Bir Kürt. Adı yok. Filmde "Adın ne?" sorusuna verdiği yanıt da "Kürt". Adı olmayan Kürtün film boyunca konuşması da yok. Çünkü Kürt’ün adı olmadığı gibi, Kürt’ün dili de yok. Kürt film boyunca sessiz. Ancak bu sessiz Kürt aynı zamanda çok da güçlü. Ve kavgada kimin yanında olursa karşı taraf için bir tehdit. Kürt filmde başrolde değil. Hatta filmin ilerleyen sahnelerinde bir hayalete dönüşüyor. Halen yaşayıp yaşamadığı belirsiz.
Bir Adanalı. Cenk. Adı savaş anlamına geliyor. Otoriteye karşı. Lümpen bir işçi. Keş, esrarkeş. Filmde başrolde o var. İktidar ilişkilerinde değişimin başını çeken o. Arıza bir tip, evet. Hatta ilk kanı da o akıtıyor. Daha sanatsal ifadesiyle sarmaşığın boy atmasına, uzandığı yeri kaplamasına vesile oluyor. Cenk'i gerçek hayatta belki Adana Demirspor forması üzerinde polisle çatışırken de görebilirdiniz. Gemiye yaptığı son dolandırıcılık sonrası yaşam sahası daraldığı için gelmiş. Film boyunca uyuşturucuyla geyik çevirmediği zamanlar haricinde sıkıntının ve amaçsızlığın ağırlığının yarattığı bunaltının sınırlarında dolaşıyor.
Yönetmen: Tolga Karaçelik Oyuncular: Nadir Sarıbacak, Özgür Emre Yıldırım, Hakan Karsak, Osman Alkaş, Kadir Çermik |
Bir başka kişi. İsmail. Uzun yol gemilerinde çalışan insan tipolojisinin bir başka örneği. Beş vakit namazını aksatmayan, üstlerine karşı itaatkâr, işini sadakatle yapan bir usta gemici.
Bir başkası, evi devlet tarafından yıkılan, ailesi sokakta kaldığında bile işini terk edip onların yanına gidemeyecek kadar çaresiz bir gariban. Kamarot Nadir. Mutfakta aşçı yamağı, sakin huylu, o da şimdiye kadar üstlerine hiç saygısızlık etmemiş.
Bir diğeri, eski bir taksici. Alper. Gemicilikte acemi bir tayfa. O da keş, o da hayattan gemiye kaçmış, kısa zamanda da Cenk'in kankası oluyor.
Ve tüm bunların üstünde bir beybaba. Kaptan. Gemilerde çalışan insan tipolojisinin hepsinden bir parçayı üzerinde taşıyan bir otorite figürü.
Bir gemide seyir halindeyken çok sert bir hiyerarşi hüküm sürer. Herkes bir altıyla konuşur, hiyerarşinin en üstündeki kişi en alttakilerle temasa geçmez, yüzünü bile nadir görür. Yönetenler ile yönetilenler arasında net bir katmanlaşma vardır. Emir-komuta işler. Peki ya gemi durunca? Gemi artık yürümez olunca? “Hepimiz aynı gemideyiz” sözünü hepimiz biliriz. Tarih boyunca yönetenler yönetilenlere başları sıkıştığında hep bunu hatırlatır: “Hepimiz aynı gemideyiz, kavga etmeyelim, batarsak hepimiz batarız.” Hepimiz aynı gemideyiz doğru; sermaye ve emek aynı ilişkinin farklı yönlerden ifadesi, bir bütün. Bu bütünlük bir anlaşmayla sağlanıyor. Ve kapitalist toplumda bu bir iş sözleşmesi yoluyla oluyor. Gemi böyle yürüyor, hareket ediyor, hayatlar da böyle geçiyor. Peki ya gemi durunca? Gemi ilerlemiyor, yerinde sayıyorsa? Gemi bir hapishaneye dönüşüyorsa? İnsanlar yiyecek yemek dahi bulamıyorsa? O zaman artık “hepimiz aynı gemideyiz” diyerek otorite meşruluğunu koruyabilir mi?
