Öncelikle 31 Mart seçimlerinin, bir yerel seçim olmakla birlikte, onun ötesinde bir genel seçim etkisine sahip olduğunun altı çizilmelidir. Daha 1 Nisan’dan itibaren bunun siyasi sonuçları görülmektedir.
31 Mart seçimlerine dair hemen her seçimde olduğu gibi farklı açılardan birçok değerlendirme yapılıyor, yapılacak da. Fakat bu defa seçim sonuçları önümüze farklı bir tablo koyuyor. Bu anlamda seçimden çıkarılacak esas sonuç, seçmendeki değişim baskısının nitelikli bir tezahürüdür.
Elbette bu nitelik bir niceliğin sonucu olmakla birlikte, değişim talebinin sayısallığının yanında iktidar cenahının etki alanlarındaki güç kaybı da niteliğe dair bir veri oluşturuyor. Bir diğer deyişle Erdoğan iktidarının toplumda geçerli kıldığı değişmez intibanın önemli bir sarsıntıya uğramasıdır.
Sarsıntının temelini ekonomik kriz oluşturmakta. Ancak bu tencere kriziyle birlikte, Erdoğan iktidarının tam bir kurum kırımı yaratmasının toplumdaki olumsuz etkilerinin giderek artmasının da önemi var. Kurumların iktidar tarafından birer aparat haline getirilerek devletin parti devletine dönüştürülmesinin toplumda yarattığı gerilim kendini ancak sandık yoluyla ifade etti. Yargıdan emniyete, yerel yönetimlerden eğitime, doğanın tahribatından, gelecek kaygısına varıncaya kadar ortaya çıkan durum, bir toplam olarak yaşama sevincinin yok edilmesini getirdi.
Bu seçim iktidarın freni patlamış kamyon gibi keyfiliğine, kibrine, güç zehirlenmesinin hadsizliğine, zulmüne karşı bir fren vasfındadır. Bu frenin iktidar nezdinde tutup tutmayacağını göreceğiz.
Seçim sonuçlarına dair birkaç tespit
AKP ve MHP iktidar bloğu olarak geriledi.
CHP burun ucuyla birinci parti seviyesine yükseldi.
DEM Parti ağır saldırı ve iftiralara rağmen kendini korudu. Seçmeni partisine sahip çıktı, seçim süreci de dahil her türlü baskı ve hilelere karşı mücadele etti. Bu seçimlerde kayyım gasplarına karşı duruş iradesini ortaya koydu. Ayrıca DEM Parti, batıda doğru taktik izleyerek de rüştünü ispatladı.
İYİ Parti "eden bulur" (Bu cümlenin arka planına girmeden altını çiziyorum) deyişine uygun bir sonuçla hezimete uğradı.
YRP kısmen sürpriz yaptı.
Altılı masada bulunan Deva, Gelecek, Demokrat ve Saadet partilerinin esamisi okunmadı. Ve Kılıçdaroğlu’nun bol keseden verdiği milletvekilleriyle yetinmenin ötesinde, önümüzdeki dönemde toplumda bir karşılıkları olmadan (Kaldı ki, önce de yoktu) tabela partisi vasfında kalacaklar.
Bu tabloya göre kaba hatlarıyla Türkiye’de siyaset, iktidar bloğu (AKP-MHP), CHP ve DEM Parti olmak üzere üç ana odak üzerinde şekillenecek.
Bir AKP parantezi
Çeşitli kesimlerden "AKP fabrika ayarlarına dönmelidir" diye içi boş, laf olsun torba dolsun cinsinden AKP’ye akıl verici öneriler var. 2015 yılından beri kırık plak misali tekrar edilen bu lafı söyleyenler, AKP’nin ve Erdoğan’ın bagajındaki yükün hangi çıkar süreçleri üzerine biriktiğinin ve bunun ülkeye yüklediği siyasal, sosyal ve ekonomik maliyetinin üstünün örtüleceğini sanıyorlar. Daha kötüsü bir çıkar örgütü yapısını, iktidar gücünün yapıp eyleme zevkini ve getirisini içselleştirmiş bir AKP’nin, sanki bu dinamikler AKP’nin fabrika ayarlarında yokmuş gibi idealize ettikleri kerameti kendinden menkul fabrika ayarlarına döneceğini sanıyorlar.
