İlk defa oluyor.
Kamera bir erkeğin vücudu üzerinde yavaş yavaş dolaşıyor; kadınlar bakmaya doyamıyor. Onu nasıl beğendiklerini söylemekten hiç çekinmiyorlar; erkekler kıskançlıktan çatlıyor, ekşisözlük her çarşamba birbirine giriyor.
Çünkü Kuzey Güney'de yıllardır kadın bedenine yapılmasına alıştıklarımız erkeğinkine yapılıyor. Bedeni izleyiciye sunuluyor, metalaştırılarak...
Biz, Türkiye'de erkek bedeninin cinsel bir obje olarak gösterilmesine aşina değiliz. Ne kadar etkilendiğimizi, ne hissettiğimizi, nasıl dışa vurduğumuzu yeni yeni öğreniyoruz.
Bahçeşehir Üniversitesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Orhan Tekelioğlu, erkek bedeninin teşhirinin, muhafazakârlaşmanın bir sonucu olduğunu söylüyor ve diyor ki, "Bunun kadın izleyici üzerindeki karşılığını fark ettiklerinde, 'Nedir bu yarı çıplak erkekler! Kızlar elden gidiyor. Giydirin bol tişörtleri' diyebilirler."
Dikkatli olun.
Bu durumun toplumsal karşılığı nedir?
Muhafazakârlaşma. Kuzey Güney dizisinde olduğu haliyle erkek bedeninin teşhiri, muhafazakârlaşan toplum için uygundur ve uygulaması kolaydır. Hangi zarfa koyulduğuna bakın; ortada sisteme uyumlu, tutucu bir zarf var.
Neden?
Kadın bedenine yapılması artık riskli olan, erkek bedeni üzerinde deneniyor. Kuzey öyle bir karakter ki, yaptığı aktivitelerde, örneğin boks yaparken, zaten yarı çıplak olması gerekiyor. Giysileri dar tişörtlerden ibaret. Bir kızla yatıyor ve kamera onun karın kaslarına fokuslanıyor. Bedeni izleyiciye sunuluyor.
Yani cinsellik çağrışımının kadın bedeni üzerindeki tekeli kırılıyor ve erkek bedenine mi yönlendiriliyor?
Evet. Cinsellik, "tehlikeli ve şeytani" olarak konumlandırılan kadın bedeninden çıkarılıp erkek bedenine yükleniyor.
Ve?
Bununla birlikte iki şans doğuyor. İlki, hedef kitlesi kadın olduğu varsayılan dizi izleyicisi daha rahat yakalanıyor. İkincisi, Müslüman erkek bakışının erkek bedeninin teşhirine tepki gösterme olasılığı, kadın bedeninin teşhirine olduğundan daha az. Çünkü erkek bedeni "şeytani" olarak algılanmaz; cinsellik çağrışımı kadın üzerinden ilerler.
RTÜK, "Nedir bu yarı çıplak erkekler!" diyebilir
Ama Kuzey, kadınları kolayca baştan çıkarabilecek bir karakter değil mi?
Kuzey, bedenini kadınları baştan çıkarmak için kullanmıyor; olduğu gibi duruyor sadece. Örtük cinselliğin, yeni muhafazakâr düzende medyaya nasıl yansıyabileceğinin bir örneği.
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Kıvanç Tatlıtuğ'un vücudunu bir problem olarak görmez ama dizideki Bade İşçil'in vücudunu görür, öyle mi?
RTÜK, o saatte yayınlanan bir dizide kadın bedeninin benzer şekilde sergilenmesine ceza verirdi ya da dizi Primetime 2'ye kaydırılırdı. Şimdi erkek bedeni görünüyor ve buna alışık değiliz.
Anladığım kadarıyla erkekler, erkek bedenini cinsel meta olarak görmüyor. Ama kadınlar görüyor, bunu fark ettiklerinde ne olacak?
