Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA)
İç seslerim kaygılı, korkulu güvensiz, gürültülü, karman çorman...
İç seslerim bir savaşın ortasında, ne yapacaklarını bilmeden sağa sola koşturuyorlar. Ölümden kaçarken ne yapacaklarını bilmiyorlar. Ölümün ortasında, ölümden kaçmaya çalışırken ölüme gidiyoruz.
Her yanımız patlıyor "...bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar..." Her yanımızı saran ölümden nasıl kaçılır bilmiyoruz. Bildiklerimizi unuttuk, hayatta kalabilmek adına atalarımızdan öğrendiklerimiz işe yaramıyor. Biz hiçbir şekilde hayatta kalamıyoruz.
Ne uğruna öldüğümüzü de bilmiyoruz. Ne uğruna ölüyoruz? Kimlerin güç kavgasının kurbanlarıyız? Kimin taht oyunlarında öne sürülen piyonlarız? Hangi güç odaklarının tepişmesiyle arada eziliyoruz? Kimin "değerli" hayatına karşılık "değersiz" hayatlarımız harcanıyor? Hangi ideoloji bir çocuğunun yaşamını, o ideolojinin müritlerinden daha "değersiz" kılıyor?
İdeolojiniz batsın!
İktidarınız batsın!
Seçiminiz batsın!
*****
Uzun zamandır Türkiyeli olmak neye denk geliyor biliyor musunuz?
Bugün de ölmeden evime geri gelebilecek miyim?
Günün en olmadık saatinde yatağımdan çıkarılıp yaka paça götürülecek miyim?
Attığım bir tweet ya da yaptığım bir paylaşım nedeniyle gözaltına alınır mıyım?
"Açlıktan geberiyorum, evime bir lokma ekmek götüremiyorum" dediğim için tutuklanır mıyım?
En temel ihtiyaçlarımı bile karşılayamadığım için, savaşacak gücüm kalmadığı için dayanamayıp öldürür müyüm kendimi de çocuklarımı da?
Boşanmak-ayrılmak istediğim için öldürülür müyüm?
Şort giydiğim için tekmelenir miyim?
Eylem-yürüyüş-protesto yasal hakkım olmasına rağmen saçlarımdan sürülüp polis aracına bindirilir miyim? Polisin tacizine uğrar mıyım?
Öğrencilerime "demokratik ülkenin, ifade özgürlüğünün" ne olduğunu anlattığım için Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) şikâyet edilir miyim?
Sahnede şarkımı söylerken "İstanbul Sözleşmesi" dediğim için "kadın" dediğim için "LGBTİ+" dediğim için linç edilir miyim?
Eşitlik-adalet-özgürlük talep ettiğim için meslekten men edilir miyim? İtibarsızlaştırılıp işsizlikle, açlıkla cezalandırılır mıyım?
Bu böyle uzar gider sabaha kadar... Binlerce şey daha eklenebilir. Ve fakat tüm bunlara rağmen "demokratik" bir ülkede yaşadığımız söyleniyor. Hem bize hem de bizi "kıskanan" diğer devletlere... Siyasilerimiz, yanı başımızdaki İran'da olanları kınıyor, devleti vatandaşlarını koruyamamakla, toplum düzenini, halkın huzurunu sağlayamamakla eleştiriyor. Sıra bize gelince "dış mihraklar" hortluyor yine...
Ortalık yangın yeri, insanlar panik halinde ölümden kaçıyor, herkes telefona, internete sarılıyor ne olup bittiğini anlayabilmek için... Peki, ülkeyi yönetenler ne yapıyor? İnternetin fişini çekiyor! Tıpkı uzun yıllardır bizim "değersiz" yaşamlarımızın fişini çektikleri gibi... Hiçbir şey bilmeyelim diye, bir şey görmeyelim diye, hiçbir şey duymayalım diye, hesap sormayalım diye fişimizi çekiyorlar... Yanı başımızda beğenmediğimiz, eleştirdiğimiz "diktatör var, şeriat var" dediğimiz İran gibi, internetin fişini çekiyorlar!
En ihtiyacımız olduğu anda oksijen maskelerimizi çekip atıyorlar. Ve biz nefes almakta zorlanıyor, panik ataklar geçiriyoruz...
