Savaş, başına soğuk kelimesini aldığından beri bedenimizden ziyade daha fazla zihnimizle uğraşır oldu. Bedenlere atom bombasını gönderdiği günden beri çift yönlü çalışan boksör gibi savaş ve savaşanlar bedenimizle yetinemez oldular. Bilinçlerimiz bilinçaltlarımızla varlıklarına armağan olsun diyedir uğraşları.
Küfür bu yüzden ağır gelir mert olana tokattan! Tokadın ağırlığını hissetmemesinden değil, bedeninden ayrı zihnin de o tokadı yediğindendir.
Savaşın insanlık suçu olduğunu sadece demokrasi demagojilerinde yer veren demokrasi havarileri de bilirler ki öyle ya da böyle bu ülkede de bir savaş var. Sıcak soğuk fark etmeksizin önümüze yememiz için sunuluyor. Halka plastik tabakla ölüm sunarken savaş tanrılarına ve tüccarlarına altın tabaklarla ölülerimiz sunuluyor.
Bu savaşın kaç ayağı olursa olsun bu ayaklardan birinin medya olduğu herkesin malumudur. O medya ki kimi ön ayak kimi arka destek kimi omuz omuza yandaş olur. Vicdanın medyadan kaybolduğu an bilin ki bir savaş var ya da bir savaş yaklaşıyor.
Yine medyanın vicdansız günlerini yaşıyoruz. Savaş mı var? Evet! Daha büyüğü olabilir mi? "Medya desteğiyle evet!" Gazete ve televizyonlara baktığınızda zaten olmalı da! Öyle haberler izliyoruz ki aslında haberlerden çok veriliş şekilleri açısından incelenmesi gerekiyor.
Mesela haber öyle bir veriliyor ki, Şişli'de polisle çatışmaya gelmiş bir grubun haberi yapılıyor ve polis de haklı olarak ne yapsın saldırıveriyor. Biz masum izleyici ve masum vatandaşlar da polisi "Allah korumuş" diyerek bağrımıza basıyor ve grubu lanetliyoruz kimin korunmaya ihtiyacı olduğunu bilmeden.
Halbuki o gün insanların oraya basın açıklaması yapmaya geldiğinden bahsetme gereği bile duymuyor medya! Savaş başlatan haberler olduğu biliniyor, tıpkı Sabah'ın yıllar önce övünerek verdiği "kurtarılmış bölgeye girdik" haberinden sonra yapılan operasyon gibi! Ama orada kurtarılmış bölgeden eser yoktu. Sabah gözümüzü korkutmuş ve ülkenin dört bir yanının bu devlet düşmanlarının kurtarılmış bölgeleriyle donatılırsa ne hale geleceğimizin korkusuyla bizim gözümüze o gece uyku sokmamıştı. Devlet erkanı da güvenlik güçlerini bu iş için konuşlandırmış ve operasyon başarıyla sonuçlandırılmıştı ve ne kurtarılmış bölge kalmıştı ne de gelecekten bir korku!
Medya yine çalışıyor o zamandan bu zamana... Bazı isimler değişmiş bazı isimler değişmemiş bile... Medyanın yandaşı görevini yapmak için elinden geleni yaparken bizde vicdanlı haber ajanslarından ve kanallardan vicdanları acıtan haberler almaya devam ediyoruz.
Bisiklet haberini siz nasıl öğrendiniz, gördünüz, duydunuz bilmem ama ben de birkaç yayın organından takip etme gereği duydum vicdanlara turnusol kağıdı olacak şekilde! Bir bisiklet nasıl da haber olup gündemle ilgili medyanın turnusol kağıdı oluyor tek tek bakalım.
İlk gazetede olay şöye aktarılıyordu:
"... Polis TOMA olarak bilinen aracıyla bir mahalleye girer girmez taşlandı. Bir çocuk yoğun gazdan etkilenince bisikletini bırakarak kaçtı. Bir polis göstericilerin bulunduğu yolun başında bırakılan bisikleti alarak TOMA aracının lastiğinin altına koydu. Bir süre sonra direksiyonun başına geçerek bisikleti ezecekmiş gibi yaptı. Ardından başka bir polis bisikleti kenara attı..."
