Millet İttifakı’nın ve destekçilerinin güç birliği, özellikle son yerel seçimlerle birlikte iktidar blokunu oluşturan Cumhur İttifakı’nı çok ciddi sarstı. İktidar kesimindeki yenilmezlik algısında İstanbul, Ankara ve Adana gibi büyükşehir belediye başkanlıklarının AKP’den CHP’ye geçmesiyle büyük bir delik açıldı.
AKP-MHP ittifakından oluşan iktidar bloku, kan kaybına yol açan bu deliği tıkamak için belediye başkanlıklarının birçok yetkisini tırpanladı ve çalışma imkânlarını alabildiğine daraltarak boğmaya çalışıyor. Erdoğan’ın o meşhur topal ördek benzetmesi, iktidar gücüyle uygulamaya konulmuş durumda.
İktidar bloku, muhalefeti parçalayarak etkisizleştirmek için uzun bir süredir muhalif kesimleri PKK ve FETÖ söylemleriyle suçladı. Bu suçlamaların artık seçmen nezdinde etkileyici bir karşılığının olmadığı görüldü.
HDP’nin başta Selahattin Demirtaş olmak üzere binlerce yöneticisini hapse tıkan iktidar, bununla da yetinmeyip kazandığı belediye başkanlıklarının çoğuna kayyım atadı. HDP seçmeni daha bir bilendi ve partisine sahip çıkmaya devam ediyor.
AKP içinden ayrılan Babacan ve Davutoğlu iki ayrı parti kurdular. Bunun üzerine iktidar, Davutoğlu’nun Şehir Üniversitesi’ni kapattı. Erdoğan, AKP’den her iki partiye ciddi oranda katılmak isteyenlerin olabileceğini gördüğü için, il ve ilçe örgütlerini alabildiğine sıkı kontrole tabi tutuyor. Erdoğan bu sıkı kontrolün ilk tökezlemede kaybedileceğini de biliyor.
İktidarda taktik değişikliği
Ülkenin ekonomisi bozuk. Toplumun büyük bir kesimi pahalılığın, gelir kaybının, işsizliğin pençesinde kıvranıyor. Hazırı çoktan tüketmiş iktidar, kaynak bulamıyor. Görünen köy kılavuz istemez hesabı, toplumda yarının bugünden daha kötü olacağı kanaati yerleşmiş durumda.
Görüldüğü üzere iktidar bloku büyük bir sıkışmışlık ve söylem daralması yaşıyor. İktidar, yönetemiyor.
Erdoğan, muhalefete toptan cephe alıyor ve karşıdan saldırıyordu. Bütün bu tükeniş sürecinde artık muhalefeti etkisiz kılacak söylemlerin ve muhalefete toptan cephe almanın politik bir getirisinin olmadığını gören iktidar, son 10 gün içerisinde ciddi bir taktik değişikliğine gitti.
Önce Devlet Bahçeli, İYİ Parti Başkanı Meral Akşener’e “Evine dön” çağrısı yaptı. Arkasından Bahçeli’nin çağrısına destek veren Erdoğan "En makul çizgide bir davettir. Birlik ve beraberliğin tesisine yönelik bir adım olabilir” dedi. Bunlar yetmemiş olacak ki, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın "İYİ Parti'nin dayandığı sosyolojiye bakarsanız AK Parti ve MHP ile iç içedir” ve “Senin yerin Cumhur İttifakıdır” diyerek Akşener’e iktidar blokunun kapılarının açık olduğu, net olarak söyledi.
Daha iki sene önce Akşener’e demediklerini bırakmayan ve FETÖ’den içeri alacaklarını söyleyenler, bugün ona kapılarını açıyorlar.
Oyunun ikinci perdesi
CHP kurultayından sonra, CHP Yalova milletvekili ve CHP’nin önceki seçimde cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce, partiden ayrı bir oluşum çabasına girdi. Adı konmadığı için oluşum diyorum. Çünkü İnce açıkça parti kuracağını telaffuz etmedi, bir hareket başlatıyor ve yola çıkıyorum dedi. Parti ya da yol, fark etmez; bu CHP içinden kopmadır.
İnce’nin bu kopuşu bir sürecin ve partiden bir talebin sonucu olduğunu, “Yüzde 31 oyu yüzde 51'e çıkaracağım. Ben CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olurum, olmazsam imzayla kampanya başlatırım” şeklindeki açıklaması teyit ediyor.
İnce’nin bu kopuşunun hiç de zarif (ince) olmadığını, hatta kaba bir gerekçeye dayandığını görüyoruz.
İnce’nin bu tutumuyla birlikte iktidar, oyunun ikinci perdesini açtı.
İktidar yanlısı medyada yer bulamadığından şikâyet eden İnce’ye aynı medya kucak açmış durumda. “CHP’de panik”, “CHP’li seçmenin yüzde 54’ü İnce dedi” şeklinde manşetler atıyor. Erdoğan’ın sesi medyada bir sevinç, bir sevinç.
Erdoğan “Eski bir siyasetçi, en doğal hakkı" diyerek İnce’nin tavrına destek verdi. İbrahim Kalın da aynı minvalde destekleyici açıklamalarda bulundu.
Bütün bunların toplamı, muhalefet kesimini parçalama taktiğidir.
Politika ve koşullar
Muharrem İnce’nin CHP’den ayrılması, yeni bir parti kurması demokratik bir haktır. Bir hakkı demokratik kılan esas unsur, yalnızca o hakkın içeriği değildir. En az bunun kadar önemli olan, o hakkın nerede nasıl kullanıldığıdır.
İnce’nin ayrı bir parti kurma hakkı, demokrasiye katkı sunuyor mu, sunmuyor mu? Örneğin benim istediğim bir partiye oy vermem, demokratik bir haktır. Ancak benim oy verdiğim parti faşist veya demokrasi düşmanı bir parti olabilir. Bu durumda benim demokratik hakkımı kullanmam, demokratik sonuçlar doğurmamış oluyor.
Politika, neden ve sonucun (veya niyet ve beklentinin) her daim örtüşmediği bir alandır. Siz bir amaç için politik bir eylem yaparsınız ama o eylem, sizin amacınızdan çok başka sonuçlara yol açabilir.
Şu ortamda muhalif kesimden kim olursa olsun İnce gibi bir eylemde bulunursa, bunun sonuçları demokrasiye değil, tersine iktidara yarar. Çünkü Erdoğan iktidarını (Cumhur İttifakı) yenilgiye uğratmak için, Millet İttifakı’nın (daha geniş anlamda muhalefetin güç birliğinin) fire vermeden bir arada olması gerekiyor.
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun AKP’den koparak parti kurmasını sevinçle karşılayanların ve parti kurmalarının en doğal hakları olduğunu söyleyenlerin, İnce’nin parti kurmasına karşı çıkmalarının çifte standart olduğu eleştirisi var. İlk bakışta doğru gözüküyor.
Ancak arada bir nitelik farkı var. Ya da bu her iki eylem aynı düzeyde değerlendirilemez. Çünkü Babacan ve Davutoğlu iktidarın nimetlerini, güç kazanımlarını bir tarafa bırakıyorlar. Üstelik Erdoğan’ın şimşeklerini üzerlerine çekme riski alıyorlar. Örneğin Davutoğlu’nun üniversitesinin kapısına kilit vuruldu.
Hâlbuki bir muhalefet partisinin içerisinden çıkarak ayrı bir parti kurmanın hem riski yok hem de bir iktidar nimeti tepilmiş değil.
Zor olan, muhalefetin içinden ayrı bir parti çıkarmak değil, iktidar kesiminin içinden ayrılarak bir parti çıkarmaktır!
Topyekun karşı koyuş gerek
İnce hareketi, demokrasiye katkısının var olup olmadığı ölçütüyle değerlendirilmeli. Bu açıdan bakıldığında sorun İnce’nin bir gücünün olup olmadığı veya İnce’nin parti kurmasının demokratik bir hak olup olmadığı değildir. Sorun, İnce’nin bu hareketinin kime yarayıp yaramayacağında düğümleniyor.
İnce’nin Erdoğan tarafından yönlendiriliyor iddiasında değilim. Bu haksızlık olur. Ancak İnce’nin hareketinin nesnel olarak Erdoğan iktidarına yaradığı açıktır.
“101 Aksaçlı” bildirisinde denildiği gibi “Ülkemiz bugüne kadar böylesine koyu bir karanlık, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, toplumsal doku çürümesi, dünyada yalnızlaşma, itibarsızlaşma yaşamamıştı.
“Topyekûn tehdit ancak topyekûn karşı koyuşla bertaraf edilir. Çözüm bütün muhalefet güçlerinin, kendi çizgilerini, kendi varlıklarını koruyarak temel ilkelerde buluşacakları demokrasi ittifakını gecikmeden kurmaktır.”
Muhalefet partilerinin çok büyük bir kesimiyle uzaktan yakından hiçbir ilişkim yoktur. Politik olarak da çok ayrı alanlardayız. Ancak giderek kötüleşen koşullarda ittifak kurmanın nesnel zorunluluğu kendini dayatıyor.
(NÖ)