Son günlerde internet sayfalarının sağında, solunda, bir köşesinde sürekli bir reklam beliriyor; “Bakıcınıza güvenmiyor musunuz, eşinizin sizi aldattığından mı şüpheleniyorsunuz? Dert etmeyin, alın size kalem kamera!” Bu o kadar doğal ve o kadar size bahşedilmiş bir hak ki, bir telefon kadar yakın. Üstelik teknoloji de gelişti, anlaşılması artık bir o kadar zor. İşte yine ve yine içinde Big Brother geçen bir yazı.
İzleme zihniyetinin arkasında ki gerçek; kurulan hiyerarşinin kişilere verdiği düşünülen sahiplikte gizli. Erkek arkadaşı tarafından görüntüleri kaydedilen genç bir kadının izlenebilirliği, bir meta olarak görülmesi ve “sahibinin” kadın üzerinde her türlü hakkı olduğunu içselleştirmesinden kaynaklanıyor. Evinizde çalışan bir görevlinin her an izlenmesi ise, parayı veren patronun bir kuruşunu bile heba etmemek için iç rahatlığıyla düdüğünü dilediği gibi çalması aslında. Devlet eliyle gerçekleştirilen dinlemelerde de çok farklı bir zihniyet yok. Ne de olsa bizler devletin bize sunacağı güvenlik için kimi haklarımızdan vazgeçmiştik; örneğin özgürlük!
ODTÜ'de kameralar
Benzer bir durum ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde de yaşandı. Bölüm, program ve çalışma koşulları itibariyle öğrencilerin evi haline geliyor. Okula giderken öğrenciler yastıklarını götürüyor, günlerce okulda sabahlanıyor, fakülte kalabalık bir öğrenci evi halini alıyor
Dekanlığın bu kararının nedeni ise, tam olarak bu benzetme işte. Öğrenci evleri, okullara da yakınsa emsalinden kat kat fazlaya kiraya verilebilir olsa da, her daim “kahraman ev sahiplerinin” ahlak bekçiliğine soyunduğu bir ahlaksızlık yuvası. Dekanlık da bu kahramanlığa soyunmak istemiş olacak ki, güvenlik kaygısı nedeniyle kameraların yerleştirilmesinde karar kılmış.
Yapılan basın açıklamasıyla Dekanlığa verilen cevap şöyle, “Sayın Dekan Haluk Pamir, bildirimizde geçen ‘fakültenin gerçek sahipleri olan biz öğrenciler’ tümcesinin yanlış olduğunu, fakültenin gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu belirtti. Bu, fakülte yönetiminin fakültenin eğitim sürecinden, fakültenin kuruluş amacından ne kadar habersiz olduğunun göstergesidir. Buradan tekrar söylüyoruz: fakültenin gerçek sahipleri iradesi hiçe sayılan öğrencilerdir.”
Öğrenciler karara tepkilerini okulun her yerine karikatür ve sticker’lar yapıştırarak, bir saat boyunca derse girmeyerek, gece eylemi yaparak ilettiler. Yine basın açıklamasına göre, bu tepkilerden dolayı “sahip” üzülmüş olacak ki, kamera sayısını 22’den 16’ya düşürmüş. Kendinde gördüğü müdahale hakkından az da olsa feragat eden dekan eminim ki, görevini hakkıyla yerine getirememiş olmanın üzüntüsünü taa içinde hissetmiştir. Bunun için de bir çözüm bulunacaktır elbet, çünkü izleme, teşhis etme ve cezalandırma mekanizmaları zaten içimizde.
Psikoloji öğrencisi İskender Özatlı Gazete Odtülü’deki yazısında şöyle diyor, “Ben bunun aksine var olan durumun 'doğal kameralardan' kaynaklandığına inanıyorum. Bu yüzden ODTÜ’de kamera istemeyen sol görüşlü arkadaşların, gözlerini bir kamera gibi farklı görüşlerdeki ODTÜ’lüleri belirlemek ve sağda solda sıkıştırmak için kullanmamaları gerekiyor. En azından kameralara karşı aylardır verdikleri mücadelenin felsefesi ile çelişmemek için…”
Yazının sonunda George Orwell’e de gönderme yapalım; ikiyle ikiyi nerede toplasan aynı sonuç çıkıyor. Mühim olan sonucu ne?(BK/EÜ)