Sayıştay Başkanlığı’nın Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu 2017 yılı denetim çalışmaları başlamış. Türkiye’de sağlık alanının dönüşmekten başı döndüğü için kurumların ömrü bir KHK’ya bakıyor. Burada da 2017 yılına kurum olarak giren yapı, senenin ortasında bir gece kendisini genel müdürlük olarak buldu. Kurum başkanları, hastanelerin alikıran başkesen CEO’ları ve onların yardımcıları bir gecede işsiz kalıverdiler.
Sayıştay’ın Kuruma (genel müdürlüğe) yanıtlamak üzere gönderilen raporu Cumhuriyet gazetesinden Alican Uludağ tarafından yazıldı. Bu sayede yıllardır yapılan itirazların, uyarıların haklılığı tescillendi. Şehir hastanelerinin aksaklıkları Sayıştay Başkanlığı’nın belgelerine de girdi.
Meseleye döner sermaye adı altında Sağlık Bakanlığı’nın paralel bütçesine dönüştürülen havuzun yasadışılığı ile başlamış Sayıştay. Döner sermaye işletme bütçelerinin kamu idarelerinin tüm gelir ve giderlerinin bütçelerinde gösterilmesi ilkesine aykırı olduğunu bir kere daha söylemiş. Döner sermayeli işletmelerin ayrı bir tüzel kişiliği bulunmayan, ilgili olduğu idarenin bünyesinde faaliyet gösteren kuruluşlar olduğunu da özellikle vurgulamış.
Türkiye’de her hastanenin döner sermayesi var. Daha doğrusu döner sermaye işletmesinin birer hastanesi var. Sağlık Bakanlığı da sağlık hizmetlerinde “işletmecilik” yaptıklarını arada sırada söylüyor. Sayıştay’ın asıl raporunda hastanelerin ayrı tüzel kişiliği var mı, yok mu sorusunun yanıtını bulmayı umuyoruz.
Peki ya sağlık hizmeti döner sermaye işletmeciliğinde nereye oturuyor?
Rapora göre “Döner sermaye, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerine kanunlarla verilen asli ve sürekli kamu görevlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve genel idare esaslarına göre yürütülmesi mümkün olmayan mal ve hizmet üretimine ilişkin faaliyetlerin sürdürülebilmesi için, kamu idaresine bağlı olarak kurulmuş işletmelere tahsis edilen sermayeyi ifade etmektedir”.
Sağlık hizmeti Sağlık Bakanlığı’nın kanunlarla verilen asli ve sürekli kamu hizmeti midir, değil midir? Asli ve sürekli kamu hizmetinin görülmesi için gerekli olan tıbbi malzemesinden çalışanların ücretine bina kirasından tıbbi cihazına kadar her giderin bütçeden yapılması gerekir. Değilse bunun adının açıkça konulması ve halka duyurulması gerekir.
Dahası döner sermaye havuzundan merkeze ve taşra teşkilatına 8 Milyar TL aktarılacağı kabul edilmesine karşın 148 adet işletmeye (sağlık kuruluşu) tahsis edilmiş sermaye bulunmadığı görülmüş. Yani kamu hizmetini sunmak için bütçeden kaynak aktarılmayıp döner sermayeye muhtaç bırakılan sağlık tesislerine söz verilen ödenek de verilmemiş. Sağlık hizmetinin bir bütün olarak bıçak parasına dönüştürüldüğünün de kabulü gerekir.
Raporda açılmış şehir hastanelerinin sözleşmelerinin Sayıştay denetçilerinden gizlendiği, sözleşme eklerine ulaşılamadığı hatta sözleşmeyi uygulamak ve hizmeti denetlemekle yükümlü il sağlık müdürlerinin bile sözleşmeleri görmedikleri belirlenmiş. Kim kimden sözleşmeleri gizliyor, bu gizlilikle kimin menfaati korunuyor, bunlar da açıklığa kavuşmalı.
Hastanelerde verilen hizmetlerdeki aksaklıklar, kişisel sağlık verilerinin işlendiği sistemin çalışmaması, bazı hizmetlerin verileceği alanların tamamlanmaması nedeniyle hizmet sunulmaması, yüzde 70 doluluk oranı üzerinden hesaplanan miktara bağlı hizmetlerde hesaplama hataları nedeniyle yapılan fazla ödemeler yazılmış, belirlenmiş. Bunlar Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından açıklanmış usulsüzlüklerdi. Dolayısıyla ne yazık ki böylesine bir olumsuzluk şaşırtıcı olmadı.
Ancak şu bilgi şaşırtıcı, 1 Mart 2014 itibariyle ihale süreci devam eden ve/veya sözleşmesi imzalanmış olan şehir hastaneleri için şirketlerin başvurması halinde Bakan onayıyla kira tutarında döviz ve enflasyon üzerinden belirlenen orana göre artış yapılması kabul edilmiş. İncelenen şehir hastanelerinde farklı uygulamalar yapılmış ancak Bakan onayı konusunda net bir belirleme yapılamamış.
O halde bu değişikliklere onay veren Sağlık Bakanı hangisi?
Asıl vahim olansa borç üstlenimine dair bölüm. Aynen şöyle:
“Şehir hastaneleri sözleşmelerine ekli ‘Sona Ermede Tazminat’ başlıklı Ek-23’te, idarenin sözleşme hükümlerini ihlali veya idarenin sözleşmeyi haksız feshi veya ihtiyari sona erme, şirketin sözleşme hükümlerini ihlali veya şirketin sözleşmeyi haksız feshi ile işlerin belli süreyi aşacak şekilde askıya alınması hallerinde, sözleşmeye taraf şirketin erken fesih sonucunda, sözleşme kapsamındaki projenin finansmanıyla bağlantılı köprü kredisi dâhil olmak üzere, kendisine finansman sağlayanlara ödemekle yükümlü olduğu anapara, faiz, sigorta, finansman giderlerinin (her türlü hedging vesair bağlı anlaşmaları ve sözleşmelerin bozma bedel ve masrafları dâhil olmak üzere) idare tarafından, finansman sağlayanlara ödeneceği hükmü yer almaktadır”.
Kurum’un Sayıştay’ın istediği bilgi ve belgeleri sun(a)madığından kesin tespit yapılamamış, ancak sözleşme ve eklerinde yer alan imzalardan idarece borç üstlenimi taahhüdünde bulunulduğu belirlenmiş ve “…idarenin, yetkisi olmadığı halde fiilen borç üstlenimi taahhüdünde bulunduğu, bu taahhüde ilişkin hükümlerin yetkili olmayan makamlarca imza altına alındığı değerlendirilmektedir. Ayrıca, söz konu taahhüt işlemlerine ait muhasebe kayıtları da bulunmamaktadır” denilmiş.
Sağlık Bakanlığı, şirketler işini bırakıp kaçsa da işini kötü yapsa da sözleşmeyi ihlal etse de kredisi, sigortası, kredinin içine gömük tüm masraflarıyla birlikte ödeyeceğini hiçbir yasal dayanağı olmadan kabul etmiş! Bu sözleşmeleri imzalayan kimdir?
Her kim veya kimlerse kamu zararına ilişkin hükümleri hiç duymamış olsalar gerek. 5018 Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununun 71. Maddesi kamu zararını şöyle tanımlar: “Kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır”. 6085 Sayıştay Kanunu da bu maddeye atıfla kamu zararını tanımlar ve denetim raporlarında özensizlik de ölçütler arasındadır.
Peki sorumlular nasıl tespit edilecek? Sayıştay muhasebeleştirme ve raporlama sürecinde yetki ve sorumlulukların net olarak tanımlanmamasının üst yöneticilerin hesap verme sorumluluğunun tam olarak sağlanmasını engellediği görüşünde.
Sayıştay’ın denetleme dışında yargılama yetkisi de olduğunu, yargılamaya esas denetim raporları da yazdığını biliyoruz. Bakalım şehir hastanelerinde yetkililer bulunup kamu zararı nedeniyle haklarında yargılama yapılacak mı?