Benim gibi sıcak sevmeyenler için Ekim ayı müjdedir. Hem bunaltan sıcaklar biter, tatlı sonbahar esintileri, yağmurlar başlar hem de festivallerin bence en tatlısı olan Filmekimi başlar. Yine geldi o güzel günler. Her sene dünyanın en önemli festivallerinden taze dönen, ödüllü ödülsüz bir sürü filmi ayağımıza getiren İKSV bu yıl da hayli iddialı bir programla bizi heyecanlandırdı.
TIKLAYIN - FİLMEKİMİ'NDE TÜM FİLMLER
Filmekimi 2015’in programı dolu dolu; Lobster’dan tutun da Woody Allen’ın son filmine, merakla beklediğimiz Carol’dan tutun da dünya sinemasının güzide örneklerine kadar ne ararsak var. Dikkat çekenler, mutlaka izlemek gerekenler, favoriler, plaseler… Hepsi burada, buyurunuz:
Lobster: Merakla bekliyoruz
Yorgos Lanthimos diyince hemen akla gelen filmleri var: Canin, Alps gibi. İşte yine akla gelmeyeni getirecek bir film olan Lobster’la karşımızda. Afişleri, oyuncuları, hikayesi falan derken baya bekledik. Beğeneni de beğenmeyeni de bol oldu gösterildiği festivalde. Merakla bekliyoruz.
Knight of Cups: Soru işareti
Terrence Malick benim çok sevdiğim bir yönetmen. Thin Red Line bence en güzel savaş karşıtı birkaç filmden biri. Ama son zamanlarda biraz kendini, yolunu kaybetti gibi görünüyor. Seyir zevki açısından bir sıkıntı yaşamadığımız ama kafası karışık filmler çekmeye başladı. Knight of Cups aslında çoğu sinemacının izlediği bir film, seyirciyle ise ancak şimdi tanışacak. Bakalım bir felaket mi yoksa iyi bir film mi bekliyor bizleri?
Mia Madre: Sevdiğimiz filmlerin yönetmeninden
Nanni Moretti iyi bir İtalyan yönetmen, sevdiğimiz filmleri var. Bu film ise yarı-otobiyografik, anneler, kızları, krizler gibi şeyler üzerine. Ben izlerim, siz de sevebilirsiniz.
The Second Mother: Sundence ve Berlin ödüllü
Hem Sundance hem de Berlin’den ödülle dönen, Brezilya, sınıflar, anneler, insanlığa dair halleri anlatan övgü almış bir film.
Son of Saul: Savaşı ve kötülüğü anlatıyor
Cannes’dan 4 ödül, üstelik bir ilk filme. 2016’da Macaristan adına Oscar için de yarışacak olan bu ilk film savaşı ve kötülüğü anlatıyor diyerek kapatalım konuyu. En merak ettiğim ve en çok izlenesi filmi festivalin. Eleştirmenler gözlerine inanamadıklarını belirtmişlerdi diye ekleyelim.
London Road: Masum insanlar
Ben İngiliz olan her şeyi severim. London Road da vahşice işlenmiş cinayetlerin ardından kendini olayların içinde bulan masum insanları anlatıyor, onlarla yapılan söyleşilerin müzikale dönüştürülüp oradan da beyaz perdeye uyarlanmış. Bence gayet güzel film olacak.
Zonda: Folclore Argentino: Carlos Saura’dan
Bir filmi Carlos Saura’nın çekmiş olması o filmi seyretmek için yeterli nedendir. Söyleyeceklerim bu kadar. Ha bir de müziği, dansı, tutkuyu, ateşi, Arjantin’i seviyorsanız tadından yenmez zaten.
Youth: Caine ve Keitel
Muhteşem Güzellik gibi muhteşem bir filmi yapan adamın filmi. Bu film de fazla söze yer bırakmıyor. Üstelik bu kez Michael Caine ve Harvey Keitel de var. Bana bunlar yeter. Kaçırmayın.
The Brand New Testament: Plase
“Gerçeküstü komedi” ibaresi beni sinemaya çeken bir ifade. Herkese göre olmayabilir belki ama ben ilgiye değer olacağına eminim. Plase gibi düşünün eğer alışık değilseniz.
The Club: İzlemek lazım filmi
Berlin’den ödülle dönen bir film, üstelik pek sevdiğimiz “No” filminin yönetmeninden. Üzerine bir de kiliseyi sertçe eleştirmeyi ekleyin oldu mu size izlemek lazım filmi!
Rams: Soğuk ülkenin sıcak insanları
İskandinavya mizahı, soğuk ülkenin pek de soğuk olmayan insanları, hayvanlar, Cannes’dan ödül, bence müzik varsa o da illa iyidir. Ben izleyeceğim.
Tale of Tales: Şans vermeye değer
“Gotik hayal dünyası” yine benlik bir durum. Krallar, kraliçeler, afişte Selma Hayek Hannibal misali bir şeyler yiyor. Şans tanımaya değer. Üstelik canımız Vincent Cassel de var.
The Witch: İyi çekilmiş cadı filmi
Sundance festivalinde insanları korkutmuş bu film. Cadı hikâyeleri her zaman albenilidir. İyi çekilmiş cadı filmi için Fizan’a bile gidiniz.
Ixcanul Volcano: Kahve seviyorsanız
Guatemala’da gerçekten aktif bir volkanın eteklerinde geçen bir film. Kahve seviyoruz diyorsunuz, kahvecilere gideceğinize bunu izleyin bari. Maya kültürünü tanımak da cabası.
Life: James Dean
James Dean ve Magnum fotoğrafçısı Dennis Stock’un arkadaşlığını anlatıyor film. Anton Corbijn önemli bir yönetmen. İzleseniz güzel olur.
Carol, Mistress America, Baskın, Chronic, Yearning, Coin Locker Girl, The High Sun da kaçırmamanız gerekenlerden. Tabii bütün bunların başına “Bence” ibaresi ekliyorum. Festival filmi (sonradan vizyona girecek ünlü oyunculu büyük filmler hariç) zordur. Ama festivaller candır, havası yeter. Gidin, nefesiniz artsın. Şimdiden iyi seyirler. Biletler Cumartesi satışa çıkıyor bu arada, kolay gelsin bilet kuyruklarında. (GÖ/HK)
- Biletler, 19 Eylül Cumartesi günü, 10.30’dan itibaren Biletix’te, Atlas ve Rexx sinemalarında satılmaya başlanacak. Gişe her gün 10.30-20.00 arasında açık; 24-27 Eylül bayram günlerinde kapalı olacak.