"sağlıkta dönüşüm programı" toplumu bir bütün olarak görmeksizin bireye yönelik sağlık hizmetlerini önceliyor. ama bireylerin bu hizmetlere erişimi için de önemli bir koşul dayatıyor: "prim ödemek!" bireyler ancak prim ödendikleri zaman gereksindikleri sağlık hizmetlerinden "bireysel" düzlemde yararlanabiliyor, eğer koşul ve olanakları uygunsa!
hiç kimse yalnız başına ve kimseyle temas etmeden yaşamıyor. böyle olduğu için birey'in olduğu yerde hep bir "toplum" da bulunuyor. bu yüzden bireyler sağlıklılık hallerini yitirdiklerinde bir şekilde içinde bulundukları toplum da etkileniyor. dolayısıyla sağlık "bireysel" bir olay değil.
hangi açıdan bakılırsa bakılsın her durumda ve olguda bir de toplumsal boyut var. o yüzden bireylerin sağlığı için her zaman toplumun sağlığını da göz önünde bulundurmak gerekiyor.
yetkililer "sağlıkta dönüşüm programı'nda toplumun sağlığıyla da uğraşan yapılar, birimler ve faaliyetler de var" diyebilirler. bu hizmetlerin ne yaygınlıkta, ne kadar, nasıl ve ne etkinlikte sunulduğunu tartışmayı bir yana koyup yalnız bir noktaya dikkât çekmek istiyorum: bilimsel, doğru ve çağdaş sağlık yaklaşımında bireyin sağlığı ile toplumun sağlığı birlikte, aynı anda değerlendirilmek zorundadır.
birini aile hekimine, bir diğerini "evde bakım servisine", bir başkasını toplum sağlığı merkezine, hiç kimsenin üstlenmediği ya da yapmadığını da "gönüllü örgütlenmelere" bırakırsanız ve bunların birbirleriyle organik, sürekli ve etkin ilişkisini sağlamazsanız bu örnekte olduğu gibi sonuç hep başarısızlık olacaktır. sağlık konusunda birey içinde yaşadığı toplum ilişkilendirilmediğinde, birisinden birisi göz ardı edildiğinde hem bireysel, hem de toplumsal sağlıksızlığa davetiye çıkarılmış olacaktır.
bolu anadolu lisesi'nde çalışan bir hizmetliden (i.t.)"verem basili"ni alan ve yapılan kontrolde sayılarının şimdilik "12" olduğu belirtilen "kuşkulu verem olguları"nın varlığı tüm bu söylediklerimi kanıtlayan tipik bir örnek.(1,2)
yeni verem olgusunun anlamı
söz konusu hastalığa yakalanan hizmetlinin hastalığı yüzünden "işten atılması" konusunu da, çok önemli bir "insan hakları ihlâli" olduğu gerçeğine de bu yazı bağlamında değinmiyorum. çünkü burada yaşanan "sağlık faciası" tam da "sağlıkta dönüşüm projesi"nin yanlışlığını bir kez daha görmemizi sağlıyor.
çünkü "sağlıkta dönüşüm programı" bir bütün olarak ele alındığında pek çok bakımdan sağlık değil, "sağlıksızlık" yaratan bir model. "prim", "hizmet başı ödeme", "katkı payı" ve hizmete erişim için gereken diğer koşul ve olanaklara sahip olmak, hizmetten yararlanırken yerine getirilmesi gereken yükümlülükleri üstlenmek gerekiyor.
dolayısıyla tüm bunlar benzer modellerin uygulandığı pek çok başka ülkede olduğu gibi bu hizmetleri kullanılamaz, yararlanılamaz hale getiriyor. söz konusu hastanın neden tedavisini en iyi bir şekilde sürdürmediğini sağlık bakanlığı(4) ve türk tabipleri birliği'nin(5) raporları dikkâtle okunduğunda anlaşılabilir.
sağlıkta dönüşüm programı'nın yeğlediği model sağlıklılığı değil, onun sunulduğu sırada harekete geçen ve işleyen kapitalist tüketim sistemini ve kârın elde edilmesini önceliyor.
bu mantık yüzünden verem gibi "yoksulluk ve yoksunlukların" ürettiği hastalıklarla uğraşmak kimsenin çalışmak istediği bir sağlık hizmet alanı ve konusu haline geliyor.
