Türkiye dış politikası ve hele bunun Ortadoğu alanı üzerine yazılanları, bilgiden çok akıl yürütmeye dayalı. Çetrefilli ve bir kısmı gizlilik içeren bu alanda edindiğimiz ‘bilgiler’ nihayet medyaya dayanıyor. Yabancı basını saymazsak, Türkiye’dekinin hali ortada; çok büyük bir kısmı, manipülasyonu ve yalanı görev edinmiş durumda. İletişim araçlarının gelişmişliğine ve yaygınlığına karşın, özellikle dış politika ve Ortadoğu’da olanlar üzerine doğru bilgiye ulaşmanın yolları epeyi kısıtlı. Çünkü bu araçların büyük bir kısmı, iktidarların/egemenlerin kontrolünde. Ortalığı saran bilgi kirliliği karşısında yazılanlara hep mesafeli ve sorgulayıcı yaklaşmak gerekiyor.
Dolayısıyla bu yazıda, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak gibi bir cehalete düşmeden, olay ve olgulara bakarak, olasılıkları hesap ederek ‘akıl’ yürütmeye çalışacağım.
Hep denilir ki, Ortadoğu’da siyaset bir gayya kuyusudur. Görüngülerin arkasında son derece karmaşık ilişkiler vardır. Bugün beyaz denilene, yarın kara denilir; o denli değişkendir. İttifaklar güvenilmezdir vs.
Türkiye, bölgenin bir parçası olarak bu tespitlerin tümüyle dışında olmasa da, bu bölgede düne kadar daha ‘ilkeli’, daha ‘dengeli’, reel politik bir dış politika yürütmekteydi. Ancak AKP iktidarının son dönemleriyle birlikte Türkiye’nin bölgedeki dış politikası Ortadoğu bataklığına saplanmış durumda. Bunun başlıca nedeni, AKP’nin Sünni İslamcı damarının kabarması ve bu bağlamda Müslüman Kardeşler Hareketi’nin (İhvan-ı Müslim’in) rüzgârıyla Ortadoğu ülkelerinin en azından bir kısmına ‘abilik’ taslamasıdır. Mısır ve Suriye’de olanlar, bu uçuk planın çökmesiyle sonuçlandı.
Çöküşün getirdiği suskunluk, Tayyip Erdoğan’ın şahsında kibrin hırsıyla bilendi! Erdoğan şimdiki durumu bir fırsat olarak görmekte!
Türkiye dış politikasının bataklığa saplanmasındaki ikinci unsur, Kürt sorunundaki takıntısı ve çözüme yanaşmayan tavrıdır. Türkiye, özellikle Suriye’deki Kürt hareketinin varlığını PKK-PYD ittifakı nedeniyle yakın tehlike olarak görmekte.
Bu genel politik sürecin geldiği aşamada (Aşama diyorum, çünkü politik hayat süreklilik arz ediyor) Türkiye’nin dış politikası keskin dönüşler yaşıyor gibi gözükmekle birlikte, aslında Suriye’de Esad devrilsin, Suriye Kürtlerinin bölgesi Rojava ezilsin noktasına kilitlenmiş durumda.
Türkiye’nin IŞİD’le anlaşma olasılığı
Ağır bir başlık, ama bu bir itham değil!
Peşine düşülen bir cevabın arayışıdır bu.
Türkiye’nin dış politikasında keskin dönüş olarak gözüken nokta şudur: IŞİD yayılmasına karşı ABD öncülüğünde ilk elde Suudi Arabistan, Katar, Mısır, Ürdün, Irak gibi Ortadoğu ülkeleri, Fransa, Almanya, İngiltere gibi Avrupa ülkeleri ittifak kurdular. ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry Türkiye’ye geldi. Ancak Türkiye bu ittifak bildirisini, IŞİD’in elinde 49 rehinesi olduğu için imzalamadı. Yani Türkiye, IŞİD’e karşı 49 rehinesinden dolayı tavır alamadı. Anlaşılır bir durum.
Ancak Türkiye’nin ittifaka katılmayışından kısa bir süre sonra IŞİD, 49 rehineyi serbest bıraktı!
Rehinelerin bırakılmasının üzerinden birkaç gün geçtikten sonra Türkiye’nin tavrı 180 derece değişti. Tayyip Erdoğan, IŞİD’in elinde 49 rehinemiz varken IŞİD’e karşı ittifakta yer alamazdık. Ancak şimdi koşullar değişti; rehineler serbest bırakıldı ve biz, IŞİD’e karşı bu ittifakın içerisinde askeri harekât da dâhil olmak üzere yer alıyoruz diyerek, Türkiye dış politikasındaki keskin dönüşe işaret etti.
Bütün bunlar 25-30 gün içerisinde oldu.
