24-25 Mart 2015 tarihlerinde, Londra’da İngiliz Tabipler Birliği binasında Londra Üniversitesi Sağlıkta Hakkaniyet Enstitüsü (Institute of Health Equity University College London) ve Dünya Tabipler Birliği (DTB) tarafından birlikte düzenlenen “Sağlıkta Hakkaniyeti Artırmak ve Sağlığın Sosyal Belirleyicilerini Vurgulamak İçin Ulusal Tabip Birliklerinin ve Hekimlerin Rolü” Sempozyumu’nda konuşan DTB Başkanı Dr. Xavier Deau şöyle demiş: “..sağlığın sosyal belirleyicileri ve sağlıkta yaşanan eşitsizlikler ile ilgilenmemek etik bir sorun."
DTB Başkanı’nın etik bir sorun olarak saptamada bulunmasının altını çizmekte yarar var. DTB tarafından 2005 te yayımlanan ve Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) hızla Türkçeye çevirdiği Tıp Etiği El kitabı’nda şöyle diyor:
“Tıp bugün, her zamankinden fazla oranda toplumsal bir etkinliktir. Hükümetler, şirketler ve maddi kaynaklarla aynı bağlamda yer alır. Bilgisel temeli ve uygulamaları için kamu ve özel kaynaklı araştırma ve ürün geliştirmeye dayanır. Uygulanacak birçok işlem için karmaşık sağlık kurumlarına gereksinim duyar. Biyolojik olduğu kadar toplumsal kökenli hastalık ve rahatsızlıkları da tedavi eder. Tıp etiğinin Hipokratik geleneği hekimin toplumla ilişkisi için pek yön gösterici değildir. Bu geleneği desteklemek için günümüz tıp etiği, bireysel hasta-hekim ilişkisinin ötesinde ortaya çıkan sorunlara eğilir ve bu sorunlarla uğraşabilmek için ölçüt ve süreçler sunar.
Tıbbın ‘toplumsal’ niteliğinden söz etmek hemen bir soru doğuracaktır: Toplum nedir?. Hükümet’le eşanlamlı değildir; hükümetler toplumun çıkarlarını temsil etmelidir. Ancak sıklıkla tersini yaparlar, temsil etseler bile, toplum olarak değil, toplum adına hareket ederler.”
Hükümetlerin toplumun çıkarlarını temsil “yeteneklerini” tecrübelerle biliyoruz. Hekimlerin bireysel hasta-hekim ilişkisinin ötesindeki sorumluluklarının tarifi ve sınırlarını çizmek, diğer ifadeyle “toplumun çıkarlarını temsil etme” tanımlarını yapmak kolay gözükmüyor.
“..hekimlerin ahlaki yükümlülüklerinin sınırları, bireysel olarak hastalarını, kendi toplumlarını ve hatta uluslarını da aşmaktadır.
Sağlığa dünya ölçeğinde bakan yaklaşımın yaygınlaşması, sağlıkta eşitsizliklere karşı dünya çapında giderek artan bir duyarlılık gelişmesine neden olmuştur. Yoksul ülkelerde erken ölümlerle savaşım ve hastalık prevalanslarının geriletilmesine yönelik geniş çaplı kampanyalar, çiçek hastalığının yok edilmesi ve polio savaşımının da bu yönde ilerliyor olması gibi belli bir başarı sağlamış olsa da, yüksek ve düşük gelirli ülkelerin sağlık düzeyleri arasındaki fark giderek artmaktadır. (..) başlıca neden, yoksul ülkelerin son on yıllarda dünyanın bir bütün olarak artan zenginliğinden pay almaktaki yetersizliğidir. Yoksulluğun nedenlerinin temel olarak politik ve ekonomik olmasına ve bu nedenle hekimleri ve birliklerini aşmasına karşın, hekimler sonuçta yoksulluğun neden olduğu hastalıklarla uğraşmak durumundadırlar. Düşük gelirli ülkelerde hekimler hastalarına sunacak çok az kaynağa sahiptir ve sürekli olarak bu kaynakları en adil biçimde dağıtmak sorumluluğu ile yüzyüze gelmektedirler. Orta ve yüksek gelirli ülkelerde bile hekimler, küreselleşmeden doğrudan etkilenen göçmenlerle ya da sağlık hizmetlerine erişemeyen hastalarla karşılaşmaktadırlar.”
DTB’nin çizdiği çerçeve “tatminkar” olmasa da sağlığın sosyal belirleyenleri ve eşitsizlikler konusunu öncelik yapmasıyla doğrudan desteklenmeyi hak ediyor. Ötesi tek tek hekimlerin ve bu başlıklarda düşünen/eyleyen organize hekim gruplarının ilerletici katkılarına gereksinim duyuyor.
Bu anlamda uzun süredir ilk kez bir seçim ortamında (halkın yaygın kullanımı anlamında) hastalık başlığından daha fazla sağlık konuşma şansımız var. Seçim gündeminde asgari ücretin tartışılıyor olması bu imkanı sunuyor. İktidarın “kaynak yok” ifadesi sağlıkçı yaklaşımıyla sağlığı öncelemeyen bir akıldır ve o nedenle yüzde 70 hasta güvenceli şehir hastaneleri hayalleri oluyor!
Kuşkusuz asgari ücretin artması, kaynakların “daha” eşit dağıtılması küçümsenmeyecek önemde sağlığa katkı sunacak iyileştirmeler. Bu çabanın zorunluluğunu ve hekimlerin de sağlıkta eşitsizliklere mikro (gündelik hekimlik pratiğinde, hasta-hekim ilişkisinde) ve makro (toplumsal ölçekte) düzeyde nasıl müdahale edecekleri, tartışmanın derinliği ve zemininin doğru tanımlanması –yukarıda da ifade ettiğimiz gibi- organize hekim gruplarının katkılarına muhtaç.
Ne güzel ki “Sağlıkta Hakkaniyeti Artırmak ve Sağlığın Sosyal Belirleyicilerini Vurgulamak İçin Ulusal Tabip Birliklerinin ve Hekimlerin Rolü” toplantısına TTB adına katılan Prof. Dr. Kayıhan Pala grup toplantısında eşitsizliklere yol açan asıl neden(ler)e işaret eden bir konuşma ile katkı sunmuş: “..sağlıkta eşitsizliklerle baş etmekle ilgili temel sorun küresel kapitalizm… ve mücadelenin buna karşı yürütülmesi gerek...” (EB/HK)