"ekonomik kriz sağlık sektörünü de vurdu" (1)
biz henüz böyle demiyoruz; belki de "diyemiyoruz!"
22 aralık 2011 tarihli bu haber bloomberg ht'de yer almıştı. kimse irdelemedi üzerinde durmadı, tartışmadı.
portekiz'de sağcı koalisyon hükümetinin "kemer sıkma politikası"na atıf yapan bu haberde sağlık sektörünün nasıl etkilendiğinden söz ediliyor.
haberde dikkât çekmek istediğim bölüm aynen şöyle:
"mecliste kabul edilen yeni yasayla 1 ocak 2012 tarihinden itibaren sağlık hizmetlerine artış geldi. şimdiye kadar 8,6 euro olan acil servis hizmeti 15 euroya, 9,6 euro olan acil çocuk hekimliği 20 euroya, 2,25 euro olan normal doktor muayenesi 5 euroya, bedava olan uzmanlık gerektirmeyen hastalıklarla ilgili doktor kontrolü de 4 euroya çıktı. devlet hastaneleri için geçerli olan yeni yasa gereği portekizliler hastaneye girmeden önce bu paraları ödemek zorunda kalırken, bu yüzden hastanelere bankomat takılması ve kredi kartı makineleri bulundurmaları tavsiyesinde bulunuldu. portekiz hükümeti, sağlık hizmetlerine yapılan artışla 2012 yılında 100 milyon euro ek gelir öngörüyor."
haberin sonuna portekize komşu ispanya'ya dair de bir küçük bilgi eklenmiş: buna göre ispanya'da da sağlık sektöründe bazı yeni önlemler uygulamaya konulmuş. buna göre katalonya özerk yönetimi "her doktor reçetesi başına hastalardan 1 euro ek ücret alınmasına karar vermiş". uygulamanın tüm ispanyada yaygınlaştırılması düşünülüyormuş.
haberde anlatılan durum bizden daha vahim gibi görünüyor! orada acil hizmetler de paralı olmuş.
ama benzerlik çok açık: bizde de herkes artık sağlık sigortası primi ödemek zorunda. bizde de herkes aile hekimi dahil her başvurusunda üç ilaca kadar reçete başına 3 tl, sonrasında her yeni ilaç için 1 tl. daha, ayrıca her ilaç için farklı oranlarda katılım payı, sgk kapsamında olmayan ilaçlarda ilaç bedelinin tümünü, yapılan inceleme ve muayeneler için, başvurulan kurumdan kuruma değişen miktarlarda katılım payı, her muayene randevusu için 4 tl. telefon ücret, sağlık kurumlarına arcıyla gitmişse otopark parası, eğer aracı yoksa değişsen miktarlarda ulaşım bedeli ödüyor.
euro doların iki katı ama bu ülkenin insanlarının ortalama gelir düzeyi de euro'nun geçerli olduğu ülkelerin yarısından daha az. dolayısıyla gerçek değer karşılığı anlamında sağlık hizmetine erişim ve yararlanmanın karşılığı ve maliyeti bizde çok daha yüksek. herhalde bu dünyanın 16. büyük ekonomisi olmamızdan kaynaklanıyor!
üstelik bunlar sağlık hizmetini herkese cebinden para çıkmadan sunacağı vaadeden bir iktidar tarafından gerçekleştiriliyor.
dürüst ya da çaresiz olmak!
haberden yola çıkarak portekizliler için "ya daha dürüstler ya da daha çaresizler" diye düşünüyorum. çünkü gerçeği açıkça ortaya koyuyorlar. portekiz basını da bunu doğru yansıtmış; uluslararası mali yardım için ab, ımf ve avrupa merkez bankası ile yapılan anlaşmaya atıfta bulunarak, olayı kamuoyuna "troyka'nın noel hediyesi" başlığıyla duyurmuş.
bizde genel medyada bunlara dair yazılıp çizilen birşeyler yok. bir kezim "muhalif" medya hemen her gün gündeme getiriyor, ama kendimzi söylüyor, kendimiz dinliyoruz.
medyada şimdilik yeşil kartla ilgili düzenlemeler daha öncelikli olarak yansıtılıyor, henüz sağlık vergisinin ve uygulamadaki alınacak paraların, merkezi randevu sistemiyle herkesin ödeyeceği 4 tl'nin haber değeri yok gibi görünüyor.
ama asıl vurgulamak istediğim önemli olan başka bir fark daha var:
bizim medyamızda bu uygulamaların ımf, db, dtö gibi uluslarüstü finans kuruluşlarının isteği, planlaması, dayatması ile olduğu yazılmıyor, tersine bizim hükümetimizin, bize uygun olarak geliştirdiği bir sağlığı "dönüştürecek" bir model olarak sunuluyor. dönüşümü planlayan ve uygulayan uzmanlar bile bu gerçeği ağızlarına almıyorlar, sorulduğunda "benzerlik" olduğunu söylüyor, hemen ardından ise küçük farkları ortaya koyuyorlar.
medyanın bu tutumunun iki temel nedeni var: ilki ekonomik ve siyasi bakımdan durdukları nokta! bizdeki medya sahiplerinin çoğu diğer ekonmik sektörlerde de birer aktör durumunda.
o yüzden bu tür haber ve değerlendirmeleri yapma konusunda ayakları değil belki ama "dilleri bağlanmış" durumda. ama asıl engel kendi kendilerine koydukları "sansür". bunu yapmazlarsa "hükümetle ilişkileri"nin bozulma olasılığı var. o yüzden sıklıkla hükümetin bu konudaki söyleminden aykırı bir söylemi yeğleyemiyorlar.
demokrasi ve özgürlükler
bu tutumun vardığı nokta ise aslında "demokrasi ve özgürlükler" konusundaki durumumuz ve düzeyimiz konusunda bir gösterge oluşturması.
doğrudan halkın aleyhine olan bir durumu yansıtırken bile "doğruları ve gerçekleri" söyleyememek ancak bizim gibi "demokrasi" düzeyleri kaldırım yüksekliklerine koşut olan ülkelerde geçerli.
o yüzden portekiz'den, ispanya'dan ab'nin diğer ülkeleri başta olmak üzere sermayenin alabildiğince küreselleştiği, kapitalizmin "neoliberal" politikalarının uygulandığı her yere bakmak, oralardaki gelişmeleri sürekli izlemek, bizde olanlarla karşılaştırmak, düne bugüne ve bunlardan hareketle geleceğe bakmamız gerekiyor.
tabii medyanın neyi nasıl yazdığına da! çünkü özgür ve bağımsız medya demokrasilerin gelişmesi için önemli unsurlardan birisi, belki önde gelenidir. bunu yapanların değişik gerekçelerle "cezaevlerine atılması" alışıldık bir uygulama olsa da. çünkü hiçbir şey "bedel ödemeden" olmuyor.
(1) http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1043503-ekonomik-kriz-saglik-sektorunu-de-vurdu