Tolga Karaçelik'in son filmi “Sarmaşık” iktidar ilişkilerini tartışıyor. Armatör iflas ettiği için bir Türk gemisi Mısır açıklarında demirler. Gemiye bankerler el koyacak, ardından başka bir armatöre satacak, gemi çalışanları da birikmiş paralarını yeni gemi sahibinden tahsil edeceklerdir. Tek yapılması gereken personelden ikisi yönetici toplam altı kişinin demir atmış gemide bir kaç ay beklemeleridir. Çalışmadan para kazanacak olma fikri başta herkese sıcak gelir, ancak zaman ilerledikçe gerilim yükselmeye başlar. Beybaba (kaptan) ve yardımcılığına atadığı İsmail (usta gemici) diğerlerini ve bir bütün olarak hareketsiz kalmış gemiyi eskisi gibi yönetemez hale gelirler. Beybabanın yönetme taktikleri, Cenk'in isyanıyla zaman içerisinde boşa düşer. Film bir dizi olayın ardından iktidar ilişkilerinde yeni bir evreye ulaşılmasıyla sona erer.
Karaçelik'in filmi jenerikte altı karakterin sırayla yolculuk öncesi yaşamlarındaki kimi mekanlarda kameraya doğrudan bakmalarıyla açılıyor. Buna filmin Brechtyen öndeyişi de diyebiliriz. Karakterler bize önce, gözümüzün içine bakarak bir yabancılaştırma efektiyle görünüyorlar. Ardından bunu 20-25 dakikalık kalabalık gemi sahnelerinde tek tek karakterlerin kişilik özelliklerinin gemi topluluğu içerisinde, diğer gemi personeliyle ilişkileri içerisinden açımlanması izliyor. İkinci bölümde gerilim ve çatışma yükseliyor. Üçüncü bölümdeyse gerçeküstü metaforlar da kullanılarak son ana dek yükselen bir çatışmayla çözümün ucuna ulaşılıyor. Çözümse izleyicilere bırakılıyor.
Tolga Karaçelik'in ikinci uzun metrajlı filmi üzerinde düşünülmüş, iyi bir film. Çok iyi oyunculuklara eşlik eden devasa geminin kasvetli ortamı ve özenli ışıklandırma, mekanı da filmin içeriğine katkı sunan önemli bir etmen olarak öne çıkartıyor. Gerçekçi diyaloglar filmin ritim ve akışkanlığını sağlıyor. Şaşırtıcı biçimde filmin sonuna saklanan iki metafor da (sarmaşık ve salyangoz) filmin çarpıcı etkisini büyütüyor. Bedel ödeniyor, kan dökülüyor, bunaltı ve çaresizlik esrik bir zafer tadında ayaklar altında eziliyor. Sabah olunca başka ve gerçek bir soru beliriyor: "Şimdi ne yapacağız?"
Sarmaşık filmi güçlü politik göndermelere sahip bir psikolojik gerilim filmi. Bazen sinemada bir film izlersiniz ve bittiğinde yerinizden kalkamazsınız; işte bu o film. Yönetmenin yarattığı mikrodünya hepimizin içerisinde yaşadığı makrodünyanın temel toplumsal çelişkilerini yansıtan bir ayna. Filmi izledikten sonra nasıl olup da bu dünyada yaşadığınıza inanamıyorsunuz; filmin güzelliği ve etkileyiciliği de burada.
Film önemli uluslararası film festivallerinde ve Türkiye’de yılın en iyi yapımı olarak ödülleri toplamaya başladı. Ödüller filmin hakkını teslim ediyor olabilir ama önemli olan filmin insanla, hayatla buluşması. Yönetmen Tolga Karaçelik emeğinin, filminin, derdinin ulaşabileceği sınırları görüyor, biliyor, yaşıyor olmanın samimi tasası içinde “kaç kişi izleyecek ki filmi, 20 bin mi?” diyor. En azından kendi adımıza izleyiciyi çoğaltmak adına filmin başrol oyuncusu Nadir Sarıbacak’ın davetine icabet edilmeli. Haydi herkes başaltına. Gemiyi sarmaşıklar sarmadan denizi muhabbetle köpürtmeye... (NG/HK)