Psikiyatri Uzmanı Dr. Agâh Aydın yine felaketlerin üst üste yaşandığı bir dönemde, söyleşimizde şöyle demişti:
"İnsanı iyileştirecek olan şey, yıkımın büyük olduğu zamanlarda, yöneticilerin yönetici olarak orada durmalarını gerektirir. Çok büyük dönüştürücü laflar söylemenize, gelecekle ilgili büyük vaadlerde bulunmanıza gerek yok. 'İşte bu sıkıntıyı yaşıyoruz, bu felaketi yaşıyoruz ama hep birlikte yaşayacağız' sağlamlığını ve güvenirliliğini vermeniz lazım.
"Yeterince iyi bir anneye ihtiyacınız var. Hükümet, şu anda yeterince iyi bir anne olamıyor olabilir. Bunu beceremediği için, panik atak yaşıyor olabiliriz. Bunu beceremediği için, kaygılı olabiliriz. Hepimiz iş yerlerimizden, gelecekten, ülkemizden umudu bu yüzden kesmiş olabiliriz. Güvenirliliğinizi kaybettiğinizde de insanlar panik ataklar geçirmeye başlar. Panik ataklar geçirmemizin nedeni, koltuğunu dolduramayan yöneticilerin problemidir."
AKP iktidarı çok uzun yıllardır güvenirliliğini kaybetti. Çürüyen iktidar bizleri öyle bir kaosun, karmaşanın, savaşın, felaketin ortasında yaşamaya mahkûm etti ki normal yaşam nasıl sürdürülür bilmiyoruz artık. Normalimiz ne, bilmiyoruz. Bir felaket yaşanıyor, kahroluyoruz, gözyaşlarımız yüzümüzde kurumadan başka bir felaketin içinde buluyoruz kendimizi. Bu yüzden asla yas tutamıyoruz, yas tutmaya zamanımız kalmıyor. Sürekli travmalara maruz kalıyoruz ama yas tutamıyoruz.
Şehrin orta yerinde bir bomba patlıyor, bir katliam yaşanıyor, çocuklar ölüyor, insanlar ölüyor, ağır yaralanıyor. Görüntüleri izlerken kanımız çekiliyor, "aman allahım!" diyoruz, "bu nasıl bir felaket, ne kadar korkunç bir katliam" diyoruz ölenlere rahmet, kalanlara sabır diliyoruz sonra yemek yemeye devam ediyoruz...
Ertesi gün belediye Taksim Meydanı'nı temizliyor, sokağa bulaşan kan, sulara karışıp kanalizasyonlardan akıyor ve her şey normale dönüyor. İşlerimize gidiyoruz, toplantılarımıza katılıyoruz, davetlere iştirak ediyoruz. Cumhurbaşkanımız G20 Zirvesi için Endonezya'ya gidiyor.
Her şey normalmiş gibi davranıyoruz ama değiliz. Değiliz işte! Çok uzun zamandır yaşamlarımızda hiçbir şey normal değil.
Üstelik bir bomba patladığında devamının geleceğini de biliyoruz. Çünkü geçmiş deneyimlerimiz - düşünün ki Türkiyeli olmak böyle bir konuda sizi deneyimli kılıyor - bir patlamanın ardından başka patlamalar gelme ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Bu tecrübe edinilmiş bilgiyle korku ve panik içinde "normal" hayatımıza devam etmeye çalışıyoruz. Çünkü askeriyle polisiyle bu kadar övünen bir devletin, halkını koruyamadığını biliyoruz.
Alabilecekleri en büyük tedbir ne biliyor musunuz? Sokaktaki bankaları kaldırmak... Hatırlarsanız 2000'lerdeki bombalı eylemler sonrasında da çöp konteynırları kaldırılmıştı. Neden? Çünkü patlamaların birinde bomba çöp konteynırına konulmuştu. Şimdi de banka konulduğu için banklar kaldırılıyor, saksılar toplanıyor.
N'apalım şimdi biz? "Ohh, çok şükür banklar kaldırılmış güvende miyiz" diyelim. Koltuğunu dolduramayan iktidar yüzünden, bu politikasız politikacılar yüzünden kelle koltukta yaşıyoruz. Hepimizin psikolojisi bozuk, hepimizde anksiyete bozukluğu var, kaygılarımız hiç bitmiyor.
Sonunda ruh hastası bir topluma döndük! (YÖ/SD)