Herkesin bir Ortaçgil şarkısı olmalı bana sorarsanız. Benim Ortaçgil şarkım “Bu İş Çok Zor Yonca”dır.
Elimdeki kitabın Ortaçgil şarkısı ise “Bu Su Hiç Durmaz”. Kitabın da adı olmuş tabii.
Mahmut Çınar sormuş, Bülent Ortaçgil yanıtlamış. Teknik olarak nehir söyleşi denilebilir kitap için. Ancak ben uzun bir sohbet olarak tanımlamayı yeğlerim.
Daha net tarif etmem gerekirse “Bu Su Hiç Durmaz”ı okumaya başladığınızda sanki Bülent Ortaçgil ile Mahmut Çınar’ın sohbet ettiği masaya oturuyor gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Üstelik bu sohbete Sezen Aksu, Jehan Barbur, Banu Güven, Haydar Ergülen, Orhan Kahyaoğlu ve Yekta Kopan’ın kendi Ortaçgillerini anlattıkları yazıları eşlik ediyor.
Sohbet temelde kronolojik olarak ilerliyor ama zaman zaman tematik ekler de oluyor. Ortaçgil’in müzik yolcuğunu 1950’de Ankara’da Ulus’ta doğduğu evden başlayıp takip ediyoruz. Ancak Mahmut Çınar arada kimi temalar bağlamında ileri ve geriye doğru seyahat ederek Ortaçgil’in bir müzisyen ya da bir ozan olarak profilini de ortaya çıkarıyor. İğneoyası titizliğiyle ince ince işlenmiş bir çalışma bu. Böyle bir söyleşiyi Ortaçgil’in müzik yolculuğunu adım adım takip etmiş, verdiği söyleşileri, hakkında yazılanları okumuş ve “18 yaşında elinde gitarıyla her köşe başında Ortaçgil şarkıları söyleyen” ve üstelik eli kalem tutan biri yapabilirdi ancak.
“18 yaşım gel de gör beni” diyor Mahmut Çınar, sunuş yazısında…
Şöyle devam ediyor: “Her satır, her nota, her kare o okuduğum, izlediğim hayatlarla bir daha ve belki bambaşka bir anlam buldu, kıymetlendi. Bu kitap biraz da böyle bir arzunun; anlama, düşünme isteğinin sonucu olarak görülsün isterim. Bu kez dinlemeyi en çok istediğim öykülerden birini dinledim, yazıya döktüm. Bu da benim şansım.”
Bir Ortaçgil şarkısının kalbinize, ruhunuza dokunuvermesi çok olasıdır zaten.
Şöyle diyor benim Ortaçgil şarkım mesela:
“Bu iş zor Yonca
Çünkü insanlar günler boyunca
Hiç soru sormadan durur”
Ortaçgil şu dizeler ne çok şeyi değiştirdi biliyor mu acaba diye düşünürdüm… Kitabı okudum anladım ki; az çok farkında yaptığı etkinin. Ancak değiştirmek için niyet etmemiş, içinden geldiğince yazmış, bestelemiş ve söylemiş.
Mesela Mahmut Çınar şöyle soruyor: “Çok ciddi biçimde etkilediğiniz bir kitle olduğunun farkında mısınız”.
Şöyle yanıtlıyor: “Tabii ki farkındayım ama sayı olarak olmadığını düşünüyorum”. Bu insanları şöyle tarif ediyor:
“…bu insanlar açık görüşlü, bilmek isteyen, meraklı, az buçuk eğitimli, estetik duygusu olan, edebi yatkınlığı olan ya da sanat yatkınlığı olan genç insanlar”.
Kendimi o gençlerden biri olarak görmeyi isterim.
“Bu İş Çok Zor Yonca” 1990’da çıkardığı albümü “2. Perde”nin açılış şarkısıydı. Kasetin ilk üç dakikası tekrar tekrar çalınmaktan eskimişti. “Bozburun”u o nedenle çok bilmem ben; ki albümün ikinci parçasıdır ve sonradan hiç de fena bir şarkı olmadığını anlamıştım. Mesela “Güzellikler paylaşılmak ister” der o şarkıda. Dünyayı güzelleştirebileceğine inandığım yaşlarımda Bozburun’un da özel bir yeri olabilirdi belki… Ancak o yıllarda “Yonca”nın var olma umuduna sarılmıştık sanırım.
“Bu İş Çok Zor Yonca”yı tekrar tekrar sarıp dinlerken bir arkadaşım güzel bir laf etmişti. Yaklaşık şöyle bir şeydi:
“Herkesin bir Yoncası olmalı. Bu iş zor diyebileceği. Hani başı sıkıştığında derdini anlatabileceği...”
Orada bir yerlerde bir Yonca’nın var olduğuna inançla anlatageldik bugünlere. Yonca umuttu.