Bir başka saptırma da partinin Erdoğan’a yanlış bilgiler verdiği, yapıp edilenlerin birçoğundan Erdoğan’ın haberinin olmadığı gibi kargaları bile güldürecek söylemlerdir. Kötülüklerin, yanlışlıkların partiye, iyi olanların ise Erdoğan’ın hanesine kayıt edici katipleri, itinayla bir Erdoğan parlatıcısı olmaya devam ediyorlar.
Bir AKP ve Erdoğan umudu pompalanmaya devam edecek. Ancak bu seçimler o umut eşiğinde önemli bir gedik açtı. Gerisi muhalefete kalıyor.
CHP için asıl yenilik şimdi
Kurultayda yenilikçiler, gelenekçiler biçiminde ifade edilen yarış sonrasında partinin siyasetten çok, yönetiminde bir yenilik oldu. Elbette bu başlangıç için önemli bir adım. Bu adımın semeresi seçimlerle test edildi. Ancak burada seçmenin CHP’ye yönelmesi, salt CHP’deki bu değişim değildir.
CHP oylarının uzun bir süre standart haline geldiği yüzde 24’lerden yüzde 38’lere çıkmasının altında, yukarıda da ana hatlarıyla belirtildiği üzere ekonomik bunalımın ve iktidarın keyfi uygulamalarının toplumun canına tak etmesidir. Erdoğan iktidarını geriletecek siyasi ana gövdenin CHP olması inancı ve beklentisi, seçmeni CHP’ye yönlendirmiştir. Ayrıca toplumun önemli bir kesimince Ekrem İmamoğlu figürünün bir lider vasfında görülmesi, CHP’ye yönelimin önemli bir faktörüdür.
Eğer CHP yenilikçilik sloganının içeriğini doldurmak ve seçmenin değişim baskısının gereğini yerine getirmek istiyorsa...
Erdoğan iktidarı bir erken seçime gitmeyecek, daha 4 yıl var, seçime gidecek olsa dahi bunu son 1 yılda Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olma manevrası gereği yapacağı öngörüsü nedeniyle CHP bir rehavete kapılmazsa;
Bunun için ekonominin neden krize düştüğünün tablosunu ve krizden çıkışın yollarını net olarak gösteren bir program koyabilirse;
İktidarın yapıp eylediklerinin yakın takipçisi olmayı ve bunu da toplumdaki demokratik muhalif kesimlerle iş birliği halinde yürütebilirse;
İktidara muhalif kesimlere fikren ve pratikte açık olabilirse;
Kurum kırımına nasıl son verileceğini anlatabilirse;
Gasp edilmiş bütün demokratik değerlerin (Parlamenter sistem, güçler ayrılığı, hukukun ikamesi vb.) geriye kazanılması hedefini ve bu hedefi daha demokratik değerlerle genişletmeyi somut taleplerle işletebilirse;
Kürt sorununa dair cesur adımlar atabilir ve Türkiye’de sistemin demokratikleşmesinin ve faşizme karşı duruşun değerli gücü olan Kürt siyaseti ile en azından bir diyaloğa ve dayanışmaya girebilirse;
Yerel yönetimlerle başarılı olabilirse;
Hak, hukuk, adalet sloganlarının içini doldurabilirse;
İşte o zaman CHP yeni ve yenilikçi bir parti olur.
Elbette CHP’nin bu yenilikçi süreci, gelenekçi siyasetinden belli kopuşları gerektirmekte. Kopuş ve yenilik siyasetini diyalektik bir süreç halinde ele alarak senteze ulaştırabilirse, CHP yenilikçi bir parti olabilir.
CHP seçmenin değişim baskısını idari maslahatçı bir anlayışla karşılarsa, seçmenin değişimci tavrını boşa çıkarmış olur ki, bu da CHP’nin aslına rücu olması, daha doğrusu aslının devamı, hatta bir geriye dönüş anlamına gelir.
Dünyada çok büyük değişimler yaşanıyor. Artık o eski klasik siyasetler bu değişimler karşısında kadük kaldı. CHP dünyayı ve Türkiye’yi yeniden okumak zorunda.
Bu yazı CHP’ye büyük mesafelerim olmasına rağmen gereğinden fazla bir rol yüklenildiği, umut bağlanıldığı veya hayal görüldüğü gibi yorumlanabilir.
Belki öyledir, belki de değildir. Ama iktidarın üzerimizde tepindiği şu kapkara günlerimizde birazına bile ihtiyacımız var.(HŞ/AÖ)