Japonya'da olan deprem bize bugüne kadar anlatılan masalların sonu oldu. Nükleer enerjiyi savunanların örneklem ülkelerinden biri olan Japonya, yaşanan deprem sonucu nükleer sızıntı tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Atom bombasının verdiği zararla karşılaştırması yapılıyor şu anda. Japonya farklı bir konudan da olsa özür diledi halkından. Zararı engelleyemedikleri için özür dilemişti ama asıl özür dilemesi gereken konu seçtikleri enerji yöntemi olmalıydı.
Bir musibet bin nasihatten iyidir derler ama bunu diyen atalar bir de anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az demişler. Nükleer sevicilerinin popüler ülkesi olan Türkiye'de geri adım ve vazgeçme bekleyen bizler aldandık.
İyimser insanlarız vesselam. Ama akıl edemediğimiz şey iki yüzlülüğümüz. Hem nükleere hayır deyip hem de televizyon izliyoruz. Sonra da başbakanımızın karşısına geçip "nükleere hayır" diyoruz. Başbakanımız açık sözlü bizi alttan almaya niyeti yok direk yüzümüze vuruyor gerçeğimizi "TV'de izlemeyin öyleyse" diyor. Bu yaşananlar gerçek olamayacak kadar vahim.
Tüp gazdan buralara kadar geldik ve nükleeri artık televizyonlardaki bilgisayarlardaki radyasyon oranıyla karşılaştırıyoruz. Biz razı olsak TV'lerin fişine çekmeye, nükleerden vazgeçer mi muktedirler. Paranın dini ve vatanından önce vicdanı kaybolmuştur. Bizim ekranlarımızla alakası yoktur olanların.
"Risk var diye arabaya binmeyecek miyiz, köprüden geçmeyecek miyiz? Bunlara sorarsan geçmeyeceğiz" diyenler var ya onların Japonya da olanları "kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler". Varsayalım ki kurdular ve kaçınılmazdır ki bir tehlikeyle karşılaştığımızda da bu rahatlıkta olabilecek mi acaba nükleer savunucuları?
Nükleersiz Türkiye diyenlere Nükleere Hayır diyenlere nükleere "yetmez ama evet" diyenler evet siz haklıymışsınız diyebilecekler mi? Ölümler başladığında risk risk olmaktan çıkıp gerçek olduğunda özür dileyen bir başbakan mı görürüz yoksa güzel öldüler diyen bir yetkili mi?
Sattığı mala iki yıl garanti veren ama iki gün sonra batması muhtemel şirketlerin sat kurtul nasılsa sorun çıkarsa burada olmayacağız mantığı mı işliyor acaba? Nükleeri yaptırıp kurtulanlara sözümüz risk gerçek olduğunda onları bilimle anlayacağız felsefeyle anlayacağız ve tarihle yargılayacağız...
Tarihe borcu olan insanlar bilir borcunu ödemek için o insanlar her şeyden vazgeçebilirler. En ağır ceza tarihin yargılamasıyla vicdanlarda hapsolanlardır. Ağır suçtur basmadıkları kitaplardan değil de öldürdükleri insanlarla yargılanmak. Basamadığı kitabından yargılanan gibi rahat değildir vicdanı. Çernobil'de olanları Karadeniz halkı bilir ve O Karadeniz halkı yaşadığı kanserleri içtikleri tütüne bağlayanları da bilir ve unutmaz.
Varsayımı yeniden düşünelim. TV'lerin fişini çekmiş olalım. Ulusa seslenişi izleyemediğimizi, TOKİ açılışlarını izleyemediğimizi, kayıkçı kavgalarını izleyemediğimizi düşünün. Oy kapmak için yalan söyleyen insanları görmediğinizi... Oy için milliyetçiliği pompalasa bile kimseleri sokağa dökemeyecek olanları düşünün... TV'lerin fişinin çekilmeyi en çok hak ettikleri dönem budur aslında. Seçim dönemi... Ve biz oyumuzu yalanlara değil yaşadıklarımıza veririz. On iki saat çalışan işçileri görürüz etrafımızda, üç kuruşa çalıştırılan işçileri görürüz, bir yol ortasında sadece Kürt olabilme ihtimali ve bu ihtimalinde suçlu olmayı tetikleme ihtimali üzerine kimlik kontrolü yapılan insanları görürüz, bin bir tehditle işten atılmayla karşı karşıya kalan emekçileri, işten kaytarıyorlar diye tuvaletleri kilitlenen insanların hikayelerini dinleriz, "gülmeyi bilen çocuklar" görürüz ve onlar için savaşın olmaması gerektiğini düşünürüz, aylık taşıma ücretlerinin bir öğrenci için ne kadar külfetli olduğunu görürüz, gelecekte ülkesinde nükleer değil de kardeşliğin filizlenmesini görmek istediği için hapse atılan insanların hikayelerini duyarız kulaktan kulağa...
Yalanlardan arındırılmış vicdanımızla veririz bu sefer oyumuzu ve emin olun nükleer enerjiyi destekleyebilen tek parti oy alamaz televizyonsuz mahallelerden!
TV'leri kapatmaya hazırız ya siz nükleerden vazgeçecek misiniz?Ama yok sizin gözünüz "gölgesini satamadığınız ağacı kesecek kadar" hiçbir şeyi görmüyor.
Deprem olduğunda profesörlerin söylediği klişe sözlerden biri de olsa doğrudur: Deprem öldürmez binalar öldürür. Nükleer için de bunu mu diyeceğiz nükleer öldürmez parti binaları banka binaları mı öldürür diyeceğiz. Yoksa insanları binalardan başka yerler, kişiler, imzalar da mı öldürüyor?
Son sözümüz ölü sevici nükleer sevicilere "nükleere de size de hayır"! (HK/EÖ)