bu sabah trt'nin verdiği habere göre emeklilerin intibak yasasıyla ilgili görüşmeleri sırasında iktidar milletvekillleri tarafından yapılan bir öneriyle ilaçlar için belirlenen katkı payında azaltmaya gidilmesi istenmiş.
acil sağlık hizmetlerinin de "paralı" hale geldiği, özel hastanelerde hastalardan kayıt dışı olarak ek para alındığına dair söylentilerin çoğaldığı, dahası özel sağlık kuruluşlarında artık hekimlere bıçak paraları ödendiği, özellikle düşük gelirli yurttaşların, aldıkları ilaçların bedellerinden daha fazla kullanım parası ve katkı payı ödediği kamuoyunun gündeminde yer almaya başlarken böyle bir indirime gitme kararı toplumdaki sıkıntının "karar verici"ler ve "iktidar" tarafından da fark edildiğini gösteriyor.
gerçekten de durum giderek daha çok sıkıntılı hale gelmiş durumda yalnız hastalar ve toplum değil, onlara hizmet sunan hastaneler de sgk'ya yolladıkları faturaların giderek daha çok kesintiye uğradığından ve hizmetlerinin karşılıklarını alamadıklarından, aile hekimleri ise kendilerine verilen paraları, çeşitli nedenlerle önemli oranda azalmaya başladığından yakınmaya başladılar.
Tabii bu arada yapılan bazı araştırmalarda da dile getirildiği üzere sunulan ve bedeli sgk'dan alınan hizmetin "gerekli ve gereksinime karşılık olup olmadığı" konusunda da tartışmalar var.
kısacası "sağlıkta dönüşüm programı" hep vurguladığımız gibi "sağlığı ve sağlıklılığı" değil "para kazanmayı" önceler duruma geldi. sağlık alanındaki bu gidişin gidiş olmadığı noktasında daha çok kişi hemfikir olmaya başladı.
hakkına sahip çıkma ve birlikte mücadele
türk tabipleri birliği ve sağlık ve sosyal hizmet emekçileri sendikası başta olmak üzere, sağlık çalışanlarının çeşitli örgütlenmeleri ve bir kısım hasta örgütlenmesi özellikle 663 sayılı khk'nın yayınlanmasından sonra daha sık bir araya gelerek her yerde "sağlık hakkı meclisleri" oluşturma çabası içindeler. yaşanılanları daha çok paylaşmaya, birbirlerine fark ettirmeye ve birlikte itiraz etmeye çalışıyorlar.
bunlar olması gerektiği kadar hızlı, yaygın ve geniş ölçekli olmamakla birlikte olumlu gelişmeler. bir toplumun kendi sorunlarına sahip çıkması, onları dile getirip tartışması, sonra da "asıl güç odağı" olarak itirazlarını dile getirmesi demokrasilerin olmazsa olmaz niteliklerinden birisi.
üstelik bu yalnız sağlık alanında değil farklı alanlarda da buna benzer geniş tabanlı bir araya geliş çabalarının bir devamı niteliğinde.
yeni anayasanın yapılması, kürt coğrafyasında kalıcı bir barış ortamının varedilmesi, insan hakları ihlâllerinin azaltılması, basın mensupları başta olmak üzere, cezaevlerinde bulunan çok sayıda insan için, cezaya dönüşen tutukluluk sürelerinin kısaltılması konularında farklı yapıların bir araya gelip ortak çaba göstermek için arayışlarda bulunması bunlara örnek.
henüz demokrasiyi yeterince içselleştirmediğimiz, gündelik yaşamımızda her boyutuyla ve her düzlemiyle önceleyip uygulamadığımız için çok kolay olmuyor ama, öğreniyoruz.
sağlık hakkı meclisleri
şu sıralarda pek çok yerelde "sağlık hakkı meclisleri" toplanıyor. istanbul'da bir hafta arayla 18 ve 21 şubatta istanbul sağlık meclisi toplantıları yapıldı.
türk tabipleri birliği pek çok sivil örgüt ve kesime gönderdiği mektuplarla "sağlığın bir hak" olduğuna vurgu yaparak, "gss'nin sağlık hakkının ihlâline yol açtığını" söylüyor ve birlikte etkin bir işbirliği talep ediyor ve ilkini 19 kasım 2011'de düzenlediği "türkiye büyük sağlık hakkı meclisi"nin ikincisinin 11 mart'ta ankara'da düzenleneceğini belirterek katılım davetinde bulunuyor.
21 aralık'ta türkiye'nin her yerinde yapılan ve örgütlü çalışan kesimlerle muhalif siyasi yapıların büyük ölçekle ve geniş katılımla desteklediği "g(ö)rev eylemi" sağlık alanında yaşanan sorunları ve olası hak ihlâllerini gözler önüne sermeyi ve bunları yaratan khk'ya karşı birlikte mücadeleyi amaçlamıştı.
bu eylem nedeniyle kimi sağlıkçılar hakkında davalar açılmış, idari yaptırımlara gidilmiş olsa da toplumun en azından ekonomik düzeyi en altta bulunan kesimlerinin, sağlıkları için ceplerinden ödemek zorunda kaldıkları bedelleri daha çok ifade etmelerine yol açmıştı.
sürecin bu evresinde en azından örgütlü kesimlerin daha yakın ve omuz omuza bir mücadele sürdürmesinin yararlı olacağı açık. ama bunun yeterli olmadığını da bilmek gerek.