Bunun Türkiye'deki kadın izleyici üzerindeki karşılığını, onlardan önce yapımcılar fark edecek. Erkek bedeninin sergilenmesi yaygınlaşacak; arka sayfa güzellerinin yerini erkekler alacak belki. RTÜK bu etkiyi fark ettiğinde buna da müdahale edebilir; "Nedir bu yarı çıplak erkekler! Kızlar elden gidiyor. Giydirin bol tişörtleri" diyebilir.
Sonuç "Biz Kuzey'i istiyoruz" oldu
O zaman yeni muhafazakâr yapı kendi açısından istemeyeceği bir sonuç mu doğuruyor?
Bir değişiklik birden fazla değişime yol açar. Etkinin x olacağı varsayılırken y etkisi ortaya çıkar. Bunu tasarlayanlar, kadınlar "Biz Kuzey'i istiyoruz" desinler diye planlama yapmadılar ama sonuç böyle oldu.
Peki, kadın bedeninin muhafazakâr teşhiri mümkün mü?
Mümkün. Bunu askerdeyken fark etmiştim; birtakım gazeteler vardı, piyasada pek bulunmazdı. Özal dönemi bulvar gazeteleri... Mesela bir kız yarı çıplak, elinde muz var. Altında da şöyle bir haber olurdu: "Özal'ın muzunu çok sevdi." O gazetelerdeki fotoğraflar, bütün cinsel çağrışımlara açık olurdu ama altında "Ne bu rezalet!" yazardı. Bu, pornografinin muhafazakâr dünyanın çerçevesine oturtulmasıdır.
Tatlıtuğ'un bu kadar beğenilmesi bir anomali
Erkeklerdeki Kıvanç Tatlıtuğ kıskançlığının boyutunu nasıl açıklayacağız? Çok beğenilen başka erkek oyuncular da oldu ama erkekler onlardan böyle rahatsız olmadı.
Çünkü Kıvanç Türk gibi değil, ama Türk. Türk erkeklerinin tipolojisi Kurtlar Vadisi'ndeki erkeklerle sınırlıdır. Sokaktaki insanlar onlara benzer. En yakışıklısı Polat Alemdar kadardır; onu taklit edebilirler, onun gibi olabilirler. O yüzden Kurtlar Vadisi sosyolojik olarak önemli bir diziydi, o kadar sıradandı ki... Polat Alemdar'ın neyine takılabilirler? Ama Kuzey -hatta burada Kıvanç da diyebiliriz- gibi olamazlar; çünkü o, onlara hiç benzemiyor.
Kıvanç Tatlıtuğ'u Türk sinema tarihinde kiminle kıyaslayabiliriz?
Modern Cüneyt Arkın vaka'sı. Göksel Ersoy da böyleydi. Bu insanlar Türkiyeli tipine uygun değil. Aslında Kıvanç'ın bu kadar beğenilmesi bir anomali ve geçici. Bunun nedenleri arasında, sosyal aşağılık kompleksleri de var.
Batı hayranlığı mı?
İdeal erkek, Türkiye'de olmayan olmalıdır: Sarışın ve açık renkli gözlü, kaslı ve fit vücutlu. Fakat bir de Türkçe konuşmalıdır ve Kuzey gibi kişilikli, gururlu, dövüşen, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan biri olmalıdır. Aslında Kuzey, Ezel'deki "Dayı"nın gençliğine çok benziyor.
Var mı böyle biri?
Gerçek hayatta karşılığı yok; o yüzden geçici. 100 erkeği yan yana getir, bir tanesi Kıvanç'a benzer. Beş tanesi Kenan'a benzer, geri kalanı da Polat Alemdar'a benzer.
Kuzey mi, Ezel mi, Behzat mı?
Kenan İmirzalıoğlu'nu kiminle kıyaslayabiliriz?
Bir tür Kadir İnanır versiyonu; o jönün karşılığı o. Türk halkının idealize ettiği erkek: Yakışıklı, esmer, kıllı, altı çok çizilmiş bir erkeklik hali, sert ama vicdanlı, doğruyu yapar fazla yanılmaz. Kadir İnanır'ın bir dönem boyunca kurduğu erkek formu.