çünkü bu tür hastalıklar çok zor, çok emek isteyen, çok büyük riskleri üstlenmeyi gerektiren, sıklıkla gereksinilen bütüncül ve birbirini tamamlayan hizmet unsurlarının desteği olmaksızın sürdürülen hizmetler. verem savaş dernekleri bunu en çok bilen yapılar.
oysa bir tüberkülozlu hasta temas ettiği toplumun diğer tüm bireyleri için de görünmez bir sorun oluşturan ciddi bir durum demektir. onun ilacının tam olarak sağlanması, düzenli olarak onları kullanması, bir hasta olarak ilaçlar dışındaki tüm yaşam gereksinimlerinin etkin bir şekilde karşılanması, yalnız onun ve çevresinin sorunu değil, toplumun ve toplumun sağlıklılığı için uğraşan herkesin görevidir.
ama uygulamada ne yazık ki böyle değildir. her hasta bu örnekte de görüldüğü gibi kendisi ve yakın çevresiyle bir "mahkum ve mağdur" durumundadır. üstelik sıklıkla ötekileştirilme tehdidi ile de karşı karşıyadır. korkusu ve paniği, kendisini gizlemesi, tedavisini etkin bir şekilde sürdürememesi bu yüzdendir.
tüm bunların varlığında o ister istemez, toplum içinde temas ettiği başkaları için de bu hastalığın bir olasılık halinden çıkıp gerçeklik haline dönüşmesi için de bir kaynak haline gelir.
sağlıkta dönüşüm neden çözemez?
"peki ne olmalı ki sağlıkta dönüşüm programı bu sorunun üstesinden gelebilmeli" diye bir soru sorulabilir. bunun tek yanıtı vardır: "bu model bu konuda hiç bir şey yapamaz"
çünkü, bu sistemde herhangi bir yakınması olmayana yönelik bir hizmet sunumu söz konusu değildir. koruyucu ve önleyici sağlık hizmetleri hizmetin bütünü içinde "yok" denecek kadar önemsizdir.
çünkü, bu sistemde iyilik değil, hastalık para kazandırır ve bu sistemi döndürür. o yüzden hizmet yakınmayla başlar. oysa verem hastalığında yakınma başladığında başkaları için de sorun başlamış demektir.
verem hastasının yakınması halinde eğer o kişinin sağlık güvencesiyle ilgili koşul ve olanakları söz konusu ise mevcut hizmet modeli bu olguyu saptayabilir ve tedavi için yönlendirebilir.
çünkü, etkeni almış ama henüz bir yakınması olmayan hastalar için bu model bir şey yapamaz. bir olgunun bulunduğu yerde başka bir olgu çıkarsa, o çevredeki diğer insanlar belki kontrolden geçirilip olası saptanabilir yeni olgulara da o zaman erişilse de durum yine ilki gibi olacaktır. o kişinin başka yerlerde temas ettiği kişiler, henüz belirti vermeyen ama hasta kişiler, bu kişilerin etkilediği kişilere bu sistem dahilinde sunulan hizmetin bir çözümü yoktur.
çünkü, bu sistem hizmet sunanları da pek çok bakımdan sınırlamaktadır. bir aile hekimi bir ikinci kontrol sisteminin onayı olmadan bir veremli hastanın çevresindeki kontrol etmeye gidemez; bunu sürekli olarak yapamaz, ne çalışma koşulları, ne de ona tanınan hak, yetki ve görevler buna elverişli değildir.
çünkü, zaten o da bunu yapmak istemez, çünkü yaptığında kazanacağı bir şey olmadığı gibi kaybedeceği pek çok şey olabilir.
"verem hastalarına hizmet" sağlık çalışanı için mesleki uygulamasından kaynaklanan ücretlendirilmesi için geçerli olan "performans puanı" için bir karşılığı yoktur. hasta olmayan bir veremli yakınının kontrolünün bir "performans puanı" yoktur. bir verem hastasını olabildiğince erken saptamanın bir "performans puanı" karşılığı yoktur. bir verem hastasının tedavisinin dünya sağlık örgütü'nün önerdiği şekilde "gözetim altında" uygulanmasının bir "performans puanı" yoktur.
bir veremli hastanın yaşam koşulları ve çevresinin iyileştirilmesi için harcanan çabanın, örneğin daha çok protein almasının, yeterli ve dengeli beslenmesinin sağlanmasının, yaşadığı evin ve mekanın iyileştirilmesinin, yaşama uygun hale getirilmesinin, yakınlarının onun artık bir hasta olduğu için sağlayamadığı gereksinimlerini karşılamak için uğraşmanın bir "performans puanı" yoktur. dolayısıyla bir sağlıkçı bunların hiç birisini yapmayacaktır. bunlar yapılmadığında ise bu döngü sürer gider.
çünkü, bu modelde sorun görünür olduğunda en yakın görevli haberde görülen örnekte olduğu gibi sorun çıktığı anda ve orada olanları kontrol eder, sonra da hastayı tedavi için yönlendirir ve işi biter. bir hafta sonra, onbeş gün sonra, bir ay sonra aynı yerde yeni bir kontrol yapmaz, yapamaz. o kişinin saptandığı yer (okul) dışında bulunduğu, yaşadığı, temas ettiği kişilerle ilgili de bir şey yapmaz, çünkü bunu yaptığında suyun altındaki "buzdağı"na çarpacağını bilir.
belki bir başka yerde ve zamanda bu temaslı kişilerin içinden çıkacak yeni bir olgu, yeni bir "index / kaynak" olgu olarak kabul edilecek, belki aynı sınırlılıkta bir başka faaliyet daha yapılacak, ama o da bu kadarla sınırlı kalacaktır.
ne olmalı?
işi bu olan ve bu işe gönül vermiş bir verem ekibinin tüm toplumu bu gözle ve bu yönden taraması da olanaklı değildir. böyle bir sorumluluğu üstlenmesi de kimseden beklenmez, beklenemez.
ama sağlık modeli, bireyin sağlığı ile onu belirleyenleri bir arada değerlendirip ve yalnız hastalığını tedavi etmek için değil, sağlıklılığını en iyi şekilde sürdürmesi için bir şeyler yapmaya başladığında ancak bu tür olaylar yaşanır olmaktan çıkacaktır.
kişi kendisi, koşulları, çevresi ve onun sağlığını etkileyen ve belirleyen tüm unsurlarla birlikte bir bütün olarak ve sürekli biçimde bir sağlık desteğine sahip olduğunda bu sorunları yaşamayacaktır.
onun için "sağlıkta dönüşüm programı" verem gibi toplumsal hastalıkları bitiremez, ortadan kaldıramaz. dünyanın 16. büyük ekonomisinde görece sosyo-ekonomik düzeyi düşük olmayan bir "batı şehri"nde bu habere konu olan olay bu yüzden yaşanır. verem hastalığına yakalananlar, hastalıklarıyla, yoksulluklarıyla, işsizlikleriyle ötekileştirilerek yaşarlar, aslında çok da yaşayamayıp ölürler ve dolayısıyla fiziksel olarak ortadan kalktıklarında sorun da ortadan kalkmış sayılır ama tersine böyle yaklaşıldıkça büyüyerek sürer gider.
çok gerilerde değil, bir ay önce ocak ayının ilk haftasında bu konuları yine tartışmıştık; resmi raporlarda görüp saptadığımız gerçeklere bakınca "verem hastalığı" sağlıkta dönüşüm programı"nı değerlendirmek için bir "turnusol kağıdı" niteliğinde bir hastalıktır diyebiliyoruz.
o raporlarda da görüldüğü gibi bu uygulama ne yazık ki bu değerlendirmeden başarıyla çıkamamıştır. "verem" küresel finans kaynaklarının dayattığı "sağlıkta dönüşümü programı"nı uygulamaktan vaz geçmeyen "sağlık bakanlığı"nı bir kez daha yenmiştir. ama asıl yenilen hastalar, yakınları ve onlardan etkilenen herkes, bir bütün olarak toplumdur. Yalnız bireyin sağlığı için değil, toplumun sağlığı için de, "veremin" çözümü için de sağlıkta dönüşümden vazgeçilmesi gereklidir" (mk/hk)
dip not: sabah gazetesi'nin verdiği haberde (3) konu edildiği üzere, sayın bolu valisinin verem hastalığına dair bilgisinde bir eksiklik olduğu anlaşılmaktadır. verem hastalığı bir "virüs" tarafından yapılan bir hastalık değildir. veremin etkeninin latince adı "mycobacterium tuberculosis", halk arasındaki adı da "verem basili"dir. dolayısıyla bu etken virüs değil, bir "mikrop"tur. mikroplar da virüsler gibi canlı hastalık etkenleridir, ama bir ve aynı şey değildirler. virüse "mikrop", mikroba da "virüs" demek, bir bilgi eksikliğini gösterir. bu eksiklik eğer yetkili ve sorumlularda ise çözüm zaten söz konusu olamaz.
(1) http://www.ntvmsnbc.com/id/25322176/
(2) http://www.dha.com.tr/bolu-anadolu-lisesinde-verem-panigi-son-dakika-haberi_270140.html
(3) http://www.sabah.com.tr/Yasam/2012/02/14/lisede-verem-panigi
(4) Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire Başkanlığı'nın 2011 yılı raporu http://www.verem.saglik.gov.tr/content/files/yayinlar/raporlar/turkiyede_verem_savasi_2011_raporu.pdf
(5) Türk Tabipleri Birliği konuya ilişkin raporu: http://www.ttb.org.tr/kutuphane/tuberkulozrpr.pdf