Gazete haberde polisin önce vicdansızlıkla bisikleti ezmeye çalıştığını ama daha sonra vicdanı el vermeyen başka bir "iyi" polisin duruma el koyarak bir kahramanlıkla bisikleti kenara koyduğunu yazıyor yani!
Bir başka gazeteye baktığımda da anladığım kadarıyla ya dün o bölgede çalışanları Salı olmasına rağmen "Cuma'ya gitmiş dönecekti" ya bir düğün cenaze gibi bir işleri vardı. Yoksa böyle bir haberi görmeyen bir habercinin görme özürlü olabileceğini düşünürdük. Ama olsun gerçeklerin zamanla anlaşılmasını bekliyor da olabilirler. Bu tarz haberlerin anlaşılması için epey bir zaman geçti ama hala zamanla anlaşılmasını bekliyorlar anlaşılan.
Bir başka gazeteye baktığımızda da- bize daha inandırıcı geleni olarak belirteyim- olay daha farklı anlatılıyordu. Haberin başlığı bile "Polis hıncını bisikletten çıkardı" olarak yazılmıştı ve devamını olay şöyle anlatılıyordu:
" Işık Önder Caddesi'nde polis TOMA olarak bilinen aracıyla mahalleye girer girmez taşlanmaya başladı. Bu sırada yoğun gazdan etkilenen bir çocuk bisikletini bırakarak kaçtı. Bir polis bisikleti alarak TOMA aracının lastiğinin altına koydu. Araçla üzerinden geçerek bisikleti defalarca ezdi..."
Bu gazete aslında bir polisin bisikleti aldığını anlatan gazeteyle aynı haber ajansından almış haberi. İkisi de o haber ajansını not düşmüş. Ama birinde araya vicdan girmiş ve düzeltivermiş bu yalan haberi, eklemiş: "defalarca ezdi".
Bir haberin turnusol kâğıdı görevi görmesi böyle bir şey olsa gerek. Bir bisiklet ve medyanın hali... Kimi görmemiş kimi polisi "iyi" karakter olarak çizmiş az bir kısmı da olayı vicdanlı habercilik boyutuyla vermiş.
Böyle bir medya ortamında seçim çalışmaları yapıldı, seçimler oldu. Sonuç olarak son ana kadar savaş basını gibi insanları taraftarlaştırdılar, şovenleştirdiler ve en önemlisi de hassasiyetleri kaşıdıkça kaşıdılar.
Sahte bir "yemin krizi" ile başladılar şimdi Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ortamı gereksiz yere geriyor diye tutturdular. Ama hiçbiri bu olayların neden olduğunu ve halkın ne istediğini anlamıyor. Halk, çalınan oylarının peşinde; hiçbiri bunu görmeden Hatip Dicle'nin mahkumiyetini vurguluyorlar haber dillerinde.
Çalınan oylar, kırılan bisikletler ve kalpler bölge halkının bir daha ne zaman barış elini böyle karşılıksız şekilde uzatacağı konusunda bizi karamsarlığa itse de ümidimizi en azından barışın saflığı temizliği adına kaybetmememiz gerekiyor.
Vittoria De Sica'nın Bisiklet Hırsızı filmini belki siz de hatırlamışsınızdır, kırılan bir bisiklet ve çalınan binlerce oydan sonra. O filmde olayların gelişimi şöyle oluyordu:
"Uzun süre işsiz olan Antonio Ricci'nin yeni işi için aldığı ve iş için çok gerekli olan bisikleti, bir afişi yapıştırdığı sırada çalınır. Polis hırsızı kendilerinin bulmalarını söyleyince Antonio ve 10 yaşındaki oğlu Roma'yı karış karış dolaşarak bisikleti ararlar."
Yetkililerden oylarıyla ilgili açıklama bekleyen halk sorunun muhatabı biz değiliz cevabıyla karşılaşıyor her yerde ve kendi işini kendi görmesi salık veriliyor. Bundan hatta onlar sorumlu tutuluyor.
Şimdi oyları ve iradesi çalınan bir halk, çalınmış oylarını ve kırılmış bir bisikletin hesabını sormak için tüm bölgede muhatap arayışına girmiş. Oylarını da kendi arıyor kırılmış bir bisikletin sorumlularını da... (HK/ŞA)