Behzat Ç.?
Behzat Ç.'nin beğenilmesinin ardında "karakter erkeği" sevgisi var. Yılmaz Güney sevgisine benziyor. Kendiliğinden bir karizma. Yanlış da yapar; ideal değildir.
Sonunda kim kazanır?
Cüneyt Arkın mı kazandı, Kadir İnanır mı?
Kadir İnanır.
Son kertede Türkiye'de Kenan İmirzalıoğlu kazanacaktır.
Tecavüzü seyreden bir adamla empati kuruyoruz
Neden dizilerde başörtülü kız yok?
Aslında var ama başka türlü var. Başörtülü bir kadının varsayımsal olarak "namuslu" olması beklenir. Gerçek hayat bu varsayımı çürütür ya da çürütmez, önemli değil. Ama temsilde siyasal risk vardır. Karakter, her an başörtülü birinin yapmaması beklenen bir davranışta bulunabilir.
Bu riskten kaçınmak için karakterin başını kapatmazsın; ama onun "kapalı" olduğunu başka yollarla anlatırsın. Böylece daha özgür bir oyun alanı doğar. Mesela İffet dizisinde bu görünüyor; İffet, küçük bir mahallede oturan, babası tutucu bir kız; üzerinde çok baskı var.
İffet'in en problemli noktası "tecavüzcüsüyle evlenemediği için üzülen bir kadın" olması değil mi?
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) "tecavüzcüyle evlenmek" türü önerilerde bulunduğunda dehşete düşüyoruz değil mi? Ama İffet, ona tecavüz eden adamla evlenemediği için öç almaya karar veriyor; "Ben seni seviyordum" diyor. Müjde Ar'ın oynadığı, Kartal Tibet'in İffet'inde erkek karakter tamamıyla "kötü"dür; İffet mağdurdur. 2011'de durum çok daha vahim.
Nedenine geçmeden önce, Fatmagül'ün Suçu Ne? için de aynısı geçerli mi?
Fatmagül'ün Suçu Ne? dizisinde tecavüz etmemiş ama tecavüzü seyretmiş bir erkek, Fatmagül ile evlendiriliyor. Bu başlı başına kötü fakat zamanla daha kötüsü oluyor. Tecavüzü izleyen Kerim'i sevmeye başlıyoruz, sebeplerini anlamaya, affetmeye başlıyoruz. Tecavüze engel olmak yerine izleyen bir erkekle empati kuruyoruz.
Sonucu ne oluyor?
Tecavüze ortak olmak normalleştiriliyor. Kadının travması küçümseniyor. Kerim'in iç sorunlarını izlerken onu sevmeye başlıyoruz. Bu çok tehlikeli.
Vedat Türkali'nin yazdığı orijinalinden farkı ne?
Vedat Türkali'nin orijinal senaryosunda durum böyle değil. O, "Bu kızın tecavüze uğradıktan sonra gerçekten başka bir şansı yok"u anlatıyor. "Fatmagül'ün suçu neydi?" diye soruyor. Ama 2011'de, biz Fatmagül'e "Hadi öp Kerim'i! Ne olacak?" demeye başlıyoruz. Daha sertini göstererek daha hafifin kabulüne ve normalleşmesine kapı açılıyor. Normalleştirme, düzenin değiştiğini okumak için bir yöntem; yeni konservatizme sebep oluyor.
Dini konservatizm mi, kültürel mi?
Kültürel. Geleneksel değerler ve onunla iç içe geçmiş, erkeği olumlayan normlar tekrar yükseltiliyor. Seyirci, sunulan değerleri bilincinde olmadan ve modern bir zarfta alıyor.
Kadın senaristler tuhaf bir ruh halinde
Muhteşem Yüzyıl'da Hürrem'den çok Süleyman'la empati kuruyorum. Bunu nasıl açıklayabilirim?
