Kelebeğin İzi adlı belgeselde, Maspero Kaltiamı'nda hayatını kaybeden Kıptî Hıristiyanlar arasında Mısır Devrimi’nin Che Guevara'sı olarak anılan Mina Daniel'in hikayesini ablası Mary'den dinliyoruz.
Belgesel endüstrisinin dikkati kısa zamanda dünyanın başka noktalarına kayıp Mısır'a odaklanmazken ortaya çıkan yapım, bir kadın yönetmenin gözünden bir diğer kadına eğiliyor.
Belgeselin en etkileyici anlarından biri, Mina'nın en yakın arkadaşlarından bir Selefi gençle Mary'nin duygu yüklü karşılaşması.
California San Jose'deki Cinequest Film Festivali’nin ardından İstanbul Flm Festivali’nin programında da yer alan ve özellikle atmosferiyle insanı etkileyen 68 dakikalık yapım Kosova'nın Prizren şehrindeki 14.Dokufest'in de Balcan Dox bölümünde yarışmıştı.
Belgesel, Dortmund'daki Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde seyirci ödülüne layık görüldü.
Necati Sönmez'in yapımcı hanesinde adını gördüğümüz Kelebeğin İzi’nin (Athar Al-Farasha/The Trace of the Butterfly) yönetmeni Amal Ramsis ile Tahrir Devrimi, Mısır'da kadın ve Hıristiyan olmak gibi konuları konuştuk…
Tahrir Meydanı’ndaki protestolar sırasında ve sonrasında birçok kadının tacize ve tecavüze uğradığını duyduk...
Biz, Tahrir Meydanı’nda olan kadınlar, devrimin ilk 18 günü boyunca herhangi bir cinsel tacize maruz kalmadık. Aksine, Tahrir Meydanı o dönemde Mısır'daki en korunaklı yerdi. Kadınlar ve erkekler öylesine bir baskının olmadığı daha iyi bir dünya için adeta ilham verirken bunu da Tahrir Meydanı’nda deneyimlemeye çalışıyorlardı.
Cinsel taciz konusu devrimin birinci yıldönümünde yoğun biçimde başladı (25 Ocak 2012). Benim ve birçok diğer aktivistin kanaatine göre, kadınların tüm devrim hareketine katılımlarını önlemek ve kısıtlamak üzere uygulanan siyasi bir tacizdi. Askerler ve Müslüman Kardeşler tarafından yürütülen karşı devrimin büyük saldırısının parçasıydı (Devrimin birinci yıldönümünde aralarındaki ittifak gayet açıktı).
Kadınların katılımına yönelik bu engelleme aracı Maspero Katliamı’nda ve Mohamed Mahmoud sokağındaki çatışmalarda yoğun biçimde başladı.
Kuşku yok ki cinsellik ve cinsellikle yüzleşme konusunda büyük problemleri olan bir toplumda yaşıyoruz. Şayet eğitim sisteminin, geleneklerin, dinin ve kanunların nasıl oluşturulduğunu düşünürsek, böylesine bir olayın toplumlarımızda ne kadar önemli yer tuttuğunu ve baskıcı rejim tarafından siyasi olarak nasıl kullanılabildiğini anlayabiliriz. Bu durumda askerler ve Müslüman Kardeşler sözkonusuydu.
20 sene önce Noel döneminde Mısır'dayken devlet başkanının televizyondaki konuşmasında Hıristiyan vatandaşların Noel'lerini kutlamasına şaşırmıştım. O zamana kadar bu Türkiye'de yapılan bir şey değildi. Mısır'da Hıristiyan olmak ne anlama geliyor? Maspero Katliamı Kıptî azınlığı nasıl etkiledi?
Aslında kilise ile hükümetin ilişkileri devrimden önce çok karmaşıktı. Devlet her türlü siyasi hareketin baskı altına alınması yönünde sebepler göstermek ve iktidarını daha uzun süreli muhafaza etmek için Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında çatışmalar yaratmaya çalışıyordu. Diğer yandan bu uygulamalar Hıristiyan vatandaşların azınlık duygusunun artmasına yardımcı oldu, ne de olsa bu azınlık kendi imkanlarıyla var olamadığından devlet tarafından korunması gerekiyor.
Yıllar boyunca Müslüman bir ülkede kendini azınlık hissetmek, Hıristiyanlar için diğerleriyle aynı haklara sahip olmayan vatandaşlar olmak demekti. Devrim durumda bir dönüm noktası oluşturdu. Hıristiyanlarla Müslümanlar aynı düşmana karşı mücadele etmeleri gerektiğini anladılar; ikisini de baskı altında tutan sisteme karşı. Bu bağlamda Maspero Katliamı Hıristiyanların haklarına sahip olmak yolundaki mücadelede önemli bir andı.
Mina Daniel devrimin şehitlerinden biri olarak kabul ediliyor. Türkiye'de benzer bir sima bulmaya çalıştım ama sanırım benzer vakalar ancak Gezi Direnişi sırasında yaşanabilirdi. Kıptî kimliğinin durumuna engel teşkil etmemesi sence Tahrir Devrimi sırasında önemli bir rolü olan serbest düşünceli insanlardan mı kaynaklanıyordu?
Gezi Parkı protestolarına da katıldığımdan Tahrir Meydanı ile aralarında büyük benzerlikler olduğunu söyleyebilirim. Protestocuların diniyle hiçbir alakası yok, daha çok ait oldukları toplumsal sınıfla ilgili.
Gezi Parkı ve Tahrir Meydanı‘nda birçok entelektüel ve orta sınıftan protestocular vardı, fakat iki protestoda da kendilerini daha iyi bir hayat için feda etmeye hazır olanlar iki ülkedeki en fakir ve marjinalize edilmiş sosyal katmanlardandı. Gezi Parkı ve Tahrir Meydanında polis kurşunlarını ön saflarda göğüsleyen gruplar entelektüeller tarafından değil, böyle toplumlarda kaybedecek bir şeyi kalmayan işsiz, yoksul genç insanlardan müteşekkildi.
Devrimlerin hızlı ve kolay olmadığını biliyoruz. Tahrir'in kazanımları neler oldu, Mısır'ın bugünkü durumu ve geleceği hakkında neler düşünüyorsun?
Politik seviyede büyük değişikliklerden bahsedemeyiz belki, fakat insanların farkındalığı konusunda yaşanan volkanik patlamayı kesinlikle kutlayacak durumdayız.
Toplumlarımızda baskıcı devletle her şekilde, sanatsal, siyasi ve sosyal olarak köprüleri atmak ve devleti yine aynı yollarla protesto etmek devrimlerin en önemli kazanımı.
Gerçek anlamdaki bir değişkliğin meydana gelebilmesi yönünde organize olmayı öğrenmek çok uzun bir süreç olabilir fakat dört sene önce başlamış olduğu kesin.
Belgeselini çok etkileyici buldum: Mina'nın aurası filmde çok hissediliyor ve Mary'nin tapınma seviyesindeki sevgisi duyguyu artırıyor. Filmin sonunda şarkı söyleyen ve duyduğum anda gözlerimin dolmasına sebep olan sesten bahseder misin?
Bu şarkı iki genç sanatçı tarafından yazıldı ve bestelendi: Şair Moustafa İbrahim ve şarkıcı Mohamed Mohsen. Aslında devrimin başından itibaren onlar genç insanların sesi oldular. (MT/YY)