Deyim yerindeyse ağzımızı burnumuzu kıran “Incendies / İçimdeki Yangın”, gişeye göz kırpan “Prisoners / Tutsak” ve geçen yılki festivallerin gözbebeği “Enemy / Düşman” filmlerinin 48 yaşındaki (bence) dahi yönetmeni Denis Villeneuve yine imzasını attığı bir yönetmenlik şaheseri olan son filmi “Sicario” ile karşımızda. Josh Brolin, Emily Blunt ve Benicio Del Toro gibi yıldızlarıyla da dikkat çeken film, bu Cuma günü gösterime girdi.
Aslında çok da karmaşık bir senaryosu olmayan Scario klasik bir intikam – suç filmi. Amerika – Meksika arasında gidip gelen, bu arada semirdikçe semiren, hem kendini hem de devleti kemirme durumuna gelmiş uyuşturucu kartelleri arasındaki rekabet sadece onları değil onlarla mücadele eden iyi polisleri, onlardan beslenen kötü polisleri, hepsinin ailelerini, bürokratları ve daha birçok kişiyi perişan etmiştir. Vurucu bir baskın sahnesiyle açılır filmimiz. Ekip lideri kadın FBI ajanının önderliğinde kaçırılmış insanları aramaktadırlar. Ancak bundan çok daha fazlasını bulacaklar ve buldukları şeyler onları filmde anlatılan olayların içine çekecektir. Polislerin aslında sadece görünen şeyleri aradığını, bir nevi pisliği halının altına süpüren piyonlar oldukları vurgusunu yapan senaryo asıl hikâyenin çok başka olduğunu, suçla savaşmak için gerekirse suçlu olmanın bile mubah olduğunu anlatıyor özetle söylemek gerekirse. Hikâye böyle, başı, ortası, sonu tanıdık gelecektir. Ancak bu tanışlık hissi yönetmenin adeta sihirli olan elleriyle hem bir görsel şölene hem de ağır bir drama dönüşecek, izlerken hem sinirlerinizi zıplatacak hem de vicdanlarını sorgulamanıza sebep olacak.
Yönetmen filmin merkezine ve o kadar erkeğin içine bir kadını yerleştirirken elbette bizden daha iyi bildiği bir şeyler vardır. Erkek filmleri gişede zorlanır ki Villeneuve gişe için ödün veren bir yönetmen olmaktan uzak durur. Emily Blunt’ın filmdeki varlığı, karakterinin geçir(e)mediği evrim, silah tutan elinin ürkekliği aslında filmde anlatılan kurtların arasında kalmış kuzular temasının bir gereği. Eski savcı olduğu söylenen ama aslında kim olduğunu epey sonra öğrenebildiğimiz Benicio Del Toro’nun canlandırdığı karakterin ağzından dökülenler kendisini de filmin tek önemli kadınını da hem tanımlıyor hem de özetliyor. Josh Brolin klişe bir rolü çok güzel inandırıcı kılmış. Tüm oyuncular tam olması gerektikleri gibi aslında.
Görsel şölen dedik. Görsel şölen lafından bol patlamalı çatlamalı aksiyon sahnelerinden bahsettiğimiz anlaşılmasın. Yönetmen her işine imza atarcasına eklediği planları, havadan, yerden, oyuncuların omzundan, gözünden, sırtından eksik etmediği kamerası, filmin bir noktasında neredeyse bilgisayar oyunu haline getirdiği muhteşem tünel sahnesi, filmi belli renklere teslim edişiyle her zaman yaratmayı başardığı ve sizi filme hapsedecek atmosferi ve her şeyi yine ustalıkla kullanmış. Gerçeklik duygusundan uzaklaştıkça seyircisini tokatlamış deyim yerindeyse.
Uzun süre unutulmayacak bir film ortaya çıkarmış her zaman yaptığı gibi Denis Vlleneuve, size de gidip izlemek düşer bizce. Final sahnesi bakalım size de çok tanıdık gelecek mi… Bakalım kurt musunuz, yoksa kuzu mu? İyi seyirler. (GÖ/HK)