"Tomboy" ve "Girlhood" gibi filmlerinden tanıdığımız Fransalı yönetmen Céline Sciamma'nın 72. Cannes Film Festivali'nde En İyi Senaryo ve Queer Palm ödülleriyle dönen son filmi "Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi" (Portrait de la jeune fille en feu/A Portrait of a Lady On Fire) geçen hafta vizyona girdi.
18. yüzyılın sonları, Fransız İhtilali'nden hemen önce. Bir kayığın tek yolcusu Marianne (Noémie Merlant), dalgaların arasında karaya çıkmayı bekliyor. İçinde iki boş kanvasın yer aldığı küçük sandığın kayıktan denize düşmesiyle birlikte kendini denize atıyor, ıslak giysileri ve eşyalarıyla karadaki tek başına yolculuğu başlıyor. Nihayetinde izole bir adadaki bir malikaneye varıyor.
Fransa'nın kuzeyindeki Bretonya'daki bu malikane bilinmezliğin ortasında gibi. Öyle ki ana karakterlerin ve film boyunca gördüğünüz pek çok karakterin kadın olduğunu düşününce, sadece kadınlarla kuşatılmış bir adadasınız sanki.
Marianne'nin malikaneye davet edilme nedeni Milano'da hiç tanımadığı bir adamla evlendirilecek olan genç kadın Héloïse'in (Adèle Haenel) gizlice bir portresini yapmak. Annesinin ısrarıyla bir portresi yapılacak ve resim kendisinden önce Milano'daki müstakbel eşine ulaşacaktır. Portresinin yapılmasına izin vermeyen Héloïse'e Marianne, yürüyüş arkadaşı olarak lanse edilir.
İhtilal öncesi dönemde erkeklerin gölgesinde kalmış kadınların sessizce var olma mücadelesi bir yönüyle film. Marianne'nin ünlü bir ressam olan babasının ismiyle resimlerini imzalaması, Héloïse'in hiç tanımadığı bir erkekle evlendirilmesi, annesinin (Valeria Golino) çıkış yolunu bu evlilikte araması...
Ancak bu kaderi tersine çevirmeye çabalayan kadınlar var karşımızda. O dönemde isimleri pek de anılmayan ressam bir kadın olan Marianne'in tablolarını kurtarmak için ardından kendini denize atması, malikanenin hizmetçisi Sophie'nin (Luana Bajrami) bebeğinden vazgeçme isteği ve çabası, yüzünü görmeyi merakla beklediğimiz Héloïse'in dört nala uçuruma doğru koşup bir anda durması bu çabaların göstergesi.
Héloïse: Hep bunu yapmak istedim
Marianne: Ölmeyi mi?
Héloïse: Hayır, koşmayı.
Kendi yaralarının şifalarını da yine kendilerinde buluyorlar. Kontesin bir süreliğine evden ayrılmasıyla üç kadın – Marianne, Héloïse ve Sophie- aralarındaki sınıfsal farkın kendiliğinden yok olduğu basit bir düzen kuruyorlar ve birbirlerinin yoldaşı oluyorlar. Filmin en çarpıcı sahnesi de bu yoldaşlığın serpildiği bölümde yakalıyor izleyeni. Adadaki şifacı köylü kadınların ateş başında bir araya gelip şarap içtiği ve ilahi söylediği sahne, dingin geçen filmin en coşkulu sahnesi denilebilir. Tıpkı, filmde de önemli bir yeri olan Vivaldi'nin "Dört Mevsim" eseri gibi kimi zaman sakin kimi zaman coşkun.
Bakan kim, bakılan kim?
Bu süreçte Marianne'nin yaptığı portrenin de yavaş yavaş ortaya çıkmasıyla resmi yapanla resmi yapılanın arasında bakan ve bakılan ilişkisi güçleniyor. Tıpkı iki kadın arasındaki ilişki gibi... Ayrılık anına yaklaşırken bu sefer Marianne, kendisi için unutmamak adına yapıyor Héloïse'in resmini.
Tümüyle kadınlarla çevrili bir film "Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi." Öyle ki en belirgin erkek karakteri filmin başında ve sonunda kısa bir süre gördüğümüz denizci. Yönetmen Sciamma da cineuropa.org'a verdiği bir röportajda "Ben erkek bakışlarının ürünüyüm – hepimiz öyleyiz. Hayatımı, benden nefret eden, örneğin Süpermen ile özdeşleşen filmlere harcadım. Kadın bakışları melezdir - bu iki dünyayı da bilmek gerçekten önemli. Ben bir lezbiyenim ve erkek egemen bir ortamda nasıl yaşayacağımı biliyorum. Ama asıl soru şu, onlar biliyor mu?" diyor.
Bir ressam ve modeli üzerinden ilk bakışta bir aşk hikayesini merkezine alsa da film, tutkunun, unutmamanın, yoldaşlığın, kadınların öyküsü. Bir yanıyla da sanatla; resim, edebiyat ve müzikle dolu bir film.
"Arzular yok olmaz"
Scimma da olası bir aşka bakmak istediğini söylüyor ve ekliyor:
"Tabii ki imkansız bir aşk hikayesi ama burada engellerden bahsetmiyoruz. Çatışma yok. Birlikte kaçmayı düşünmüyorlar.
Arzunuzu yaşamanıza izin vermeyecek bir dünyada yaşıyorsanız, bu arzunun ortadan kalktığı anlamına gelmez ve sadece kaçmadığınız için, istemediğiniz anlamına gelmez. Bu film böyle bir ilişkinin mümkün olup olmayacağını merak etmekten ibaret değil. Onlara kalplerini, ruhlarını ve bedenlerini geri vermek istedim." (AÖ)