Son birkaç yıl Orta Doğu'dan Amerika'ya dünyanın sayısız ülkesinde isyanlar, gösteriler, sokağa inen halk ve ayaklanmaların yılı oldu. Küreselleşen dünya ne hikmetse sadece belli zümrelerin işine yaradıkça, baskı ve zulümden başka yol bilmeyen iktidarlar halklarına eziyet ettikçe baş kaldırdı insanlar. Ortadoğu ve Arap Yarımadası bu olaylardan en büyük payı alan coğrafyalardan oldu. 2013 yapımı Meydan (Al Midan) filmi de Mısır'ı, Mısır'da yaşanan devrimi ve sonrasında olanları anlatan, 2014 en iyi belgesel dalında Oscar adayı olmuş bir film.
Meydan bir belgesel. Filmde gördüğümüz her şey Mısır'da gerçekten yaşandı. Bizler de televizyonlardan, gazetelerden yanıbaşımızda yaşananları izlemiş, okumuş, kendimizce ya da bize yansıtıldığınca anlamaya çalışmıştık olup bitenleri.
Mısır halkı yeter dediğinde
Evet film belgesel, ama yaşananları olup bittikten sonra değil de olurken, tam olayların içinden, Tahrir Meydanı'nın kalbinden aktarıyor seyirciye. Devrim ateşi 2011'de yanmaya başlıyor. Mübarek rejiminin baskısına, adaletsizliğine dayanamayan Mısır halkı yeter diyor bir gün.
Yönetmen Jehane Noujaim olayların tam kalbinden anlatırken hikâyesini, kamerayı üç devrimciye; Ahmed, Khalid ve Magdy'e çeviriyor. Ahmed yaşadığı baskıya dayanamayıp "Mısır'da onur kalmadı" diyen bir genç. Khalid yurt dışında yaşamış ve sonra ülkesine dönmüş tanınmış bir oyuncu. Magdy ise aslında siyaseten Ahmed ve Khalid'den çok başka bir yerde duran bir Müslüman Kardeşler üyesi. Bambaşka yerlerden gelen bu üç insan meydana birlikte inerek kendileri gibi milyonlara katılıp hem çok değerli bir dostluk ve dayanışmayı yaşıyor hem de yaşananları bize kendi pencerelerinden aktarıyorlar.
Filmin özetleyebileceğimiz bir olay örgüsü, yazarsak bozulacak bir sürprizi yok. Yaşananlar, bu dava için ölenler, politikacıların yaptıkları, söyledikleri gün gibi ortada zaten. (Eğer hâlâ varsa elbet) tarafsız medyadan tüm olup biteni kanımız donarak izledik.
Tahrir Meydanı'ndan başlayan devrim
Meydan, bu zaten bildiğimiz hikâyeyi bir de yaşayanların gözünden anlatıyor bize. Konu politik, yaşananlar sert ve insanı dehşete düşürecek kadar acı barındırıyor içinde. Hal böyle olunca duygu sömürüsü kaçınılmaz gibi görünse de film olabildiğinde sade, duru ve tarafsız anlatmış olayları. Zaten kameranızı kürsülerde konuşan, televizyonlara beyanatlar veren politikacıların, askerlerin, polislerin değil de halkın arasına koyarsanız her şeye daha doğru, yalın ve tarafsız bakmak mümkün. 2011'de Tahrir Meydanı'nda başlayan devrim 2013'e kadar uzanıyor. Biz de direnişin sembolü haline gelmiş bu meydanın çevresnde olup biteni izliyor, aslını öğreniyor, adeta onlarla birlikte yeniden yaşamış oluyoruz.
2013 yazında kendi meydanında, Taksim'de direnmiş bizler için film daha bir anlamlı elbet. Askeri darbeleri yaşamış, iktidar yalanlarıyla kandırılmış, polis şiddetinden nasibini bolca almış izleyiciler filmle elbet daha başka bağlar kuracaktır. Meydan filminde politikacıların, askerlerin ve dirinişçilerin ağzından duyduğumuz şeyler birbirine benzemekle kalmıyor, bazı cümleler birbirinin aynı adeta. Hiç tanımadığımız insanlarla kurduğumuz dostluklar, inanması zor gelsede ağzımızdan dökülüveren "devrim" kelimesi, meydanda olmayan insanlara vurup kıran canavar vandallar gibi yansıtılmamız, özür dilemeyen, bir türlü koltuklarını bırakmak istemeyen siyasetçiler..neredeyse her şey aynı.
Mısır'ın direnişi daha uzun, faturası daha ağır bizden. Onlar ne yapıp edip bırakmamışlar meydanlarını ve önce Mübarek'i, sonra askeri sonra da Müslüman Kardeşler iktidarını devirmişler.
Salondan çıkarken içimden mırıldanmadan edemedim "Darısı başımıza." Çünkü Mısır'lı devrimci Ahmed'in de filmde söylediği gibi: "Bir kameranız olmaya devam ettikçe devrim sürecektir." Aman siz siz olun Meydan'ı boş bırakmayın.
Meydan bugünden itibaren Başka Sinema'da vizyonda, iyi seyirler. (GÖ/HK)