Teslimiyet. Padişah öyle anlatılıyor ki, Hürrem'in o başka kadınlarla birlikte olurken üzülmesini önemsememeye başlıyorsun. Padişah'ın istediği kadınla, hiçbir engel olmadan beraber olmasını sen istiyorsun. Kadın olduğunuz halde, kadınlık durumunu ikincil bir duruma itiyorsunuz. Bu ideolojik olarak o düzene teslim olmaktır.
Ama konuştuğumuz dizilerin senaristlerinin çoğu kadın. Buna rağmen neden böyle oluyor?
Tuhaf bir ruh halinde olduklarını düşünüyorum. Kadın senaristlerin büyük kısmı batılı tabir edebileceğimiz bir hayat tarzını benimsemiş, iyi eğitimli, Cihangir'de oturan, yabancı dil bilen, yabancı dizileri takip eden insanlar... Şizofrenik bir durum.
"Toplumun beklentisi" baskısı yüzünden mi oluyor acaba?
Yazdıklarının, toplumun beklentisiyle bir ölçüde örtüşmesi gerekiyor ama gösterilenin kuvvetlendirici ve dönüştürücü etkisi göz ardı ediliyor. Gösterilenin, hayatı kuran bir tarafı da var. Bu noktada, HSYK toplantılarında hâkim ve savcıların o inanılmaz önerileri nasıl sunabildiğinin ipucu var. Örneğin İffet bir tür modeli tekrar ediyor. Kız, "Evlenmeden olmaz" diyor; erkek istiyor. Sınır aşılıyor; adam kıza tecavüz ediyor ama kız onu sevmeye devam ediyor; evlenmeye razı oluyor. Bunun arzu edilen bir durum olabileceği tekrarlanıyor.
Seks ve ceza
Toplumun beklentisi seks yapan genç kadınlar üzerinden de karşılanıyor; onların başına mutlaka kötü bir şey geliyor değil mi?
Evlilik dışı ilişki en istenmeyen durum! Bunu yapan sabit bir genç kız modeli var: Gece kulüplerine giden, orta sınıf ve laik, ailesi görece muhafazakâr değil, batıya yakın. Evlenmeden sevişince "evlenilmeyecek kız" oluyorlar. Bu artık hayata uygun değil.
Evet, Türkiye'de muhafazakâr ailelerde cinsellik her zaman tabudur ve buna saygı duyabiliriz. Ama dizilerde gösterilen sonuçlar, çizilen aile tipine uygun değil. Türkiye'de genç kızlar erkek arkadaşlarıyla yatmıyorlar mı? Ama temsil dünyasında tekrar edilen "Ancak Reina'ya giden kız bunu yapar ve normal değildir." Diğer taraftan, "iyi kız" bunu kazara yaparsa, ceza anında gelir; bu tanrının değil senaristin verdiği ceza.
Ceza olarak hamile kalıyorlar genelde.
Mutlaka hamile kalırlar. Türk erkeğine bir kere yetiyor dizilerde; bu "güç" tıp tarihine geçmiştir diye düşünüyorum. Mesela bu sezon Bir Çocuk Sevdim'de bu durumun örneğini izleyebilirsiniz.
İyi kız ve iyi kadınların ortak özelliği var mı?
Ezilmiş ve yumuşak başlı olmaları; onun dışında ekrandan "kötü kadın" fışkırıyor.
Kadınlar yumuşak başlı ve erkekler de hep despot değil mi?
Özellikle babalar. Komedilerde bile despot; Çocuklar Duymasın'ı düşünün. Ya da Şafak Sezer'in oynadığı tüm komedilerde şiddetle dolu bir despotluk var; mesela Türk Malı. "Gerektiğinde dövülebilir canım. Hastanelik olmasın ama ara sıra da bir dokunmak lazım"a geliyor sonu. Aslında Türkiye'deki feministlerin bu konulara gereken tepkiyi göstermelerinin yararlı olacağını düşünüyorum. Bu dönem başlayan hemen hemen tüm diziler genel hatlarıyla bu özellikleri taşıyor.
Aykırı olan yok mu?
Behzat Ç. ayrık otu. (IC)