“Füsun ablaaaa…, Sana çok ihtiyacım var… Çok ihtiyacım var…” diye yazmış bir seveni, hasta odasının kapısına bırakılandeftere ve başlıktaki cümleyle bitirmiş: Neşelenmek için bu hayatın sana ihtiyacı var!
***
Bu yazı 20 Ağustos’da Füsun ablayla buluşmaya çağrı yazısı.
Neşelenmek belki de bugünlerde en çok ihtiyacımız olan. O nedenle aynı zamanda “gündem dışı” bir yazı bu. Gündem dışı? Gerçekte tam öyle de değil, 1990-2005 arası bir biçimde Türk Tabipleri Birliği (TTB) mutfağında yer alanlar için sıklıkla bir “gündem”dir Füsun abla.
Füsun abla… TTB’nin Füsun ablası yani Füsun Sayek. 1996-2006 yılları arasında TTB Merkez Konsey Başkanı’ydı.
TTB’nin ilgi alanına giren hemen her konuda şu yada bu ölçüde izi oldu.
Füsun abla sözcüğün her anlamıyla özel’di; en ciddi, gerilimli toplantılar sırasında kağıt ve makasla yaptığı elişi çalışmaları, küçük kağıtlara yazılmış “takılma” notlarını ileterek bozduğu toplantı düzenleri, gece yarısını geçmiş tartışmalar sonrası eve bırakırken evin önünde arabada yapılan saatleri bulan kritiklerdeki enerjisi ile yeni bir ufku zorlardı.
O’nu anlatma çabasında yardımcı olacak cümleler bulmak mümkün:
“Ben sizden de değilim, diğerlerinden de;
Ben, ölüme dair yemin etmeyenlerden, tehdit savurmayanlardan,
Dinini ve ırkını aklının yerine koymayanlardanım.
Ben hâlâ şiir okuyanlardanım” (Gabriel Garcia Marquez)
Özellikle son satır sanki bütünüyle O. Çünkü O hep şiir okuyan / paylaşandı ve –mümkünse- hâlâ okuduğu kesin. Katılamadığı, O’nun son TTB genel kuruluna yolladığı ve çok sevdiği şairin katkısıyla işlediği mesajda şöyle diyordu:
“Düşlerimiz yüce bu ülkede, herkesin, toplumun iyi sağlık hizmeti almasını istiyoruz. Gözümüz kendimizden başkasını görmeyecek kadar kararmış, ruhumuz başkalarını düşünemeyecek kadar yıpranmış, vicdanımız incinmeyecek kadar körelmiş değil. Biz hekimiz, vicdanlıyız ve heyecanlıyız. Şimdi her şey doludizgin ve çoğul, her şey kesintisiz. Ve şimdi her şey yeniden…”
…
Füsun Sayek ömrünün kısa denemeyecek bir süresini TTB’ye ayırdı. Üslubu, enerjisi, birikimi, TTB içindeki insan ilişkileri, hekimlik yorumu, “sivil”lik anlayışı, isyan tarzı, uyumu, itirazı, kavga edişi, barışması ve hepsini kapsayan ve hepsinin sonucu olan kendine özgü örgütçülüğü ile “sırıtıyordu”: farklıyım! TTB’yi isteyerek, mutlu olmak için gelinen ve üretim yapılan bir “yer” olarak düşünüyor, böyle bir iklim için çaba harcıyordu, O’nun örgüt anlayışı bu kadar basitti!
Denk gelmişti: TTB O’nun farkını bilecek bir olgunluktaydı. Denk gelmişti: Füsun abla -kendinin de kuşkusuz dahil olduğu- TTB ortamının benzerlerinden farklı düzeyini görüyordu. Günler ve yıllar bir arayışın ve yapabilirliğin heyecanıyla geçti.
Füsun abla hastayken, durumun hiçte iç açıcı olmadığını öğrendiğimiz süreçte -bir umut- Orhan Veli’nin
"Yaşamak kolay değil ya kardeşler
Ölmek de değil?
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak" dizelerine sarılmıştık. Olmadı, vakitsiz ayrıldı aramızdan.
Turgay Fişekçi'nin
"Ne zaman biri ecelsiz ayrılsa
Hayatım fazla geliyor bana" duygularıyla geçti bir süre.
O zamanlarda da söylemiştik, şimdilerde de geçerli: O’nu giderek daha fazla arıyoruz. Türkiye'de, her yerde, TTB'de farklı bir iklime ihtiyacımız var, hissediyoruz. O bir iklimdi ılık, sevecen, sarıp sarmalayan, yüreklendiren, tepeden tırnağa insan. Özlüyoruz.
***
Türk Tabipleri Birliği eski başkanlarından Füsun Sayek 16 Ekim 2006 da öldü. Anısı 2007 yılından bu güne başta eşi sevgili İskender abi (Sayek) olmak üzere ailesinin öncülüğünde doğum günü olan Ağustos ayında Arsuz’da (Hatay) yapılan etkinliklerle yaşatılıyor.
Bu yıl 10. kez bir araya gelinecek ve 20 Ağustos günü TTB’den, tabip odalarından gelebilen dostları olarak O’nu konuşacağız. Neşelenmek için ihtiyacımız var O’nun bakışına, O’nunla olmaya.
20 Ağustos’ta hep birlikte özlem gidermeye Füsun ablaya gidiyoruz. (EB/HK)