“Çünkü sevmeyi bilmeyince
Bahar gelir, fark edilmez olur
İnsanlar görmeyince”
diyebilecek birileri gerekiyordu. Baharın geleceğine inançla ve inatla dinleniyordu Ortaçgil şarkıları.
Kitapta sohbetin sonlarına doğru konu şimdiki karanlık zamanlara geliyor. Umut ve umutsuzluk meselesinin merkezde oturduğu bir bölüm burası. Sohbet şöyle devam ediyor:
- Ülkeye dair umutsuzsunuz...
Umutsuzum çünkü ülkede “diğerini” kabullenme katsayısının çok düşürüldüğünü görüyorum.
- Şarkılara yansıyor mu bu umutsuzluk?
Yazamıyorum şu anda.
- (…) eskiden Bülent Ortaçgil şarkıları nasıl şarkılar diye sorsaydınız “Umuda söylenen şarkılar” derdim.
Hiçbir zaman bu kadar kapanmamıştım. Sanki şey halindeyim, hesaplaşıyorum kendimle fazlasıyla. Umutsuz laf etmek istemem ben zaten. Umutsuz laf edeceğime etmem daha iyi. Ancak şu anda endişelerim var. Toplumla ilgili olan biten konusunda rahat değilim açıkçası.
Yazının başında kitabın şarkısı “Bu Su Hiç Durmaz” demiştim. Uzun sohbetin sonunda Ortaçgil’in 1974’te yayınlanan ilk albümünün çıkış şarkısına geliyor söz. Henüz 20’li yaşların başında yazılmış şarkıların olgunluğunun nedeninin anlayacağınız bir bölüm burası.
Mahmut Çınar soruyor “Sorulmaz ama soracağım: Ne anlatıyor o şarkı?”
Ortaçgil önce “net bir şey söylemeyeceğine” dair bir giriş yapıyor. Ancak belli ki konuşurken düşünüyor ve sonra şu noktaya ulaşıyor; ki bence müzik yolculuğunun taaa en başında ‘olmuş’ olduğunu kanıtlıyor bu yanıt:
“Bu Su Hiç Durmaz’da ben bir hüzün alırım. Her şey devam eder, su yine akar, yine gider ve hayat sürer. Sen de istediklerini yapamayabilirsin ama hayat aktığı için onunla beraber akarsın. Bir tür kabulleniş hüznü... Hayatta her zaman bir devinim vardır. Su zaten benim için bir hareket sembolü, o hareketin içinde sen de yürür gidersin. Bazen bir şey yapamazsın, bazen yaparsın. Bazen yaşar, bazen kaybolursun. Bazen başarırsın, bazen başaramazsın.”
(HK)
Mahmut Çınar kimdir?Yazar, gazeteci, akademisyen ve müzisyen. Tatvan’da doğdu. İlkokulu aynı şehirde, ortaokul ve liseyi Antalya’da bitirdi. Ankara Gazi Üniversitesi’nde başladığı felsefe eğitimini son yılında bırakarak Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümü’ne girdi. Öğrencilik yıllarından itibaren aktif olarak muhabirlik ve editörlük yaptı. Çeşitli dergi ve gazetelerde haberleri ve yazıları yayımlandı, söyleşileri ve televizyon programları ödüllere değer görüldü. 2007 yılında araştırma görevlisi olarak girdiği Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde 2008 yılında öğretim görevlisi oldu ve bu görevi 2016’ya dek sürdürdü. Temel gazetecilik alanlarının yanı sıra medya tarihi, medya ve milliyetçilik, medyada ayrımcılık ve nefret söylemi gibi konulara eğildi, bu konularda yurtiçinde ve yurtdışında dersler ve konferanslar verdi, konuşmalar yaptı. Uluslararası projelerde görev yaptı, insan hakları konusunda yürütülen sivil toplum çalışmalarında danışman, eğitmen ve katılımcı olarak aktif biçimde yer aldı, alıyor. Editörü ve yazarı olduğu “Medya ve Nefret Söylemi: Kavramlar, Mecralar, Tartışmalar” adlı kitap Aralık 2013’te Hrant Dink Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Proje koordinatörü ve yazarlarından biri olduğu “Ayrımcı Dile Karşı Habercilik Kılavuzu” ise P24 Medya Kitaplığı etiketiyle 2015’te yayımlandı. Müzikle şarkı yazarı ve icracı olarak da ilgileniyor; ilk teklisi “Satır Satır”, Pasaj Müzik etiketiyle Şubat 2017’de yayınlandı. Ardından çok sayıda şarkıya imza atan Çınar’ın ilk albümünün önümüzdeki aylarda raflarda olması planlanıyor. Ayrıca 2015’ten bu yana Uluslararası İzmir Edebiyat Festivali’nin editörlüğünü üstleniyor. |