Acı gerçeği ilk başta söylemek gerekiyor. Türkiye’deki siyasi iktidar, Kürtlerin yüreğinde mahkum olmuştur. Bugün Kürtlerin en büyük düşmanı IŞİD’dir. IŞİD’in de destekçisi görünümündeki ülke ise maalesef Türkiye’dir. Üstelik IŞİD sadece Kürtlerin değil, insanlığın da en büyük düşmanı. Irak Şam İslam Devleti ya da İslam Devleti, bu düşmanlığı ve vahşeti kutsal İslam dini adına yapıyor.
IŞİD’in ortaya çıkışı ve gelişimi ayrıca tartışılmalı. Ancak, IŞİD’in bu kadar palazlanıp büyümesinde Türkiye’deki siyasi iktidarın önemli bir katkısı olduğu konusunda da ciddi bir algı var. Bu algı hem yurt dışında hem de yurt içinde yüksek sesle dile getiriliyor.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye’nin petrol satışı yoluyla IŞİD destekçisi olduğunu söylemedi mi? ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, dünyanın saygın üniversitelerinden Harward’da yaptığı konuşmada aynı şeyleri açıklamadı mı? Biden’in sonradan özür dilemesi Türkiye algısını değiştirir mi? Türkiye “Artık Müttefikimiz Değildir” manşetleri atılmadı mı?
Türkiye Suriye sınırının yolgeçen hanına döndüğü, isteyen kişilerin rahatlıkla sınırı geçtiği, bu işin ticaretinin bile yapıldığı, Hatay ve çevresinde IŞİD militanlarının rahatlıkla gezdiği, tüm ihtiyaçlarını giderdiği, sağlık çalışanlarının artık IŞİD’lileri tedavi etmek istemiyoruz açıklamalarının boy boy medyada yer aldığını unutmayalım. Hatta İMC televizyonunun canlı yayınında IŞİD’lilerin Türkiye sınırını geçtikleri haberlerini de anımsatmakta yarar var.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son ABD ziyaretine kadar Türkiye’nin IŞİD, konusunda olumsuz bir tavır almaması ve IŞİD’e terör örgütü denmemesi de bu algıyı güçlendirmiştir. Türkiye’nin tavır değişikliği bu ziyaret ve tezkere sürecinde ifade edilmeye başlanmıştır. Bu tavır değişikliğinin eylemlilik süreci ise henüz ortaya çıkmamıştır. Bütün bu olaylar Türkiye’nin IŞİD, yanlısı görünümünü ortaya koymuş ve bu algı yapılan kamuoyu araştırması ile de ortaya çıkmıştır.
Prof. Özer Sencar, başkanlığında Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Şirketi’nin yaptığı araştırmaya göre, “Hükümetin IŞİD’in Türkiye’deki faaliyetlerini engellemeye gerektiğini düşünüyor musunuz? Sorusuna halkın yüzde 76.1’e Evet diyor”. Bu da, halkın önemli bir kısmının, IŞİD’in Türkiye’de faaliyette bulunduğu ve hükümetin de buna göz yumduğu kanısında olduğunu gösteriyor.
Bu kanı Kürtlerde daha da güçlüdür. Özellikle de Türkiye’deki Kürtler, IŞİD’e gösterilen bu müsamaha ve desteği algılamakta ve anlamlandırmakta daha da zorlanmaktadırlar. Bir taraftan barış süreci, çözüm süreci, demokrasi süreci gibi adı ne olursa olsun, Türkiye’deki Kürt sorununu çözmek için yeni bir süreç başlatacaksın (ki, bu doğru bir yaklaşımdır) diğer taraftan Kürtlerin Suriye’deki kardeşlerini boğazlayanlara kol kanat gereceksin. Bu nasıl bir davranıştır, nasıl bir ulusal çıkar ya da nasıl bir politikadır? Kim kardeşini boğazlayanlara kol kanat gerenlerle huzur için de bir arada olabilir ki. Yarın birbirinin yüzüne nasıl bakabilirler ki?
Türkiye’deki Kürtler ile Suriye’deki Kürtler ya da Irak ve İran’daki Kürtler birbirinden ayrı nasıl düşünülebilir ki. Daha düne kadar Suriye sınırında yaşanan bayramları hatırlayınız. Oradaki özlemi ve kavuşma sevincini. Onlar, kardeşler, kuzenler, yeğenler, amcalar, dayılar, teyzeler, halalar, dedeler ve torunlardı. Ve onlar iradeleri dışında ayrı yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Şimdi, ölüm hem de vahşice kardeşin kapısına dayanmışken, buna seyirci kalınmasını kimse Kürtlerden beklememeli.
Türk halkının, Kıbrıs’taki Türkler için yaptıklarını. Azerbaycan, Orta Asya’daki diğer Türk kavimleri ile ilgili davranış ve politikalarını, Yunanistan ve Bulgaristan’daki Türk toplulukları ile ilgili eylemliliklerini, hatta Bosna Hersek ve diğer ülkelerdeki Türkler ile ilgili gösterilen duyarlılıkları hatırlayın. Kürtlerin de kendi kardeşleri için en az Türkler kadar duyarlı ve eylemli olmaları gerektiği niçin göz ardı ediliyor. Bu empati niçin kurulmuyor?
Türkiye hükümeti sadece Kürt sınavından geçmiyor, aynı zamanda Türk sınavından da geçiyor. İktidarın IŞİD algısı, Türk ve Kürt halklarının geleceğini yakındın ilgilendiriyor. Her seferinden dile getirilen bin yıllık kardeşlik ithal IŞİD vahşetine ve ırkçılığına kurban edilmemeli.
Türkiye, Suriye sınırındaki Kürt varlığından niçin rahatsız olmaktadır? Daha düne kadar, Irak’taki Kürt varlığı konusunda da aynı korku yaşanmıyor muydu? Bugün Türkiye’nin sınırlarındaki tek dostu ve ortağı yine Kürtler değil mi? Irak’taki Bölgesel Kürt yönetimi Türkiye’nin Ortadoğudaki tek dostu ve hatta müttefiki konumundadır. Türkiye, artık Kürt korkusunu bir tarafa bırakmalı.
Bugün Suriye’de yaşananlar, dört bir yandaki Kürtlerin yüreğini paramparça etti. Dağlarda günlerce aç susuz kalan çocuklar, ihtiyarlar, kaçırılan tecavüze uğrayan kadınlar, yakılan yurtlarından edilen Kürt halkı. Aslında Rojava’da, Kobane’de, Şengal’de vahşice boğazlanan sadece Kürt halkı değildir, aynı zamanda insanlıktır. İktidarın, Kürtler ile IŞİD arasındaki tercihi, aynı zamanda Türkiye’nin barış ve demokrasisinin de geleceğinin tercihi olacaktır.
Bütün bunların yanında, Türkiye’nin sınırına dayanan insanlara kapısını açmasını da unutmamak gerekiyor. Gerek Esad’ın gerekse IŞİD’in nerdeyse soykırıma varan vahşeti karşısında Türkiye’ye sığınan 1,5 milyon insanı kabul etmesi, doğru ve övgüye değer bir davranıştır. Türkiye, bu göç dalgasının getirdiği ekonomik ve toplumsal sorunlarına rağmen, sınırlarını açarak bir insanlık dersi vermiştir. Şimdi, aynı insani davranışını, IŞİD denen vahşetin karşısında kararlı durarak göstermeli. (RY/HK)
Dr. Recep Yaşar, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı