan sonra garda indiğimde siren sesleri ile karşılandım. İnsanlara sığınaklara inmeleri anons ediliyordu. Bu tür anonsların artık rutin hale geldiğini bildiğim için çıkış yoluna devam ettim. Çıkışta polis nereye gittiğimi sordu ve köye gittiğimi söyleyince de bir şey söylemedi.
Yaşadığım köyün arabasına binince arkadan bir kadının adımla bana hitap ettiğini duydum. Gidip yanına oturdum. Köyde yaşayan bir oğlu ve kızı olan yoksul bir köylüydü. Aklıma oğlunu sormak geldi. Çünkü oğlunun cezaevinde çalıştığını biliyordum ve yeni seferberlik yasasından etkilenmeyeceğini düşünüyordum. Biliyordum ki cezaevi gibi yerlerde çalışanları askere almıyorlardı. Kadın birden ağlamaya başladı. “Oğlumu askere aldılar” dedi. Zaporijya bölgesinde görev yapıyordu. Sanki onu kaybetmiş gibi bir duygu içindeydi.
Köye döndüğümde bir süredir unuttuğumuz elektrik kesintisi sorunu ile karşılaştım. Kentte dörder saat arayla günde üç defaya varan elektrik kesintileri yapılıyordu. Kendimi bu kesintilere alıştırmaya çalışıyorum. Üstelik elektrik fiyatlarına da yüzde 50 zam yapılmıştı. Bir zamanlar sudan ucuz ve diğer ülkelere elektrik ihraç eden ülkenin içine düşürüldüğü durumun özeti bu olsa gerek diye düşündüm.
Şimdi merak edilen elektrik tüketiminin en az olduğu bu aylar sonrası kışın nasıl geçirileceği. Ben de ölmez sağ kalırsam diğer insanlar gibi bunu yaşayıp göreceğim. Geldiğim günden itibaren çok yakınımda zaman zaman çok şiddetli patlamalar duydum. Bahçedeki köpek dahil ben de kendime en güvenli saklanacak yerler aradım. Mahzen var ama orada bombalamalara yakalansam zaten burası benim doğal mezarım olacak diye pek içine girmek içimden gelmedi. Evin içine girsem daha iyi diye düşündüm. Aslında biliyorum ki savaş bölgesinde hiçbir yer güvenli değil. Kısaca kaderimiz ilahların eline kalmış…
Dün kent merkezindeydim. Baburka’da jeneratörlerin çalıştığını gördüm. Öğle sonrası şehir merkezinden yangın ya da patlama noktası yerine giden itfaiye sesleri duydum.
Kısaca bir ay önce bıraktığım Zaporijya’dan daha kötü bir durumda olan bir şehir buldum. Savaş bütün şiddetiyle devam ediyor. Her şeye karşın hayat da bir biçimiyle devam ediyor ve bu hayat yaşanacak... Başka yolu da yok sanırım.
(İD/VC)