sağlık kurumlarında ve sağlık hizmeti sırasında, hizmetten yararlanan halkla ve farklı toplum kesimleriyle bir araya gelip bu konuları konuşmak ve paylaşmak gerekiyor. bu noktada türk tabipleri birliği'nin yaşanan sorunları görünür kılmaya yönelik faaliyetleri çok olumlu ve önemli.
ttb ikinci başkanı sevgili feride çalık imzasıyla tabip odalarına gönderilen işyerlerinden başlayarak, türkiye büyük sağlık hakkı meclisine kadar farklı toplumsal ölçeklerde oluşturulacak ve "birleşik mücadele"yi hedefleyen "sağlık hakkı meclisleri"nin nasıl oluşturulacağına ve nasıl çalışacağına dair bilgilenme notu (1) ve bu notun ekinde yer alan, hizmetten yararlananların ve hizmetin durumunu anlamaya yönelik değerlendirme formları (2) eğer gerekleri yerine getirilip hazırlanan raporlar merkezileştirilir ve birleştirilerek kamuoyuna sunulursa, sağlıkta dönüşümün sağlık hakkı ihlâlleri yarattığına dair çok önemli ve somut veriler sunmuş olacak.
demokratik ve yatay örgütlenme
bu meclislerin oluşumunda benimsenen "birleşik mücadeleyi yaratmak üzere talepler için mücadele etmek isteyen herkesi kapsaması" ve katılımcıların "statü, unvan, çalışma düzeni, örgütsel aidiyet vb. farkı gözetmeksizin, eşit olarak yer alması" ilkeleri kuşkusuz demokrasi anlayışı ve demokratik tutum ve alışkanlıkların değiştiğini işaret eden önemli noktalar arasında.
yine benzer biçimde sağlık hakkı meclislerinde, genel sağlık sigortası'nın bütünüyle yürürlüğe girmesiyle ortaya çıkan ve çıkabilecek sorunların görünür kılınması ve bu kapsamda sağlık hizmetlerine ulaşımın önündeki engellerin saptanması, sağlık hakkı taleplerinin somut bir biçimde tanımlanması amacıyla sunulan formlarla hizmete ilişkin verilerin toplanması ve somut bilgiye dönüştürülmesi çok önemli.
bu formlarda "hem sağlık hakkı meclislerinin bileşenlerine, etkinliklerine ve aldığı kararlarla, gerçekleştirdiği eylemlere dair bilgilerin" olması; ayrıca sağlık hizmetinden yararlanan kesimlerin "sosyal güvence durumları", "gelir testi yaptıranların sayıları", "bu sırada yaşanan sorunların neler olduğu", "prim borcu olanların", "kayıt dışı çalışanların", "prim borcu nedeniyle sağlık hizmetlerine ulaşamayan, sağlık hizmetlerinden yararlanamayanların sayıları", "katkı payları ile ilgili veriler ve bunlara yönelik sorunlar", "gss ile ilgili olarak sorun yaşayan özel grupların olup olmadığı", "özel hastanelerde alınan/ödenen fark ücretleri", "özel sağlık kurumlarında yaşanan kayıt dışı ödemelere ilişkin bilgiler", "odalara bu konuda yapılan şikayetler", "aciller sağlık hizmetleriyle ilgili bilgiler ve yararlananların görüşleri ve değerlendirmeleri", "aile sağlığı merkezleri ve aile hekimlerinin hizmetlerine, koşullarına ve bunlardan yararlananların görüşlerine dair bilgiler", "rutin poliklinik hizmetlerine ilişkin değerlendirmeler"in yer alması, mücadeleye ilişkin bakış açısı ve bundan sonra yapılacaklara dair bir umut ve güvenç oluşturuyor.
ttb başta olmak üzere sağlık örgütlerinin kendileri aracılığıyla uygulanan sağlıkta dönüşüm programına, kendileriyle ilgili ortaya çıkan sorunların dışında bir bütün olarak yaklaşmaları çok olumlu bir noktaya gelindiğini gösteriyor.
bilgileri paylaşmak ve toplumsallaştırmak
bu noktadan sonra elde edilen bilgilerin medya aracılığıyla ve yaygın olarak kamuoyuna duyurulması, bu verilerin düzenli ve sürekli bir şekilde toplanması ve kamuoyuyla paylaşılması, toplumla sağlıkçıların sorunun farklı taraflarında değil, aynı tarafında ve aynı ölçekte mağduru olduğunu göstermesi bakımından yararlı olacaktır.
aynı konuda, daha önce oluşturduğumuz ilk sivil sağlık hakkı örgütlenmesi sırasında düşünüp, planladığımız ve her hizmet düzeyinde önerdiğimiz "sağlık hizmeti sunan sağlık kurum ve kuruluşlarının dayanışma, destek, izleme ve değerlendirme kurulları" olarak tarif ettiğimiz "sağlık hakkı izleme kurulları"nın benzerlerinin artık bir gerçeklik olarak gündeme gelebileceğini de gösteriyor. aslında bu tür yapıların gerçekleşmesi toplumun yalnız kendi sağlığına değil sağlık kurumlarına ve sağlık sistemine de sahip çıkması anlamına geldiği için önemlidir.
11 mart 2012 pazar günü ankara da gerçekleştirilecek olan "türkiye büyük sağlık hakkı meclisi"nin arifesinde, sağlığın bir hak olduğu, bu hakkın topluma hizmetle ilgili en üst organizasyon olan devletin vazgeçilmez ve zorunlu bir görevi olduğu ama bu hizmetin karar vericisi ve yönetenin de bizatihi toplumun kendisi olduğu doğrusu ve gerçeği bir kez daha vurgulanmalıdır. (ms/hk)