Şimdi can alıcı soru şu: Madem rehineler Türkiye’nin IŞİD’e karşı ittifakta yer almasına engeldi; bir diğer deyişle IŞİD, elinde bulundurduğu rehineler vasıtasıyla Türkiye’nin kendine karşı cephe almasını engelliyordu da, neden rehineleri serbest bıraktı? (Bu sorunun gereksiz olduğu, çünkü rehinelerin bir operasyonla kurtarıldığı söylenebilir. Rehinelerin bir operasyonla kurtarıldığı iddiası doğru değil. Rehineler bırakıldı, bıraktırıldı. Elbette bu bir çaba sonucu olmuştur. Esas ve sevindirici olan, rehinelerin sağ salim gelmesidir. Bunun altını özellikle çiziyorum.)
IŞİD, rehineleri bırakmakla öngörüsüz mü davrandı, yanıldı mı ya da Türkiye ile ilişkileri iyi tutmak isteyen bir kısım Irak’lı Sünni aşiretlerin baskısına mı dayanamadı? Bunlar birer olasılık.
Ancak bir olasılık daha var ki, bu bana daha güçlü geliyor. Türkiye IŞİD’le Suriye’deki Kürt hareketinin ezilmesi ve hatta Esad’ın devrilmesi karşılığında anlaştı! Bu bir spekülasyon ya da komplocu görüş olarak nitelendirilebilir. Bilimde spekülasyonunun yeri vardır, ancak toplumsal hayatta komplocu açıklamalardan uzak dururum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerek BM’deki konuşmasına ve gerekse diğer açıklamalarına baktığımızda; IŞİD’e karşı askeri harekâtın yalnızca hava saldırıyla yürütülmesinin kesin sonuç getirmeyeceğini, kara harekâtının da yapılması gerektiğini; Türkiye-Suriye sınırı boyunca derinlikleri 30 km’den 100 km’ye varıncaya dek bir tampon bölgenin oluşturulması gerektiğini ve özellikle PKK ile IŞİD’i terör kavramı üzerinden eşitleyerek Rojava’daki Kürt özerk varlığının da bir tehdit olduğunu belirtiyor.
Böylece Türkiye’nin IŞİD’e karşı ittifakın içerisinde yer almasındaki hesapları da açığa çıkmış oluyor. Mesele IŞİD değil, IŞİD gösterip sol vurmak!
Nasıl mı?
Kobani düşmek üzere!
Kürtler, batılı ülkelere silah verin diyor.
Erdoğan batılı ülkelere seslenerek Kürtlere sakın silah vermeyin, bu silahlar PKK’nın eline geçer diyor.
Hükümet tezkereyi bu hesaplar üzerinden hazırlayarak Meclis’e getirecek. Başbakan Davutoğlu, CHP’yi, tezkereye hayır oyu verirseniz IŞİD’i savunmuş olursunuz diye tehdit ediyor. İşte siyasette bir olayın tersyüz edilmesinin tipik örneği!
IŞİD güneyden, Türkiye kuzeyden bir makas mı oluşturacaklar?
Gerçi ABD ve Avrupa tampon bölgeye sıcak bakmıyorlar ama her şey her an değişebilir.
Bunlar birçok olasılığa açık konular.
İşin can alıcı noktasına dönecek olursak, soruyu tekrar ediyorum: IŞİD, Türkiye’nin elini kolunu bağlayan rehineleri neden serbest bırakarak Türkiye’nin elini kolunu açmış oldu. 49 rehine ile Türkiye’yi kendine mecbur bırakan IŞİD, akılsız mı?
Kürtlerin ezilerek teslim alındığı, Esad’ın devrilmese de alabildiğine dar bir bölgeye sıkıştırıldığı, Irak ve Suriye’de geniş bir alanda IŞİD devletinin kurularak Türkiye ile komşu olduğu bir dünya mı planlanıyor!
Ya da Türkiye, fırsat bu fırsat diyerek Kürt sorununu ezerek daha bir öteleyeceğini mi düşünüyor? Bu da “Çözüm sürecinin” elma şekerine dönüştürüldüğü anlamına gelir.
Ancak bu palanın hayata geçmesine ne IŞİD’in ne de Türkiye’nin gücü yeter.
Batı, özellikle ABD’nin ne düşündüğü çok önemlidir.
Doğrusu bu konuda açık bir fikre sahip değilim.
Mesele karmaşık, benimkisi özellikle rehinelerin neden serbest bırakıldığı sorusunu Türkiye’nin dış politikası bağlamında irdelemeye çalışmaktır.
Kobane direniyor, silah üstünlüğüne sahip IŞİD tarafından düşürülmek üzere. Ancak IŞİD’e karşı ittifaktan ses yok!
Ortalıkta tilkikuyruğundan geçilmiyor ve olan halklara oluyor: Ölüm, açlık, tecavüz, yurdundan yuvasından edilmek, kan, korku, acı, gözyaşı… (HŞ/HK)